Kıbrıs’a neden çıktık? 43 sene önce gerçekleşen harekâtın perde arkası

Kıbrıs’a neden çıktık? 43 sene önce gerçekleşen harekâtın perde arkası

20 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 43. yıldönümünü kutluyoruz.

Kıbrıs, Akdeniz’de 9282 kilometre kare yüzölçümü ile adeta bir askeri üs olarak büyük bir önem taşımaktadır. Süveyş Kanalı ve İstanbul Boğazlarına olan yakınlığıyla düşman devletlerin Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyetinin gözetleme kulesi olarak kullanılmıştır. Jeopolitik konumu nedeniyle dönem dönem tahmini M.Ö 1450 yıllarından itibaren Mısırlılar, Fenikeliler, Hititler, Asurlular, Persler, Büyük İskender (Ptoleme Egemenliği), Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Haçlılar ve Venediklilerin ardından ada Osmanlı Devletinin egemenliğine geçmiştir. Osmanlı Devletinin en güçlü dönemlerinde 300 yıl hakimiyet altında kalan ada 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbinden sonra devletin ayakta kalması adına geçici olarak İngiltere’ye devredilmiştir. Fakat I. Dünya Savaşından yenik ayrılan Osmanlı Devleti Lozan Antlaşması (1923) Kıbrıs adasını tamamen İngiltere’ye bırakmak zorunda kalmıştır. İngiltere, adanın egemenliğini ele geçirse de ada sakinleri olan Rum ve Türk tarafları aralarında sağlıklı bir iletişim kurulamamıştır.

 

ENOSİS ve EOKA

Tarihler 1931 yılını gösterdiğinde adadaki Rumlar artık Türklerden ayrılmak istiyorlardı. İşte bu tarihten sonra Rumların Yunanistan ile birleşme (ENOSİS) planı devreye sokuldu. Dünya, 2. Dünya Savaşı ile yerle bir olurken Yunanistan’ın adayla birleşme gayeleri daha da artarak devam etti.

15 Ocak 1950 tarihinde Rum Kilisesi tarafından yapılan seçimle Rumların 96’sı Enosis’i kabul etti. İngiltere bu birleşme kararını reddetmiştir. Yunanistan birleşme isteğini 1954 tarihinde BM gündemine taşıdı. Yunanistan’ın bu kararının ardından adada Türklere karşı bir şiddet furyası başlatıldı. Yunanistan diplomatik olarak başarıya ulaşamayınca adadaki Türklere karşı adaya Albay Grivas 1955 tarihinde “EOKA” kuruldu. Bütün bu ele geçirme planlarının ardından İngiltere, Rum halkı kadar Türk halkının da kendi geleceğini tayin etme hakkının olduğunu açıkladı. 1955-1958 tarihinde EOKA Türklere karşı şiddet eylemlerine devam edince 33 Türk köyü boşaltılmak zorunda kaldı. Artık huzur ve selametten eser kalmayan adada Türkler de “taksim” yapılmasında yana tavır almışlardı. Türk-Yunan tarafları arasında müzakere çalışmaları başlamıştı.

