'Ana muhalefet terör örgütüyle birlikte hareket etmiştir'

'Ana muhalefet terör örgütüyle birlikte hareket etmiştir'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümü öncesi BBC'ye konuştu.

İstanbul'da BBC'nin HARDtalk programından Zainab Badawi'ye özel bir mülakat veren Erdoğan, Cumhuriyet Halk Partisi'nin "sözde bir adalet yürüyüşü" gerçekleştirdiğini, son mitingine de sadece 170 bin kişinin katıldığını söyledi.

Erdoğan, 'CHP zihniyetinin hep PKK terör örgütü ile beraber hareket ettiğini' belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbe girişimi sonrası tutuklanan, işten atılan ya da açığa alınan yaklaşık 200 bin kişi ile ilgili bir soruya "Terör örgütünün mensupları olanları devlet niye beslesin?" yanıtını verdi.

Erdoğan, Katar krizi ile ilgili olarak ise "Türkiye bu bölgede asla Müslümanın Müslümana kırdırılmasını istemez" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, BBC'nin HARDtalk programının sunucusu Zainab Badawi'nin bazı sorularına yanıtları şöyle:

Geçtiğimiz yıl bu zamanlarda, başarısız bir darbe girişimi gerçekleşmiş, ülke hiç olmadığı gibi bir araya gelmişti. Ama o birliktelik ruhu şu anda yok olmuş durumda.Ve sizin darbe girişimini, sadece darbeye kalkışanları değil tüm muhalefeti ortadan kaldırmak için kullandığınız yönünde eleştiriliyorsunuz. Herkes bir araya gelmişti.Her yaştan ve politik geçmişten insan "Biz demokrasinin yanındayız" dedi. "Darbenin karşısındayım" dediler. O birliktelik ruhuna ne oldu?

Bizim birliğimizde herhangi bir şey söz konusu değil. Buna tahammül edemeyenler bunları uyduruyorlar.

Ama Ankara'dan İstanbul'a eşi daha önce görülmemiş bir yürüyüş gerçekleşti. Bu yürüyüşün sloganı "Hak, hukuk, adalet"ti. Genel inanış; sizi eleştiren herkesin peşine düştüğünüz yönünde. "Benimle değilsen bana karşısındır" sözünü hatırlatıyor bu…

Şimdi ben size özellikle bir şey söyleyeyim; Bu tamamıyla sözde bir adalet yürüyüşüdür. Ve bu sözde adalet yürüyüşünün ortalaması bellidir. Bunun ortalaması bazen 500 olmuş, bazen 1000 olmuş, bazen 1500 olmuş bu kadar. Bakın bütün bunların bu yürüyüş esnasında hükümetimiz her türlü güvenlik önlemini sağladı. Bu güvenlik içinde bu yürüyüşü yaptılar. Ve gelip de en son topladıkları mitingdeki kalabalık nedir? O kalabalık da ortada. Bakın toplam, İstanbul dışında otobüslerle gelenlerle birlikte topladıkları 170 bin kişi.

Biz bir 7 Ağustos mitingi yaptık. Ve 2 milyon insan orada toplandı. Aramızdaki fark budur. Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak, hükümetimiz, hükümet olarak bugüne kadar kimsenin önünü kesmemiştir. Kimsenin demokratik haklarını engellememiştir.

Benim de sorum oydu; darbe girişiminde sonra milyonlar sokağa çıktı. Şimdi insanların protesto için yürüdüğünü görüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı bunun için size "O birliktelik ruhuna ne oldu?" diye sormuştum.

Şimdi hiçbir zaman bu ana muhalefet, Cumhuriyet Halk Partisi zihniyeti ve onlarla beraber hareket edenler, PKK terör örgütü, bunlar hep beraber hareket ettiler. Bunlar hiçbir zaman bir birlik ruhunda bütünleşmemişlerdir. Bunlar her zaman ayrılıkçı olmuşlardır. Ve ana muhalefet, şu anda terör örgütü ile birlikte hareket etmiştir. Ve aşırı uçlar beraber hareket etmişlerdir. Dolayısıyla bunların böyle bir birlik ruhunda bulunması da bundan sonra zaten söz konusu olmayacaktır. Asıl demokratik mücadeleyi de şu anda iktidar partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi, Parlamento'da gayet açık ne şekilde ortaya koymaktadır.

