O 'DEVLET ŞÜPHESİ' neden nüfuzlu isimlerde çarçabuk dağılır da sadece garibanlarda yoğunlaşır?

AK Parti TBMM Grup Başkanvekili Naci Bostancı, yeni yasama yılının ilk günü Gazeteci Bülent Aydemir'in “KHK'lılara af gelecek mi?” sorusuna cevap verirken, “Öyle bir şey olmaz. Bu işin propagandası ile hukuk temelindeki uygulaması, şüphesiz birbirinden farklı olacaktır. KHK'lılar diye bir grup yok. Çok farklı nitelikler taşıyan insanlar var. Kimisine ilişkin delil bulunamamış beraat etmiş ama devlet aklında bir şüphe kalmış, onunla çalışmak istemiyor mesela. Kimisi için, hakikaten herhangi bir bir şey yok, tanıklar üzerinden suçlamalar olmuş... Bunlar kolay işler değil. Terörle mücadele ediyorsun, ucu bucağı belli olmayan bir örgütle mücadele ediyorsun" ifadelerini kullanması, “KHK mağdurlarının” adeta isyan ettirdi. Bostancı’nın sözlerinde en dikkat çekici olan ve muhtemeldir ki “KHK mağduriyeti” söylemlerinin de altını dolduran “devlet aklında bir şüphe kalmış…” beyanıydı. Öncelikle belirteyim ki; Bostancı’nın sözünü ettiği o “şüphenin” 15 Temmuz’dan sonra AK Parti’nin milliyetçi refleksleri yüksek tabanı üzerinde yoğunlaşırken, Bostancı gibi AK Parti üst yönetiminde ya da İl İlçe yönetimlerindeki isimleri pes geçmesi sıradan bir durum değil. Mesela; FETÖ’nün amiral gemisi Zaman’da uzun süre yazdığı yazılarla FETÖ’nün konjönktürel hedefleri ile aynı parallellikte gündem oluşturan Naci Bostancı’yı pas geçen o “şüphe”, belki de Naci Bostancı’nın yazılarını okumak için abone olanlar dahil 2002’den sonra AK Parti dışında hiçbir partiye oy vermeyen binlerce insanda yoğunlaştı. Ya da Zaman’ın ortaklarından Fettah Tamince’de hemencecik dağılan o “şüphe”; Tamince’nin finans desteği ile basılan gazeteye abone olan binlerce insan üzerinde yoğunlaştı.

Maksadım örnekleri alt alta sıralayarak FETÖ’nün değirmenine su taşıyacak bir algı oluşturmak falan değil…

Bostancı’nın bu çıkışı üzerinden bir çoğuna tanık olduğum ve kahir ekseriyetini milliyetçi/ülkücü refleksleri güçlü gerçek “KHK mağdurları” için bir nebze de olsa farkındalık oluşturmak gerektiğini düşünüyorum. Bu yönde uzun zamandır mücadele vermeye çalışmış, bu sebepten ciddi tehditler almış biri olarak bunu yapmanın sadece gazeteciliğin değil insan olmanın bir gereği olduğunu tartışmam bile…

Dedim ya; ne hikmetse mağduriyetleri “devlet şüphesi”yle perdelenmeye çalışılan gerçek anlamda KHK mağdurları, kahiren milliyetçi/ülkücü refleksleri güçlü olanlardan oluşuyor.

Bunları zaman zaman buradan sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

İlk örneğimiz, 1974 Yozgat/Şefaatli doğumlu Hanifi Eser…

Hanifi Eser, 15 Temmuz’da FETÖ ile savaşmış, yaralanmış, hakkında FETÖ şüphesiyle açılan soruşturmada TAKİPSİZLİK kararı verilmiş. 15 Temmuz gecesi aracı darbeciler tarafından hasara uğratılmış. O gece sabaha kadar her şeyi ile hain darbe ve işgal girişimine karşı direnmiş, akabinde günlerce FETÖ’cü hainlerin yakalanmasında görev almış.

Hanifi Eser için yürütülen soruşturma sürecinde yapılan araştırmalarla;

- FETÖ’ye müzahir Okullarda okumadığı

- FETÖ’ye müzahir Dershanelere gitmediği

- Bank Asya’da herhangi bir hesabının bulunmadığı

- FETÖ’ye ait gazete ve Dergilere aboneliğine rastlanmadığı

- ByLock, Eagle, Kakao FETÖ’nün iletişim uygulamalarını indirmediği, kullanmadığı

- Ankara Sigorta’dan araç ya da başka ad altında sigorta yaptırmadığı

- FETÖ’ye ait otellerinde kalmadığı, kaydına rastlanmadığı

- Digitürk aboneliğinin hiç olmadığı

- FETÖ’ye müzahir Vakıf, Sendika ve Dernek Üyeliğine rastlanmadığı

- Himmet adı altında veya başka şekilde para yardımında bulunmadığı

- FETÖ ile ilişki ve irtibatlı şirketlerde herhangi bir SGK kaydının olmadığı

- Çocuklarını FETÖ Okulları, Dershaneleri ve Yurtlarına göndermediği

- Eşinin FETÖ okullarında okumadığı, Dershanelerine gitmediği, Yurtlarında kalmadığı

- Eşinin Bank Asya’da hesap kaydına rastlanmadığı

- Eşinin FETÖ’ye ait Gazete ya da Dergilere aboneliğinin bulunmadığı

- Eşinin Digitürk aboneliğinin hiç olmadığı

tespit edilmiş. Oysa bugün AK Parti üst yönetimi ya da İl-İlçe teşkilatlarında görevli isimler için bir araştırma yapılsa yukarıda öne çıkan kriterlerden en az birkaçına sahip yüzlerce kişi ile karşılaşacağımız kuşku götürmez bir gerçek.