11 Şubat 1959 tarihinde taraflar arasında Zurih ve Londra Antlaşmaları imzalandı. Antlaşmaya göre taraflar ortak bölge, iki toplumun ortaklığı ve bağımsızlık konularında hükümler İngiltere, Yunanistan ve İngiltere tarafından garanti altına alınmıştı. İngiltere tarafından sağlanan antlaşma sonunda 1960 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti resmen kuruldu. Bu antlaşma ile adada iki taraflı bir hükümet gayesi ile uluslararası hukuk kuralları ile teminat altına alınmış oldu. Bütün bu çabalara rağmen Rumlar adadaki huzur ortamı ve 1960 Cumhuriyetine yaşama şansı vermiyordu. Dönemin Cumhurbaşkanı olan Makarios 1960 Anayasasının olması gerekenden daha çok Türk tarafına tavizde bulunduğu iddia ederek 13 maddelik değişikliği Cumhurbaşkanı Dr. Küçük’e iletti. Türk Devleti ve Kıbrıs Türk yönetimi 16 Aralık 1963 tarihinde iletilen 13 maddelik öneriyi reddetti. Teklifin reddedilmesi üzerine Rum tarafı 5 gün sonra sistematik olarak Türklere şiddet uygulamaya başladı. Bu dönemde uygulanan “Akritas Planı” adayı ele geçirmek değil adayı Türklerden sonsuza dek temizleme ve bir etnik soykırım mücadelesiydi. Plan adım adım uygulanmaya konulduğunda 300.000 ada Türkü adanın toplam 3’üne tekabül eden bir bölgede sıkışmaya başladı. Türklere yapılan zulüm ve mezalim artarak devam ediyordu. 1963’te devam eden etnik temizlik politikası ve Kanlı Noel’den sonra adada üç devletin ortak askerlerinden oluşturulan 27 Aralık 1963 tarihinde “Barışı Koruma Kuvveti” oluşturulmuştu. 30 Aralık 1963 tarihinde adaya müdahale edildi ve İngiliz General tarafından adayı Lefkoşa’dan ikiye ayıran “Yeşil Hat” belirlendi. Buna ek olarak BM Güvenlik Konseyi (4 Mart 1964) tarafından adaya Barış Gücü konuşlandırılması kararı alındı. Tabiî ki tüm bu gelişmelerin ardından Yunanistan adadaki asker mevcudunu 200.000’e çıkarmıştı. Tüm bunlar Rum ve Türk halklarının arasındaki uçurumu derinleştirmişti. 1967 yılında Yunanistan hükümeti tekrar el değiştirince hükümet ENOSİS’e ulaşmak için tekrar harekete geçti. Fakat Türk Devleti ile mutabakat sağlanamayınca Kıbrıs’ta bulunan Boğaziçi ve Geçitkale köylerine saldırmaya başladılar. Saldırıların hemen ardından Türkiye adaya müdahale hakkını belirteceğini açıkladıktan sonra Yunanistan askeri güçlerini adadan çekti. Makarisos adanın Türklerden ancak ekonomik yıpratma ile alınabileceğini savunurken karşı grup ise EOKA lideri Nikos Sampson etrafında toplanarak Makarios’u devirdiler.

1974 tarihinde adada sular tekrar ısınmaya başlayınca Türkiye 1960 Anayasasına dayanarak İngiltere’ye ortak müdahale teklifinde bulundu. Fakat Türkler ölmeye devam ettikçe ülkenin vicdanı buna seyirci kalamazdı. Tarihler 20 Temmuz 1974 tarihini gösterdiğinde “Kıbrıs Barış Harekâtı”  başladı. Bu harekât Yunanistan’daki Sampson darbe hükümetinin de sonunu getirecekti. Aslında Yunanistan yüzyıllardır devam eden “Megalo İdea”nın peşinden gitmek için Kıbrıs adasını almaya çalışmaktaydı.

 

Megalo İdea (Büyük Fikir) nedir?

1. Yunanistan bağımsızlığını ilan edecektir.

2. Batı Trakya ve Selanik Türklerden ne pahasına olursa olsun alınacaktır.

3. Ege Adları Yunanistan’a verilecektir.

4. 12 adanın tamamı Yunanistan’a verilecektir.

5. Batı Anadolu Yunanistan’a verilecektir.

6. Pontus Rum Devleti kurulacaktır.

7. Kıbrıs tamamen Rumlara bırakılacaktır.

8. Girit, İmroz ve Bozcaada Yunanistan’a verilecektir.

9. Son olarak İstanbul Türklerden alınarak Bizans İmparatorluğu yeniden kurulacak ve “Megalo İdea” gerçekleşecektir.

 

1. Kıbrıs Barış Harekâtı (20 Temmuz 1974)

Türk Devletinin nefesi tükenmiş ve askeri müdahale şart olmuştu. Tarihler 20 Temmuz 1974 tarihini gösterdiğinde Türk uçakları Kıbrıs semalarını süslemeye başladı. Yunan birlikleri bir yandan bombalanırken bir yandan da adaya havadan ve denizden indirme yapılıyordu. Komando birlikleri adaya sevk edilirken 33 donanma gemisi de yola çıkmıştı. Bir yandan Gönyeli ve Kırnı bölgelerine komando indirme yaparken bir yandan da Girne Pladini plajına sevkiyatlar sürüyordu. Girne plajına çıkan ilk birlik olan SAT Komandoları güvenliği sağladıktan sonra Geçitköy (Panağra) Boğazına doğru ilerleyerek ana yola ulaştılar.