15 Temmuz darbe girişimi Türkiye’de siyaseti neden değiştirdi?

Size net bir şekilde şunu sormak istiyorum; gazeteciler özgürce konuşamadıklarını düşünüyorlar. Birinci olarak bu. İkinci olarak da; Türkiye dünyada en fazla gazetecinin hapiste olduğu ülke..Geçtiğimiz yıl 160 medya kuruluşu kapatıldı. 2500 kadar gazeteci ve medya çalışanı işlerinden oldu.150 gazeteci şu anda hapiste. Bu rakamda, dünya çapında hapiste olan gazetecilerin üçte birine denk geliyor. İfade özgürlüğünden bu denli korkmanızın nedeni nedir?

Bakın şu anda siz benden daha fazla konuşuyorsunuz. Asıl özgürlük sizde. Siz bana özgürlük tanımıyorsunuz. Benimle böyle bir söyleşi yapıyorsunuz ama bana özgürlük tanımıyorsunuz. Ve gazetecilikten dolayı içeride olan yok. Bunu çok açık görmemiz lazım.

Şu anda Türkiye'de bu kadar muhalif gazeteciler, işte bu yürüyüşü yapma esnasında bütün yazılanlar çizilenler, her türlü hakaretler hepsi ortada. Şu anda içeride olanların gazetecilik sıfatı yok. Bunlar ya terör örgütüyle beraber hareket etmişlerdir, ya silah bulundurmaktan içeri girmişlerdir. Ya da birçok yerlerde bankamatikleri kırmışlar, buraları soymuşlardır. Ama ceplerinde bir sarı basın kartı değil, gazeteci kartı vardır. Bununla beraber de kendilerinin gazeteci olduğunu iddia etmişlerdir. Ve şu anda da sizin ifade ettiğiniz şekilde 170 tane gazeteci falan içeride yok. Bunların hepsi yalan. Böyle bir şey söz konusu değil.

Bunların defaatle açıklamalarını yaptık ve şu anda gerçek manada gazeteci sıfatıyla içeride iki kişi var. Bunun dışında böyle bir şey söz konusu değil. Bu yalanlarla da dünyayı kandırmayalım.

Yargı, ordu, emniyet, basına sızmak suretiyle çatı ile böyle bir çete oluşturuldu. Bu çete ile de bu darbe girişiminde bulunuldu. Soruyorum; bir devleti yıkmak için böyle bir çalışmayı hep birlikte böyle bir çalışmayı hep beraber yapacaklar sonra da sonra da gazetecilik kimliğine sığınarak kendilerini kurtaracaklar. Böyle bir şey söz konusu değil. Biz bu konuda kimsenin yazdığından, çizdiğinden ne korktuğumuz ne de çekindiğimiz yok.

Darbe girişimi sonrası 200 bin kadar Türk vatandaşı ya tutuklanmış ya işlerinden atılmış ya da uzaklaştırılmış durumda. Bunların arasında, politikacılar, akademisyenler, gazeteciler var. Size şunu sormak istiyorum; mahkeme onların suçlu ya da suçsuz olduğuna karar verecekleri süreçte bu insanlar nasıl hayatta kalacaklar? Bu insanlar işlerini kaybettiler ve onların bakımında olan yakınları var. Bu insanlara ne olacak?

Yani hanımefendi, önce şunu söyleyeyim; kusura bakmayın bakın bu söylediğiniz şeyler doğru değil, dürüst değil. Bakın yargı, Batı'da yargı oluyor da, Türkiye'nin yargısı niye yargı olmuyor? Bugün yargı ByLock denilen bir delili yakalamıştır. Eagle denilen bir delili yakalamıştır. Bu delillerin yanında da "FETÖ Terör Örgütü"nün bağlantılarını tespit ederek bu bağlantıları ortaya koymuştur. Ve askere sızmış, yargıya sızmış, polis teşkilatımıza sızmış, tüm bakanlıklara sızmış bu darbeciler yakalandığı zaman, bunlar hala orada tutulacak mı? Bunlar görevden alınmayacak mı? Kusura bakmayın.

