AK Parti'nin Anayasa ve Başkanlık'tan da öncelikli işi!

AK Parti, 2. Olağan Büyük Kongre’sini yaptı. Parti yönetimi, sürpriz olmayan bir şekilde yarıdan fazla bir değişim yaşadı. Davutoğlu’nun “iyi refik” olmamakla suçladığı isimler dışında bir çok önemli isim yeni yönetimde yer alamadı.

Bildiğiniz gibi bu sürecin hikayesi, 4 Mayıs 2016 günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 1 saat 40 dakika görüşen Ahmet Davutoğlu’nun, bu görüşme sonrasında AK Parti Genel Başkanlığı ve Başbakanlık görevini bırakma kararıyla başladı.

Davutoğlu, Ertesi gün düzenlediği basın toplantısıyla bu kararı, “koşulların zorlaması sonucu” aldığını açıkladı. O basın toplantısı, muhteviyat olarak bir çok açıdan yazıldı, çizildi, değerlendirildi. Konuşmasının satır aralarına bir çok şey sığdırdı Davutoğlu, bir tek onu zorlayan koşulların ne olduğunu söylemedi. Belki parti yönetimini oluşturan MKYK ve MYK’nın “iyi bir refik olmadığını” söyledi; lakin bunu neye dayandırdığını saklı tuttu.

Belli ki bu bir stratejiydi. Çünkü mimikleri ve basın toplantısı için seçilen cümleler, 21 aylık dönemde döşediği “liderliğin” temel taşlarını muhafaza çabasının da birer yansımasıydı. Tekrar geleceğim der gibiydi yani.

Dahası, sistemin bir sonucu olan iki başlılıkla birlikte, başına buyrukluktan kaynaklı iki başlılığı perdelemek için seçilen cümleler, teşkilatlar ve taban içine saçılan fitneye dönüşmek için fazlasıyla müsaitti.

GÖNDERİLDİ Mİ GİTTİ Mİ?

Bu nedenledir ki; “neden gönderildi” sorularının muhatabı oluyoruz o gün bugündür. Kimse “neden gitti” demiyor, o gün basın toplantısı için özenle seçilmiş cümlelerin bıraktığı soru işaretlerinin bir sonucu olarak “neden gönderildi” diyor.

Bunda, parti yetkilileri ve Erdoğan’ın yakın çevresinin, bu süreci getiren “uyumsuzlukları” örterek, “ortada hiçbir sorun olmadığı” yönündeki açıklamalarını Davutoğlu’nun o basın toplantısından birkaç saat öncesine kadar sürdürmeleri de önemli bir etken. En yetkili ağızlardan son ana kadar “hiçbir sorun yok” derseniz, “sorun neydi de gönderildi” sorularını cevaplandıramazsınız, cevapsız kalan her soru da tamiri imkansız tahribatlar açar.

Gitti ya da gönderildi; niyetim bunu tartışmak değil. Bence bunun sırrı o 1 saat 40 dakikalık görüşmenin mahremiyetinde saklı.

ERDOĞAN’A RAĞMEN…

Ama bazı şeyleri örtmek, güneşi balçıkla sıvamak kadar imkansız.

Bu gidiş, gelişin temel sloganına dönüşen “uyum ve ahenk” söylemiyle bir arada okunduğunda daha iyi anlaşılabilir.

Bakın gidişin sebebi olarak; oldukça çetrefilli bir konu olan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da çileden çıkarıp Kızılay Genel Kurulu’nda patlatan “çözüm süreci fantezilerini” göstermiyorum.

Vize serbestisi konusunda AB ile imzalanan 72 maddeden oluşan mutabakat zaptındaki “terör tanımının daraltılması” gafletinden de söz etmiyorum.

AB ile yapılan görüşmelerde, AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na Erdoğan döneminde konulan şerhin kaldırılmasına dair sözlü taahhüt var mı yok mu sorusuna hiç girmiyorum bile.

Batı’nın “Erdoğansız bir Türkiye ve AK Parti” projesinin, 3 kritik ayağa oturtulan bir darbe planında vücut bulduğu kuşkularının ayyuka çıkışını bile pas geçiyorum. 