Öte yandan “suç ve cezanın şahsiliği ilkesi” sadece AK Parti üst yönetimi ya da nüfuzlu kişiler için uygulanmasına karşın, Hanifi Eser’in ailesinde, birinci, ikinci, üçüncü derece akrabalarında FETÖ ile ilişkili, irtibatlı ya da iltisaklı tek bir kişiye rastlanmamış.

Eser’in, polislik mesleğine giriş sürecinde de FETÖ’nün etkisi ya da himayesine dair hiçbir bulguya ulaşılmamış. Eser, 1997 yılında polisliğe girmiş. 12 bin kişinin başvuruda bulunduğu 11 bin kişinin ise kazandığı bir dönemde yani.

Hanifi Eser’in ilginç bir yönü daha var. 2012 yılında Polis Sandığı FETÖ’cülerin eline geçince Polis Sandığı üyeliğini iptal ettirmiş.

15 Temmuz Gazisi olan Hanifi Eser,”Hayatımın hiçbir karesinde vatanıma, milletime, devletime, yöneticilerime ihanet içerisinde olmadım. En büyük özelliğim ülke milliyetçisi olmamdır. Şükürler olsun ki gerçek bir Ülkücüyüm. Bu yaşıma kadar Ülkücülüğümden hiçbir zaman ödün vermedim. Ülkücülüğümle de çok şükür gurur duyuyorum. Allah’tan ve

Devletimden başka hiçbir kişi, kurum, şahıs, grup, oluşuma inanmadım.

19 yıllık devlet memurluğum süresince Allah’ın emrettiği yoldan ve

Devletin bekası yolundan sapmadan, vatan hainleriyle işbirliği içinde olanlarla mücadele

ettim” diyor.

Hanifi Eser’in, FETÖ çuvalına neden atılmış olabileceğine dair küçük çaplı bir araştırma yaptım. En dikkat çekici olanı, Eser’in 17/25 sonrasında, sadece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da vücut bulan FETÖ ile mücadelede ön safta yer almış olması.

Eser, 17/25 Aralık süreci sonrasında Ankara Organize Şubede, FETÖ’cülerin tüm pisliklerini, dinleme cihazlarını ortaya çıkaran, kayıp cihazları tespit eden, geçmişe dair FETÖ imzalı kumpas ve kirli operasyonları çözümleyip gerekli birimlere ve Müfettişlere teslim eden ve

Müfettişlerle birlikte çalışan birkaç isimden biri olmuş. Bu bulgulardan yola çıkarak aklıma gelen tek şey; Emniyetteki uyuyan FETÖ hücreleri binlerce vatansever polis gibi Hanifi Eser’i de o sürecin intikamını alırcasına FETÖ çuvalına atmış!

Bir yanında devletin verdiği 15 Temmuz Gazilik belgesi ve madalyası öte yanda 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişiminin arkasındaki FETÖ ile ilişki ve irtibat iddiasıyla KHK ile ihraç.

Şimdi hükümet ve AK Parti yetkililerine soruyorum: O “devlet şüphesi” dediğiniz şey neden ömrü hiçbir emir ve talimat beklemeden FETÖ’ye karşı mücadele ile geçmiş milliyetçi/ülkücü kesimler üzerinde yoğunlaşır?

O “devlet şüphesi” dediğiniz şey neden siz ve sizin himayenizdekiler üzerinden çar çabuk dağılır da gariban insanların hayatını zindana çevirecek kadar yoğunluğunu muhafaza eder?

TBMM koridorlarında çevirip konuştuğumuz her 10 (MHP ve AK Parti) milletvekilinden 9’u KHK listelerinde FETÖ çuvalına atılan ciddi bir kitlenin olduğunu kabul ederken, buna yönelik hukuk ve vicdan terazisinden geçirilmiş bir düzenlemeden neden kaçılır?

Akıl, vicdan ve evrensel hukukla birlikte AK Parti ve MHP’nin beslendiği İslami öğreti, suçsuz insanlara yönelik bu KHK zulmünün bir an evvel sona erdirilmesini emrederken bu yönde adım atılmasından korkmanın sebebi dün FETÖ ile cilveleşmenin suçluluk psikolojisi mi diye sormadan da geçemiyorum hani.

Beyler kendinize gelin artık kendinize, ortada insan hayatı var! Bu örgütün düşman listelerinde yer alanları bu örgütle ilişki ve irtibatlı gösterip KHK ile ihraç ederek yok ettiğiniz insan hayatı.

Sakın bu insanların hayatları üzerinde tepinme pervasızlığınızı, 15 Temmuz’da şehit olan 251 vatan evladını perde yaparak AK’lamaya da kalkışmayın. Sizler bu pervasızlıkla o gece şehit olmaktan son anda kurtulmuş insanlara bile FETÖ yaftası vurdunuz çünkü.

Önceki ve Sonraki Yazılar