Gönyeli’ye indirilen komandolardan bir kızmı Kıbrıs Türk taburunu korurken bir kısmı ise Dikmen Bölgesini ve Rum Bozdağ’ını ele geçirmek için harekete geçtiler. Kırnı bölgesine indirilen komandolar ise dik yamaçlardan tırmanarak St. Hilarion ve Beyaz Ev bölgesine kadar ilerlediler. Donanma yerini aldıktan sonra sahil güvenliği donanmaya geçmiş ve II. Taktik Hava Kuvvetleri unsurlar ada genelindeki Yunan stratejik hedeflerini yok etmeye başlamışlardı. Fakat akşam karanlığı çökünce askerlerimiz yalnız kalmaya başlamıştı. Çünkü her iki bölgedeki kuvvetler Beşparmak Dağlarını aşarak kıskacı kapatamamış ve gece çökmüştü. Çatışmalar tüm hızıyla sürerken gece olduğu için hava kuvvetleri ve donanmadan destek alınamıyordu. Korkulan büyük bir faciaydı, donanma veya hava kuvvetleri gece karanlığında Türk askerlerini vurabilirdi. Fakat Türk askeri sabaha kadar gözünü kırpmadan çarpışmaya devam etti ve sabahın ilk saatlerinde hava kuvvetleri askerlerin imdadına yetişti. Gece Rumlar Gönyeli ve Boğaz bölgelerini ele geçirmek için Hilarion, Bozdağ, Dikmen Tepe ve Gönyeli bölgelerinde gece boyunca amansızca çarpıştılar. 21 Temmuzun ardından Türk birlikleri Rumların üzerinde üstünlük kurarak ilerlemelerini sürdürdüler. Ada’daki ilerleyiş doğu ve batı yönünde 22 Temmuzda birleşen Türk birlikleri tarafından sürdürülerek Girne-Lefkoşa yolu tamamen ele geçirildi. 22 Temmuz 1974 tarihinde BM tarafından Rumlara karşı verilen ateş kararı Türk Devleti tarafından uygulamaya kondu. Ateş kararının alındığı günün ertesi 29 araçlık Rum konvoyu Türk Hava Kuvvetleri tarafından imha edildi. Rumlar adım adım yenilgiye giderken Yunanistan’da cunta ve Kıbrıs da bulunan EOKA Lideri Sampson istifa etti. İstifaların ardından BM Güvenlik Konseyi’nin 1974 20 Temmuzunda aldığı 353 sayılı kararla adanın üç garantör devleti olan İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında bir mutabakat sağlanmaya çalışıldı. 25 Temmuz tarihinde Cenevre’de başlayan görüşmeler 30 Temmuz tarihine kadar sürdü. Sonunda taraflar 8 Ağustos da aldıkları bir kararla adada bulunan Rum-Türk taraflarının devamlılığı ve adanın federal devlet statüsünde kalmasında mutabakata vardılar. Ateşkesin ardından adada bulunan 40.000 Türk askeri beklemeye geçmişti. Fakat Rumlar etrafını çevirdikleri Türk köylerinde genç-yaşlı, çoluk-çocuk demeden insanları katletmeye devam ettiler.

 