Bakın Doğu Almanya-Batı Almanya birleşmesinde 500 bin insan açığa alındı. Kimsenin sesi çıkmıyor. Ama Türkiye'de şu anda devlete karşı darbe yapanlara müdahale yapılmasın isteniyor. Böyle bir şey olmaz.

Ama işlerinden atılanlar ve uzaklaştırılanlar, onlar nasıl hayatlarını sürdürecekler? Türk devleti onlara sosyal yardım yapacak mı, ödenek sağlayacak mı? Çünkü geçim kaynakları ellerinden alınmış durumda. Ailelerine ne olacak?

Böyle bir yaklaşım olabilir mi ya? Bir insanın özlük hakları varsa, özlük hakları kendisi için geçerli ise bu haklar kendisine verilir. Bu özlük haklarını kaybettiyse ne yapar; gider özel sektörde çalışır, devlette çalışmaz. Yani devlet herkesi, sonuna kadar herhalde bakmak, beslemek zorunda değildir. Bunlar çünkü bir terör örgütünün mensuplarıdır. Terör örgütünün mensupları olanları devlet niye beslesin? Benim 250 vatandaşım öldürülmüş. 2193 vatandaşım yaralı. Bunların yarasını acaba kim saracak? 250 şehidimi kim geri getirecek? Bunları niye konuşmuyoruz? Bunları konuşalım.

Bu insanların darbeye kalkışmaktan suçlu olduklarını söylüyorsunuz. Dolayısıyla Fethullah Gülen'in takipçileri olduğunu söylüyorsunuz. Gülen'in ABD'den iadesini istediniz. Yakın bir zaman önce ABD Başkanı Donald Trump ile bir görüşmeniz oldu.

Size Fethullah Gülen'in iadesi konusunda ne söyledi? Tabii o (Gülen) böyle bir darbe girişiminde yer aldığı iddiasını reddediyor.

Trump'ın söyledikleri de tıpkı ondan öncekiler gibi. Onlar da işte "Yargı var. İşte yargı süreci. İlgileniyoruz. Şu anda dosyaları inceliyoruz" (diyor). 85 koli, biz onlara teslim ettik. Bu noktada kendi polis teşkilatlarının bunu incelediklerini ve yargı ile de bu işin takibinin olacağını söylüyorlar. Biz de aynı şeyi muhataplarımıza söylüyoruz. Bizim de yargımız var. Yargı şu anda bunların hepsini inceliyor. Ve nihai kararı da yargı verecek, olay bu kadar basit.

Sizce AB'ye üye bir Türkiye mi, yoksa üye olmayan bir Türkiye mi daha iyi?

Şimdi biz verdiğimiz sözü tutuyoruz. Fakat Avrupa Birliği bu noktada bize karşı çok açık, net olur da mesela 'Biz Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne alamayız' derse, bu bizi rahatlatır. Biz de B planımızı, C planımızı uygulamaya koyarız. Bizim için Avrupa Birliği olmazsa olmaz bir yer değil. Türkiye ayakları üzerinde duran, bugün kişi başına milli geliri 11 bin doları aşmış bir ülke. Biz rahatız.

Sayın Cumhurbaşkanı, banasiz kişisel olarak, "Türkiye AB'siz daha iyi olur" diye düşünüyormuşsunuz gibi geliyor.

Şu andaki tablo şu; Bir zamanlar, Başbakan olduğum ilk zamanlarda bizim AB'deki liderler zirvesinde, bize yaklaşımları şuydu; "Türkiye bir sessiz devrim yaptı" diyorlardı. Ama şimdi aynı Avrupa, ne yazık ki, bizi liderler zirvesine davet etmedikleri gibi devamlı oyalıyorlar. Ve şu anda halkımın büyük bir çoğunluğu Avrupa Birliği'ni istemiyor. Ve Avrupa Birliği'nin bize karşı yaklaşımını da samimi bulmuyor. Buna rağmen Avrupa Birliği'ne karşı samimiyetimizi bir müddet daha devam ettireceğiz, bakalım nereye varacak.

