Küresel sistemin kıskacında milli eğitim sorunu

Küresel sistemin kıskacında milli eğitim sorunu

Gazeteci yazar Ufuk Coşkun, AVAZTÜRK dergisinin ilk sayısında , Türkiye'nin en büyük sorunlarından bir tanesi olan milli eğitim sorununu yazdı. Coşkun ,"Küresel sistemin kıskacında milli eğitim sorunu" başlıklı yazısında, 90 yıldır bu ülkenin çocuklarının

Bizim hazin hikâyemiz, 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun ilan edilmesiyle başladı. Karesi Mebusu Hasan Basri Bey “Bu kongre halkın en samimi hissiyatını incitmiş evliya-yı etfali (öğrenci ana babaları) derin derin düşündürmüştür” diyerek ilk tepkiyi ortaya koyanlardan biriydi.

O gün Saruhan Mebusu Vasıf Çınar ve arkadaşları, Tevhid-i Tedrisat Hakkındaki kanun teklifini TBMM’ne sunmuştu. Kanun’un gerekçesinde “Bir devletin irfan ve maarif-i umumiye siyasetinde, milletin fikir ve his itibariyle vahdetini temin etmek için tevhid-i tedrisat en doğru, en ilmî, en asrî ve her yerde fevâid ve muhassenâtı görülmüş bir umdedir… Saltanat-ı Münderise-i Osmaniye, tevhid-i tedrisâta başlamak istemiş ise de buna muvaffak olamamış ve bilakis bu hususta bir ikilik bile vücuda gelmiştir. Bu ikilik, vahdet-i terbiye ve tedris nokta-i nazarından birçok muzır neticeler tevlid etti. Bir millet efradı ancak bir terbiye görebilir. İki türlü terbiye, bir memlekette iki türlü insan yetiştirir. Bu ise vahdet-i his ve fikir ve tesânüt gayelerini külliyen muhildir. Teklif-i Kanunîmizin kabulü takdirinde Türkiye Cumhuriyeti dâhilindeki bilumum irfan müessesâtının merci-i yegânesi Maârif Vekâleti olacaktır…”

Kanun uygulanışı itibariyle devlet denetimi dışında eğitim veren tüm öğretim kurumlarının varlığını son verdiği gibi din eğitimi devletin tekeline alınmış ve vakıflar da devletin tasarrufuna verilmiştir.

Tevhidi Tedrisat yasasının kabulünden bir yıl sonra İsmet İnönü “Muallimler Birliği’nde” Tevhidi Tedrisatı övdükten sonra yaptığı bir konuşma; meseleye olan yaklaşımını ve kararlığını göstermesi açısından manidardır. İnönü, malum konuşmasında “Hedefe varmak için her cahilane itiraz ve teşebbüs bertaraf edilecektir. Kanunun bu husustaki salahiyetini bütün şümulü ile tatbikte en ufak bir tereddüt gösterecek değiliz. Hiç bir mani karşısında tevakkuf etmeyeceğiz, ettirmeyeceğiz” demiştir. Büyük Şef, yeni terbiye sisteminin esaslarını da şöyle belirtiyordu: “Milli terbiye istiyoruz; bu ne demektir. Bunu zıddile daha vazıh anlarız. Milli terbiyenin zıddı nedir derlerse söyleyebiliriz, bu belki dini terbiye yahut beynelmilel terbiyedir. Sizin vereceğiniz terbiye dini değil milli, beynelmilel değil millidir. Sistem bu.”

Üç yıl sonra CHP, parti programının eğitim siyaseti başlıklı bölümüne “eğitimin milli, laik ve tek okul esasına dayanmış olması ilkemizdir” yazdırdı. 1931’deki programda ele alınan eğitim ise; “Kuvvetli cumhuriyetçi, milliyetçi ve laik vatandaş yetiştirmek tahsilin her derecesi için mecburi ihtimam noktasıdır” şeklindedir.

1937 yılında laiklikle ilgili madde Mecliste müzakere edilirken bazı milletvekilleri kendi aralarında fısıldaşarak “layık olduk ama neye layık olduk” diyorlardı. Acısı sonra çıkacaktı. Çünkü mevcut rejimin laiklik kisvesi altında topluma bilhassa dindarlara layık gördüğü tekçi, baskıcı, dışlayıcı, otoriter uygulamaları fazlalaşacak ve laik eğitim kisvesi altında da nesilleri yozlaştıracaktı.

Çünkü Laik eğitim, aklın ve bilimin öncülüğünde milyonlarca insanın geleceğinin heba edildiği bir eğitim zihniyetinin adıdır. Küresel sistemin İttihat Terakki eliyle çerçevesini çizdiği ve kontrol ettiği eğitim bu toprakların evlatlarını heba etti.

Öyle ki 90 yıldır bu ülkenin çocuklarının en verimli en üretken en parlak çağlarını gasp etmiştir.

Devamı AVAZTÜRK Dergisi 1. Sayısında (Ekim/2017)