2. Kıbrıs Barış Harekâtı (14 Ağustos 1974)

Birinci Cenevre Konferansında adeta zaman kazanmak için anlaşmaya uyan Rum tarafı II. Cenevre Konferansında alınan kararlara itiraz etmeye başladı. Cenevre Konferansının ikinci yarısında beklenen başarı alınmayınca TSK II. Harekâta başladı. 14 Ağustos günü sabah saatlerinde 28. ve 29’uncu Tümenler Magosa ve Boğaz Deniz üssünü ele geçirmek için doğuya doğru taarruza geçtiler. 39. Tümen Rumlar için hayati önem taşıyan İngiliz Tepe ve Kara Tepe’ye saldırıyorlardı. 39. Tümen saldırının ilk gününde 11:30 sularında İngiliz Tepe ve Kara Tepe’yi geçirdi. Diğer taraftan 28. Tümen ise 12:00 sularında Mia Milia’yı ele geçirdi. Saatler 15:00’ı gösterdiğinde 28. Tümen Timbu Havaalanını 39. Tümen ise Değirmenlik’i ele geçirir. Rumlar Türk ordusunun önünde kaçarken Taşkent, Terazi, Atlılar, Muratağa ve Sandallar köyünde bulunan çoluk-çocuk, genç-yaşlı demeden adeta katliam yaptılar. Fakat 14 Ağustos tarihinde Türk ordusu bütün mezalime karşı koyarak Paşaköy ve Serdarlı’da vatandaşlarıyla kucaklaştı. Ordu hareketine devam ederken 14 ve 15 Ağustos tarihlerinde Doğu ve Batı hattında ilerleyerek Magosa, Lefkoşa ve Lefke hattının kuzeyindeki bölgenin hepsi ele geçirildi.

Kıbrıs Harekâtı ile adada yaşayan Türklerin katledilmesinin önüne geçildi. İkinci harekâtın ardından Yunanistan’ın “Enosis” hayali adeta Akdeniz’in soğuk sularına gömülmüştür. 415 Kara, 65 Deniz, 5 Havacı ve 13 Jandarma olmak üzere toplam 498 Türk askeri şehit olmuş ve 1200 asker ise yaralanmıştır. Ayrıca askerlerin dışında 70 ada vatandaşı mücahit ve 270 Kıbrıs Türkü hayatını kaybetmiştir. Rumlarla girişilen savaş sırasında BM Barış Gücü askeri olan 3 Avusturyalı asker hayatını kaybederken 24 Avusturyalı, 17 Finlandiyalı, 4 İngiliz ve 3 Amerikalı asker yaralanmıştır. Harekât Türk milletinin kendi vatandaşının canı için savaşacağını bütün dünyaya göstermiştir.

 

Türk köylerinde uygulanan katliamlar

Harekât devam ederken askerlerin ulaşamadığı Atlılar, Muratağa Sandallar, Aleminyo, Terazi ve Taşkent köylerinde katliamlar yaşanmıştı. Muratağa ve Sandallar köyünde 89 ve Atlılar köyünde 57 vatandaşımız katledilmişti. Evlere giren Rum askerler erkekleri ve çocukları kurşunlarken kadınların ırzına geçmişlerdir. Öldürülen Türkler açılan toplu mezarlara gömülmüştür. Mağusa’nın 12 mil uzağında Muratağa köyündeki toplu mezarı açtıran BM’den İsveçli Başmüfettiş Lars Harkansan tarafından bizzat 72 adet kafatası sayılmıştır. Ölenlerin bedenleri çürüdüğü için toprakta daha çok cesedin olduğu da açıklamalara eklenmiştir. Taşkent köyü yine aynı katliama maruz kalmıştır. Çünkü 14 Ağustosta BM tarafından köydeki silahlar toplanmıştı. Taşkent köyünden kamyonlara toplanan 90 erkek Terazi ve Mari köyleri yakınlarında açılan toplu mezarların başında kurşunlanarak öldürülmüştür. Bu saldırıdan ağır yaralı olarak kurtulan Suat Hüseyin adlı vatandaş Rumların vahşetini bütün dünyaya anlatmıştır. Rumların katliamına karşı bütün dünya ayağa kalkarken büyük devletler Türkiye’nin elini kolunu bağlamak için bu duruma tepkisiz kaldılar. Camiler, evler ateşe verildi, evlere girildi insanlar boğazlandı ve sorgu bahanesiyle silah tutan erkekler köylerden toplandı. Türkiye müdahale kararı almasaydı son Türk’e kadar bütün insanlar öldürülecek ve toplu halde gömüleceklerdi.

 

1974 sonrası kronoloji

1. 1974 tarihinde Cenevre Deklarasyonu Kıbrıs’ı Türk ve Rum olarak otonom iki kısma ayırmıştır.

2. 1974 tarihinde Rauf Denktaş ve Klerides görüşmelerinde Makarios adaya döndüğü için sonuç alınamadı ve 13 Şubat 1975 tarihinde Türk tarafı Kıbrıs Türk Federe Devletini (KTFD) kurdu.