Ne kimseyi hainlikle suçluyorum ne işbirlikçilikle…

Ama her fırsatta “Kurucu Liderimiz” vurgusu yapılmasına rağmen, partinin Avrupa teşkilatlanmasını bile Erdoğan’a rağmen dizayn etme hırsını anlayamıyorum.

Sadece bu bile, “asıl lideri”, “Kurucu Lider” parantezine hapsetmek değil de nedir?

Evhamlarla yazı kaleme alacak ergenlik modunda değilim asla. Ama kuşkularımızı, itirazlarımızı, “Davutoğlu ile daha fazla gitmez” tespitlerini haklı kılan sözleri, AK Parti Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu’nun bugünkü Kongre konuşmasında dinledik.

VİCDANLARI ESİR ALMA ÇABASI

Bugün, AK Parti içine saçılan fitne tohumunu eminim Paralelciler bile saçamamıştı.

Mesela konuşmasındaki, “Daha önce 2 kez sizlerle birlikte olduğum bu salonda zaferle sonuçlanmış bir seçimden kısa bir süre sonra yeni bir kongre için karşınıza çıkmak benim arzu ettiğim bir şey değildi” ifadeleri, taban ile davanın yaşayan lideri arasındaki insicamı bozmaya dair hamlenin ta kendisiydi.

AK Parti yönetiminin, yeni anayasa ve Başkanlık sisteminden bile öncelikli gidermesi gereken “neden gönderildi” sorusunu daha da kaşıyan, taban nezdinde “isyan” oluşturacak FİTNE tohumu doluydu o cümle.

Zaten, bu sözlerin devamında sarf ettiği, “Bu durumun sizin ve milletimizin maşeri vicdanında oluşturduğu rahatsızlığın da farkındayım” ifadeleri, kitleleri, partide yaşanan sürecin meşruiyetini sorgulamaya itmeyi amaçlayan tahrikkar cümlelerdi.

Yaşanan sürecin Erdoğan’ın iradesinin yansıması olduğundan hareketle, AK Parti tabanını Erdoğan’a karşı provoke etme çabası diye değerlendirmek bile mümkün.

“Çekilme” kararını, “partinin birlik ve bütünlüğüne verdiği değere, AK Parti hareketinin zarar görmesinden duyduğu endişeye” dayandırması, yukarıda aktardığım tahrikkar, porovokatif ifadelere meşruiyet kazandırma amaçlıydı muhakkak. Ancak bu sözler tevili mümkün olmayan, AK Parti’ye zarar verecek eylem sahiplerinin, parti içinde olduğu algısını hakim kılma sözleriydi aynı zamanda.

Ve son olarak, partiyi yüzde 54-55 bandında bir oy oranıyla teslim ettiği iddiası.

Bu, başta davanın lideri Erdoğan ve yeni Genel Başkan Binali Yıldırım olmak üzere partinin etkili isimleriyle kendisi arasında bir kıyas sürecinin ilk işaretleriydi.

Muhtemeldir ki; yakın bir zaman içerisinde muhalif kesim, AK Parti oylarının yüzde 40-45 bandında olduğu yönünde manipülatif anketler yayınlar.

GİTMİYORUM, PUSUDA BEKLİYORUM

Sayın Binali Yıldırım’ın olası tavil gerektiren sözleri Davutoğlu’nun sözleriyle kıyaslanır ve yukarıdaki ifadelerin desteğiyle doldurulacak fitne kazanının ateşi körüklenir.

Kimse Ahmet Davutoğlu’nun Kongre konuşmasını satır satır okumadan bu yazıya karşı yargılar geliştirmesin. BİLGECE yerleştirilmiş cümlelerle, “gitmiyorum, pusuda bekliyorum”un çok ötesinde şeyler söylendi o konuşmada.

O nedenledir ki; AK Parti’nin yönetiminin ilk ve en önemli işi, Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi sürecine girilmeden, hem toplumu hem de AK Parti tabanını yaşanan bu süreç noktasında ivedilikle bilgilendirmek olmalı.

Birilerinin tabanın ve milletin maşeri vicdanında rahatsızlık oluşturma çabası boşa çıkarılmalı.

Aksi halde yeni Anayasa ve Başkanlık için tren kaçırılabilir.

Bizden uyarması...

Önceki ve Sonraki Yazılar