Bürokrasi siyasetçilerin emir eri olmuşsa liyakatten söz etmenin anlamı nedir?

İster Farabi’ye müracaat edin ister Weber’e bu günkü siyaset ve bürokrasi arasındaki çürümüşlüğü ifade edebilecek akılcı bir cümle kurmakta zorlandığınızı görürsünüz. Siyasetin ve bürokrasinin yasal ve toplumsal işlevlerini hak, hukuk ve adalet temelinde değerlendirmek istediğinizde bu günkü siyaset ve bürokrasi aynasından meseleyi tetkik etmeye kalkışırsanız şayet tespitlerinizin yavan kaldığını, sözlerinizin kuralları tekrar etmekten öte geçemeyen cümleler dizinine dönüştüğünü fark edeceksinizdir. Çünkü en asil ifadeleri bile uygulamada çürümüş birer prosedür yığınına çevirebilme potansiyeline sahip insanların yarattığı ahlaki çöküntüyü tarif ederken bir süre sonra insan doğasına aykırı bir şeyden söz ediyormuşsunuz gibi bir hisse kapılmanız kaçınılmaz olacaktır.

İslam’ın altın çağında yaşamış ünlü bir filozof ve bilim adamı olan Farabi siyaseti “Erdemli siyasal toplumda uygulanan en yüksek sanat” olarak tarif ederek insanlığa saadet ve mutluluğun elde edilme yollarını açıklar. (Aydın, 1976: 305).

Weber ise ideal bürokrasiyi tarif ederken şu ifadeleri kullanır : “İş bölümü, uzmanlaşa ve hiyerarşik yapıya bağlı olarak, dakiklik, devamlılık, disiplin, güvenirlilik, hız, keskinlik, sağduyu, dosyalama bilgisi, dayanışma ve anlaşmazlıkların giderilmesi bakımından diğer örgütlere nazaran daha üstün yapı.” (Gerth ve Mills, 1958: 214).

Bürokrasi ve siyaset arasındaki ilişkiyi temellendiren bu iki dehanın penceresinden bakarak Muğla’daki siyaset ve bürokrasi arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışmak kadar anlamsız ve saçma bir şey olamaz. Hastanelerden eğitim kurumlarına, belediyelerden üniversitelere kadar siyasetin referansı olmadan görevlendirme yapamayan bir bürokratik sistem için liyakatten söz etmek mümkün müdür? 16 yıllık mesleki kariyeri olan bir doktoru idari makamlara layık göremeyen siyaset soytarılarının daha dün mesleğe başlamış sevgililerini, akrabalarını, eşlerini, dostlarını müdür koltuklarına oturtabilmek için çevirmedikleri dalavere bırakmadıklarını zihninize dipnot olarak düştüğünüzde neye dayanarak bürokraside liyakatten söz edebilirsiniz? İktidar partisinin bir il yöneticisinin, referans olduğu sevgilisini sağlık alanında istediği koltuğa oturtamayınca hıncını diğer siyasilerin referanslarıyla atanmış müdürlerden çıkarmaya çalışmasından daha normal bir şey olabilir mi? Yok dostlar yok, bu ülkenin en az FETÖ kadar hatta FETÖ’den bile daha tehlikeli olduğunu düşündüğüm siyasi ve bürokratik çürümüşlük sorunu vardır. Hatta diyebilirim ki bu mesele vicdani çürümüşlük kavramından başka hiçbir sözle izah edilemez boyutlara ulaşmıştır.

Bu sadece Muğla’daki siyaset ve bürokrasinin sorunu değildir elbette, ancak herkes yaşadığı yerin sorunlarına daha yakın buluyor kendini. KİMİN ELİNİN KİMİN CEBİNDE OLDUĞUNUN BİLİNMEDİĞİ BİR ORTAMDA SİYASET FİLLERİNİN TEPİŞTİĞİNİ, BUNA KARŞILIK İSE ÇİMENLERİN EZİLMEYE DEVAM ETTİKLERİNİ GÖZLEMLİYORUZ. Paralel devletten kurtulma çabası bir toplumun yeniden dirilişiyle mümkün olmuşken PARALEL EĞİTİM YAPILANMASI OLARAK ADLANDIRILAN SENDİKAL yapıların devletin açığa aldıklarını devlete rağmen koruma refleksi göstermelerini neyle izah edeceksiniz? Siyaset ve bürokrasi fillerinin tepiştiği bir ortamda haksızlıklara, hukuksuzluklara çanak tutan yerel siyasetin şahsiyetsiz soytarılarına yaptıkları usulsüzlükleri, haksızlıkları, dedikodularla ortaya koydukları mesnetsiz hasımlıkları yüzlerine karşı haykırmayacaksak haktan, hukuktan ve adaletten söz etmemizin ne anlamı olabilir Allah aşkına?