Türkiye çok önemli konumda bir ülke. Ordunuz NATO'nun en büyük ikinci ordusu. Ve söz konusu Orta Doğu olduğunda, zorlu bir coğrafyada anahtar bir rol oynuyorsunuz. Katar ve diğer 4 Arap ülkesi arasındaki gerilime gelirsek; Suudi Arabistan, Mısır, Emirlikler ve Bahreyn'in Katar'a sundukları koşullardan biri Türk askeri üssünün kapatılması. Siz oraya daha fazla asker gönderdiniz. Sorum çok basit aslında: Gerilim askeri bir noktaya taşınabilir mi? Sizin yanıtınız bu durumda ne olur? Böyle bir durumda taraf olur musunuz?

Böyle bir şeyi bana soruyorsunuz da neden Amerika'ya sormuyorsunuz? Böyle bir soruyu Fransa'ya neden sormuyorsunuz? Böyle bir soruyu İngiltere'ye neden sormuyorsunuz? Biz krizlerin tarafı değiliz. Biz tam tersi Körfez'de bir diyalog, bir barış yoluyla süratle çözüm arayışı içerisindeyiz. Türkiye asla bu bölgede Müslümanın Müslümana kırdırılmasını istemez. Ve Müslümanın Müslümanla savaşını biz istemiyoruz. Biz artık bunlardan bıktık. Biz Yemen'deki olanları istemiyoruz. Filistin'deki, Libya'daki gelişmeleri bu şekilde istemiyoruz. Suriye'de olanlar ortada, Irak'ta olanlar ortada. Bunlarda bedel ödeyen ülke Türkiye. Bunları istemiyoruz. Katar'da da böyle bir şeyi asla kabul etmiyoruz.

Suriye'den bahsettiniz. Elbette Cenevre'de devam eden görüşmeler var. Suriye'de bundan sonrasının nasıl mümkün olacağı konuşuluyor. Beşar Esad için herhangi bir şekilde geçiş döneminde ya da değil, bir gelecek görüyor musunuz?

Milyona yakın insanın ölümüne neden olan bir Beşar'ın hâlâ orada kalmasını savunmanın ben siyasi…

Sanırım rakam 600 bin civarında…

… ufuk açısından asla doğru bulmuyorum. Suriye halkı kendi içinden liderini çıkarmalıdır, demokratik yollarla bu lider çıkmalıdır. Astana'da bir adım atılmıştır, temenni ederim ki Cenevre'de bu siyasi noktada bir karara bağlanır ve Suriye halkına gel sen kendi liderini seç denir. Eğer demokrasiye inanıyorsan bunu yapmamız lazım.

Peki ya ABD ve AB tarafından terör organizasyonu olarak görülen PKK? Bir çözüm getirebilecek, yeni bir sürecin başlama ihtimali nedir?

Bizim bir defa Kürtlerle asla bir sorunumuz yok. Bizim tek sorunumuz terör örgütü PKK, DHKP-C, PYD, YPG, DEAŞ, FETO, bunlarladır. Terörün tanımını yaparız, kim ki terör örgütüdür, o bizim düşmanımızdır. Onlarla da sonuna kadar mücadeleyi milletimizin adına veririz.

Referandumda kabul edilen değişikliklerle eğer isterseniz 2019'daki başkanlık seçimlerinde 5 yıllık dönemler için iki kez aday olabileceksiniz. Bu da eğer isterseniz, 2029'a kadar görevde kalabileceğiniz anlamına geliyor. 2019'da ve sonrasında başkanlık için yarışacak mısınız?

Şu anda bunları konuşmak için çok erken. Gün ola harman ola. Henüz 2019'a varmadan hayatta kalacağımızın garantisi var mı? Olmadığına göre biz şu andaki görevimizi bir hakkıyla yerine getirelim, gerisi Allah kerim.