3. 2 Ağustos 1975 tarihinde Viyana’da BM Güvenlik Konseyi nezaretinde Denktaş ve Klerides görüşerek nüfus mübadelesi konusunda anlaşmışlar ve mübadelenin BM Barış Gücü nezaretinde yapılmasında karar kılınmıştır.

4. 12 Şubat 1977 tarihinde bu sefer Denktaş ve Makarios bir görüşme yapmış ve Zirve Antlaşması (High Level Agreements) ile ikili federal devlet sisteminden karar kılınmıştır.

5. Tarihler 15 Kasım 1983’ü gösterdiğinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuş ve ikili yapıya duyulan saygı ve barış amaçları Rum tarafına bildirilmiştir.

6. 1984’ün Ağustos ayında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından taraflar Viyana’ya çağrılarak ortaya çıkan olumsuzlukların ve anlaşmazlıkların tek elden “Kıbrıs Sorunu” olarak çözülmesini önermişlerdir.

7. 1985 yılında Rum ve Türk tarafları seçim yoluna gitmişlerdir. Bu süreçten sonra BM taraflara “Taslak Çerçeve Anayasası” sunmuştur. Bu taslağa göre tarafların diplomatik ilişkilerinde Rum Cumhurbaşkanı ve Türk Cumhurbaşkanı Yardımcıları veto yetkisine sahip olacaktır.

8. 1990’lı yıllara gelindiğinde Kıbrıs Sorunu ile ilgili görüşmeler kaldığı yerden devam etti. Haziran ve Kasım aylarında New York‘ta yapılan görüşmelerde tarafların anlaşması için yapılan öneriler “fikirler dizisi” olarak nitelendirildi.

9. Rumlar 1993 Şubatında seçime gitmiş ve Klerides’i tekrardan seçince müzakerelerden uzaklaşarak Yunanistan yardımıyla Avrupa Birliğine girme çabalarına başlamışlardır. Çünkü Rum kesimi daha güçlü bir destekle adayı tamamen kontrol altına alma çabasındaydı.

10. 1993 Mayıs ayında BM gayretleriyle Lefkoşa Uluslararası Havaalanı (LUH) ve Maraş arasında uçuş sağlandı.

11. Temmuz 1994’te Rumlar BM Adalet Divanına başvurarak KKTC’nin AB’ye ihracat yapmasını engellediler. Böylece Türk tarafı Güven Arttırıcı Önlemlerden (GAÖ) mahrum kalmış oldu.

12. KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş Rum lideri Klerides arasında 1994’ün Ekim ayında Ara Bölge’de BM gözetiminde müzakere görüşmeleri yapılır. Türk tarafın GAÖ konusunda destek beklerken Rum yönetimi AB’ye yaptıkları tek taraflı müracaatının desteklenmesini istemiş ve görüşmeler sonuçsuz kalmıştır.

13. Rum tarafı müzakerelerin belirsizliği nedeniyle Türk tarafı ile iletişimi kesmiştir. Mart 1995 tarihinde Rum tarafının AB girişiminin görüşmeleri için Klerides’in geri durması nedeniyle 3 yılı aşkın bir süre yapılamamıştır. AB. Rumların tek başına müzakereye başlamasını engellemiştir. Bu durumdaki en büyük engel Türk tarafıdır.

14. 31 Ağustos 1998 tarihinde KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş Rum kesimiyle ortak Konfederasyon için müzakereye açık olduklarını belirtti. Görüşmelerin bir kısmını da KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti arasındaki her alandaki araştırma ve geliştirme çalışmaları bulunmaktadır. 20 Temmuz 1997-23 Nisan 1998 tarihinde yapılan Ortak Açıklamalarla taraflar her alanda bütünleşme için görüşmelere başlamışlardır.

15. BM Genel Sekreteri Kofi Annan 14 Kasım 1999 tarihinde yaptığı açıklamada tarafların bütün konularda ortak bir paydada buluşması için 3 Aralık tarihinde New York’ta bir görüşme tertiplemiştir.

 

AVAZTURK - Gizem BAŞARIR