Siyaset gücünü elinde bulunduranların çoğunun aslında toplumun genelinin bir tercihi olmadığını da unutuyoruz çoğu zaman. Seçilmiş olmayı kutsal bir kavram gibi algılamaya itilmiş toplumlar seçilmişlerin toplumdan fiili ve fiziki kopuşlarını da bir süre sonra ya görmezden gelmeye başlayacaklar yahut korku psikolojisi nedeniyle hukuksuzlukları ve usulsüzlükleri dile getirmekten veya hukuksuzluğun müsebbiplerini uyarmaktan imtina edeceklerdir. İl ve ilçe başkanları kendi belirledikleri delegelerin oylarıyla seçiliyorlarsa halkın tamamının bir mecburi yolunun düştüğü kurumlara atanacak kimselerin atanma süreçlerini liyakatin asaletinden koparıp hasbelkader siyaset gücünü eline geçirmiş kifayetsiz muhterislerin iki dudağı arasına terk etmek hangi adil yönetim sistemlerinin yasal kuralları arasındadır?

Siyasetin ve felsefi bütün alt disiplinlerin ilmi ve dini temelleri hakkında fikir beyan etmiş İslam dünyasının dahi bilginlerinden biri olan Farabi’nin öğretilerini temel alarak İslam, siyaset ve ahlak perspektifinden özelde Seydikemer, Fethiye ve Muğla’nın, genelde ülkemizin tümündeki siyaset ve bürokrasi ilişkisinin toplumsal yahut siyasal ahlaktan beslendiğini söylememiz mümkün müdür? Mümkün olmadığı için bu kavramlar üzerinden bu konulara temas etmemeye çalışıyoruz. Çünkü biliyoruz ki bireysel, toplumsal ve siyasal ahlaktan söz ederek bu ildeki siyaset anlayışını değerlendirmeye kalkışırsak şayet, ahlak yerine değerler yozlaşmasından, erdem yerine de katıksız bir soytarılıktan söz etmek zorunda kalacağız.

Bu gün ülkemizin tümünü baz alarak siyaset ve bürokrasi arasındaki ilişkiyi izaha kalkıştığımızda politize olmuş bir bürokrasiden ve yozlaşmış bir siyaset anlayışından söz edebiliriz. Ancak bu iki kavramı Muğla özelinde değerlendirmeye kalkışırsak koltuklarını korumak için kifayetsiz muhterislerin emir eri gibi çalışan bir bürokrasiden ve ciddiyetten ve de ahlaktan uzaklaşmış riyakâr siyaset aktörlerinden söz etmek zorunda kalacağımız yadsınamaz bir gerçektir. Çocuğunun 95 olan karne notunu 100 puana yükseltmek için ilgili öğretmeni arayıp “Bak biz falan STK olarak senin yanındayız. Yarın bir gün bir sorun yaşarsın bize ihtiyacın olur” kabilinden sözler sarf edecek kadar seviyesini yitirmiş temiz yüzlü takkeli züppelerden oluşan bir bürokrasi ortamında herhangi bir ahlaki ölçütten [F1] söz etmemiz mümkün müdür Allah aşkına?

Yasal olanla adil olan arasında her zaman bir uyum söz konusu değildir. Çağımızın önemli mütefekkirlerinden Sayın Alev Alatlı’nın da ifade ettiği gibi “Her yasal hak, hak değildir” çizgisinden hareketle yasaların kendilerine verdiği hakları prosedür uyguluyorum diyerek vicdani kaygıları bir kenara bırakıp insanları mağdur eden bir bürokrasiyle; yandaşlarını, eşlerini ve dostlarını kamu kurumlarında amir, memur statüsüne kavuşturmak için bürokrasiye talimatlar yağdırmayı kendilerinde bir hak olarak gören siyaset müsveddelerinin kirli anlayışları arasında ne yazık ki bu gün haksız, hukuksuz ve vicdansız bir uyum söz konusudur.

Şimdi sorarım size, bir ilçede bir belediye FETÖ’ye ait bir mobilya şirketine sözüm ona ürün alımı karşılığında 1.5 milyon TL’nin üzerinde ödeme yapar, bu ödemenin yapıldığı firmanın sahipleri FETÖ soruşturmaları nedeniyle ya hapse girer yahut firar ederse tüm bu kirli döngüyü tespit eden bir müfettiş kendisini göreve getiren iradenin yereldeki temsilcilerinin ne kadar ahlaksız, ne kadar güç fetişisti olduklarını bile bile bu usulsüzlüğün müsebbiplerini ortaya çıkarma cesareti gösterebilir mi? Liyakat kavramının ayaklar altına alındığı, kişisel ikballerin her şeyin önünde tutulduğu, birkaç para babasının finansal gücüyle elde ettiği makamı çevresindeki soytarıların şahsi ikballeri için kullanmayı siyaset sanan soytarıların referans olduğu bir bürokratik oligarşinin mensupları kendilerine makam ihdas edenleri millet adına teftiş edip gerekli hukuki işlemleri başlatabilirler mi? İşi ehline verin diyen bir kitaba inandığını söyleyip iş uygulamaya gelince eşini dostunu kurumlara doldurmak için gece gündüz dalavere peşinde koşan, buna karşılık bu rezil taleplere prim vermeyerek mücadele eden birkaç adil, dürüst ve şahsiyet sahibi insanı tehdide varıncaya kadar baskılara maruz bırakan siyaset soytarılarına milletçe dur demeye mecburuz.

Yazdıklarım ve şikayetlerim kendimden ari değildir. İtiraf etmeliyim ki zaman zaman siyasetin temsil makamında bulunanların kapılarında Allah’ın selamını şahsi bir konu ile alakalı olarak bir kimseden başka bir kimseye nakletme mecburiyetlerini kendim de yaşadım. İnandırıldığımız seyri itibariyle siyaset ve bürokrasi arasında var olan ve bana göre insan vicdanıyla örtüşmeyen günümüzdeki bu tuhaf ve sorgulanması gereken kirli uyum hak ve adalet çizgisinden sapmaların temel sebebi olarak da görülebilir. Siyasetin bir ilim olarak ele alındığı akademik disiplinlerden, “Siyasetçi değilim çok şükür” dediğimiz günlere geliş hikayemiz irdelendiğinde ilk fark edeceğimiz hususlardan biridir siyaset ve bürokrasi arasındaki kirli döngü. Adalet terazisinin vicdan muhasebesinden uzaklaştırıldığı bu siyasal ve bürokratik ortamda bürokrasinin adeta siyaset soytarılarının emir eri gibi çalıştırıldığı bu süreç, bu kirli döngü bir gün mutlaka kendi kendini yok etmeye mecburdur. Aksi takdirde toplum kaotik bir yapının içinde sersemler ve adalet düsturuna olan inancını da yitirdikçe haksızlıkların ve usulsüzlüklerin bir yaşamsal alışkanlığa dönüştüğü nemelazımcılık psikolojine yenik düşer. Hususiyetle ifade etmek gerekirse insanlığın başına ne gelmişse zaten bu nemelazımcılık kavramının toplumsal yaşamı esir alması neticesinde gelmiştir. Bu toplum nasıl ki 15 Temmuz ihanetinde uçağın, tankın, topun karşısına yüreğini ortaya koyarak çıkmış ve bu kirli tezgahı bozmuşsa bir gün mutlaka duygularını, alışkanlıklarını, inanışlarını ve değerlerini siyaset kurumunun kifayetsiz soytarıları aracılığıyla ele geçiren bu nemelazımcılık, kayırmacılık ve menfaatperestlik esaretinden kurtarmak için de refleks göstermeye mecburdur. Aksi takdirde tüm ilahi gerçeklikler ortaya koymuştur ki haksızlıkları sıradanlaştıran ve haksızlıklara tepki gösterenleri zulme uğratan her sistem mutlaka ama mutlaka büyük bir sistemsel çöküşün habercisidir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar