O polis 15 Temmuz gecesini anlattı

O polis 15 Temmuz gecesini anlattı

FETÖ elamanları 15 Temmuz'da yine Çanakkale'ye tosladı. Tarih bu kez 18 Mart 1915 değil, 15 Temmuz 2016'ydı. Zabit adayı Asteğmen Mehmet Muzaffer'e Çanakkale'deden bir asır sonra Ankara'da TBMM'de yani Gazi Meclis'te muharebeye tutuştu, 7 düvelle. Ve bu k

Biliyoruz ve minnetle anıyoruz, Asteğmen Mehmet Muzaffer'in  sahte banknot düzenleyerek Yahudi bir tüccardan "Bedeli Dersaadet’te altın olarak tesviye olunacaktır" ibaresi yerine "Bedeli Çanakkale'de altın olarak tesviye olunacaktır" yazdığı sahte yüz  kaime ile satın aldığı ve cepheye gönderdiği kamyon lastiklerini...

Ve geldik 2016 yılının Temmuz ayına ve de 15'inci gününe...

Tayfun Karakuş da bakın lastik yerine o meşum günde benzin aldı otomobiline ve öyle koştu vatan savunmasına...

Bir vakitler ki, geç vakitler konuşmuştuk Tayfunla. Yazmıştım Tayfun'un önce Sungurlulu sonra Çorumlu olduğunu...

Sohbeti, bir yerlerde kalmıştı; yıl dönümünde anımsadım  anlattıklarını...

Paylaşmak istedim...

Günlerden cuma'ydı. Tayfun'un mesaisi bitmiş, çocukluk arkadaşları ile "ateş yakmak" yani felekten gece çalmak bahsiyle tutmuştu kırsalın yolunu. yolda haberi havada jetlerin uçtuğunu. Bir dakika bile düşünmeden vazgeçti ateş yakmaktan. Görev yeri Meclis'ti, Tayfun'un: Ustasıydı müsademenin, şehirde de kırsalda da çokça müsademe yaşamış, ramak kala sıyırmıştı eceli..

Vatan için devlet içindi yaptıkları, yaşadıkları, ödedikleri bedel.

Bu duygularla kırdı direksiyonu Meclis yoluna...

Eşi  Dilek hanım da emekli polisti. Haliyle halden anlıyordu. Evine geldi ilkin Tayfun, Beyza ve Azra ile helalleşti, öpüp kokladı. Bilinmezi gittiğini biliyordu. Azra ve Beyza gitmemesi için bacaklarına sarıldı, yolunu kesti. Ancak Dilek hanım, metanetini korudu, yolladı Tayfun'u görev yerine.

İki gün ne Tayfun uyudu, ne Dilek hanım ne de Azra ve Beyza...

Meclis'e gelmeden evvceli veresiye benzin aldı Tayfun otomobiline... Çünkü memurdu, yeterli parası yoktu cebinde. malum bankalar uyanıktı, netameli vakitlerde bloke etmişlerdi herşeyi...

Meclis'e geçti Tayfun, tam 4 bin kurşun yakıldı Meclis'in protokol kapısı önünde. An geldi Atatürk'e sığındı Tayfun,  FETÖcü teröristlerle çatışırken. Ancak Atatürk'e de sıktı FETÖcüler Tayfun'a da.

Tayfun, Genelkurmay Karargahı'ndaki hainlerle çatıştı sabaha kadar. Öldü öldü dirildi, yanında gazi olan genç polisler vardı.

ve Türk Milletini bir kez daha tanıdı Tayfun. Çünkü  çatışma sırasında hiç tanımadığı biri "Kum torban olayım, önüne yatayım. Ateş ederken hedef oluyorsun" diye yalvardı Tayfun'a...

Ekranlarda canlı yayında izledik çatışmayı. Tayfun'un elindeki Kaleşnikov tüfek ile FETÖcülerle müsademesini...

TV'ler "O Polis" demişti Tayfun için...

Dedim ya bir vakitler anlatmıştı Tayfun, bölük pörçük övünmeden o meşum geceyi..

 

İşte "O Polis"in anlattıkları:

TATBİKAT SANDIM

O gün cuma akşamıydı, mesaim bitmişti. Meclisten çıktım mahalleye gittim çocukluk arkadaşlarım ile toplandık. Ateş yakalım dedik üçer beşer lira para topladık Mangal yapacaktık. Alışverişi yaptıktan sonra tam yola çıkacakken Whatsapp'taki grubumuzdan mesajlar gelmeye başladı. Havada savaş uçakları olduğu yazılıyordu. Meclis'teki en kıdemli personel olduğum için arkadaşlar beni arıyordu. Bu şekilde olaydan haberdar oldum. Ancak içeriğini bilmiyordum.

Meclis'te acil durumlar için hazırlıklıydık. Bunun için kriz anında irtibat kurmamız gereken kişiler vardı.

 

HEKİM ARKADAŞTAN ÖĞRENDİM

Ankara'da 112'de Baş hekim Yardımcısı olarak görev yapan Doktor Hüseyin Erdoğan arkadaşım. Onu aramak aklıma geldi. Çünkü olağanüstü durumlarda 112 bilgilendirilirdi. Hüseyin'i aradım. O da bana Genelkurmay Başkanlığına ambulans gönderdiklerini. İçeride ölü ve yaralılar olduğuna ilişkin bilgi geldiğini söyledi. Ancak 112 ambulanslarının Genelkurmay karargahı'na alınmadıklarını, o nedenle de personelini güvenli bir yerde beklettiğini söyledi Hüseyin.

 

 

BİR TERSLİK VAR

Bir terslik olduğunu, büyük bir kriz yaşandığını hmeye başladım.

Bunun üzerine ben TBMM Koruma Daire Başkan ve yardımcıları ile irtibata geçtim. Hemen arkadaşlara çağrı yaptım. Herkesin mühimmat ve tesisatını yanına almasını istedim.

O sırada Yenimahalle'de ikamet eden bir arkadaşım helikopterleğin havada olduğunu, çatışma yaşandığını söyledi, telefonda. İnanamadım, görüntülü olarak konuşma yapmak istedim gerçekten de havadan helikopter ateş ediyor, yerden de karşılık veriliyordu.

 

POMPA GÖREVLİSİ KEFİL OLDU

Meclis'e gelirken jandarmanın yol kestiğini gördük. kaygılarımız daha da arttı. 2  otomobil ile Meclis'e Güvenlik caddesi'nin yanındaki kapıdan girmek istiyorduk. Ancak yolda yakıtımın az olduğunu gördüm. benzinliğe girdim. Depoyu doldurdum Krdeki kartı ile ödeme yapmak için kasaya gittim. Ancak kasadaki çalışan kredi kartı ile işlem yapmadıklarını söyledi. Bende polis olduğumu, görev yerime gitmek istediğimi söyledim. Nakit ödeme yapmak için cüzdamı çıkardım Ancak benzin parasını ödeyecek miktar yoktu. Malum, memurum, kıt kanaat geçiniyorum. Ben kredi kartı ile ödemekte ısrar ediyorum. Görevli kasanın açık vereceğini söyleyerek karşı çıkıyor.

İşte tam o sırada bir pompa görevlisi geldi. Beni tanıyormuş, hemşehri olduğumu, polis olarak çalıştımı söylerek bana kefil oldu. O sayede yola çıkabildim.

 

TANK İKİ LÜKST OTOYU EZDİ

Çankaya Köşk'ünden aşağıya indik. ABD Büyükelçiliğinin önüne geldik. Yolda bir tank var. Önünde de iki Audi marka otomobil. Gençler tankın içindeki askerlerle tartışıyorlar. Tankın  ilerlemesini engellemek için otomobilleri önüne park etmişler. O sırara tanktakiler sürekli gaza yükleniyor. Ve aniden tank hızlandı ve iki otomobili ezdi. Gençler bağırıp çağırsalar da tanka engel olamadılar. İşte o zaman eyvah dedim. İşler tahmin ettiğimden de kötü. bir darbe girişimi var!

 

 

İLK MERMİ

Güvenlik Caddesi'ne yakın kapıdan Meclis'e girdik.Otoparka arabaları çektik. Dedik ki, arkadaşlarla 'Ne olacağımız belli değil. arabaları hiç olmazsa güvenli bir yere park edelim. Çoluk çocuğa miras kalsınlar'. Sonra hep birlikte ptokol kapısına yürüdük.  Üzerimizde hafif silahlar vardı. Ağır silah istedik. Kaleşnikov ve MP-5 ile M-16 silahlar ile yüklü mühimmat geldi. Bahçede kulubülerde görev yapan arkadaşları güvenli yere geçirdim. Duvarları sütre olarak kullandılar.

O saatlerde Genelkurmay Karargahı'ndan silah sesleri geliyordu.

Aniden Genelkurmay'dan  üzerimize mermi yağmaya başladı Mermilerin sektiğini htim arkadaşa 'yatın bize sıkıyorlar' dedim.

 

DÜĞÜN ATIŞI YAPTIK

Orada çatışma başladı. İlk mermi saat 11.00 sularında sıkıldı. kimin kime sıktığı belli değil. Ordaki üniformalı darbeci mi değil mi bir bilgi kirliliği var. Arkadaşlarla bizim düğün atışı dediğimiz hedef gözetmeden atış yaptık. Yoğun atış yaptık Genelkurmay'ın çatısına doğru. Ne de olsa askerin üzerinde Türk milletinin ünforması var.

 

MECLİS BAŞKANI KÜRSÜDE

TBMM Başkanı İsmail Kahraman ve diğer vekiller o sırada kampuse geldiler. Genel kurul açıldı. Koruma Müdürü beni genel kurul salonuna çağırdı. Orada görev yapmamı istedi. İlkin gitmek istemedim çünkü arkadaşlar deneyimsizdi. Onları bırakmak istemiyordum Ancak emir kesindi ve Genel kurul salonunun bulunduğu yere geçmek zorunda kaldım.

AK Partili Meclis İdare amirleri Orhan Karasayar, Salim Uslu ve CHP'li İdare Amiri Tufan Köse ile görüştüm. Salim Uslu TV'lerin canlı yayın yapmasını istiyordu. Bunu benim telsizim ile yaptı. TV'Ler canlı yayına başladı.

 

DÜZMECE YAYIN KONTROLÜ

Bu arada TV'ler canlı yayına başladı. Ama kimseye güvenemiyordum. Kontrol etmek için TV'lerin bulunduğu yere geçtim. Gerçekten TV'ler canlı yayın yapıyorlar mı diye kontrol ettim. baktım ki tüm kanallar canlı yayın yapıyor. Bunun üzirine rahat bir nefes aldım

Nefes aldım almasına ama Meclis'te kürsüye çıkan AK Partilisi, CHP'lisi, MHP'lisi darbeye karşı sert konuşmalar yapıyor. Haliyle direnme çağrısı yapıyor. kaygılandım Meclis'in üzerinde jetler uçuyor, helikopterler dönüyordu.

 

ART ARDA İKİ BOMBA

Kürsüde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ vardı. Sert konuşuyordu. Milleti direnişe çağırıyor. 'Genel Kurul'u terk etmek yerine. Burada ölelim' diyordu. Jetler de alçak uşuça başladı. Sonik patlama yapıyorlarlardı. Meclis'in camları o sonik patlamalar sırasında kırıldı.Tam o sırada ilk bomba Dikmen Kapısı'nın bulunduğu yere yakın bir yere düştü. Şarapnel parçalarından 7-8 arkadaşımız burada yaralandı. Polislerin kullandığı baraka da kullanılmaz hale geldi.Genel kurlun tavanındaki camlar da bu sırada kırıldı.

Gerek AK Partili, gerek CHP'li ve gerekse de MHP'li  idare amirleri ile görüştüm. Hatta CHP Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'a da Genel Kurul'u terk etmeleri için TBMM Başkanı Kahraman'ı ikna etmelerini ve sığına inmelerini sağlamalarını söyledim.çünkü artık Genel kurul hedefti darbeciler de canlı yayınları izliyordu.

Zorla ikna ederek Başkan ve vekilleri sığına indirdim. Sığınağın yerini de benden başka bilen personel yoktu. Bu TBMM'de Sivil savunma Başkanlığı'nın işiydi. Ancak sığınağı bilen yoktu ben de 3 yıl önce merak etitğim ve görev yaptığım yeri tanımak için sığınağın yerini öğrenmiştim.

Başkan ve vekilleri sığına yönlendirdim. Hatta anahtar yoktu, kapıları yangın tüpü ile kırarak açtım. İlk yardım malzemelerinin bulunduğu odaların da kapılarını kırdım. Bazı kadın vekiller sığınak yerine başka dehlizlere gittiler. Onları geri çevirdim. Son alarak sığına AK Parti İstanbul Milletvekili Belma Satır girdi. İşte tam o anda ilk bomba ikinci bomba Başbakan Binali Yıldırım'ın makam odasının bulunduğu yere atıldı.

 

AYAKLARIM YERDEN KESİLDİ

İkinci bomba  çok etkiliydi. Belma Satır ve diğer kadın vekillerin bulunduğu dehlizin demir kapısı patlamanın etkisiyle paramparça olmuşlardı. İyi ki tam vaktinde bulundukları yeri terk edip sığınağa girdiler. Patlama o kadar şiddetliydi ki ayaklarım yerden kesildi. Uzun süre duyma bozukluğu yaşadım.kendimi toparlar toparlamaz da protokol kapısına yöneldim. Burada çatışan arkadaşlarımın yanına geçmek istiyorm.

 

VE 3. BOMBA

Kapıdan çıkmak üzereyken 3. boma atıldı. Uçaktan mı yoksa helikopterden mi atıldı hala bilmiyorum. Şarapnelden yaralanan arkadaşlarımız vardı. Fatih başından ciddi bir yara almıştı. Bir arkadaşımın beli de sanki bıçakla kesilmiş gibi yarılmıştı. Arkadaşların durumları ciddiydi. AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Eşref Fakıbaba'nın doktor olduğunu biliyordum. Hemen onu çağırdım İlk müdahaleyi yaralılara o yaptı. Ancak  başından yaralı olan Fatih'in tahliye edilmesini ve tam teşekküllü bir hastaneye götürülmesini istedi. Fakat o sırada Fatih'i tahliye etmemiz mümkün değildi. Belinden yaralanan arkadaş da hala tedavi görüyor. belinden 1 yıl geçmesine rağmen hala sıvı geliyor..

 

SİLAHIMI VER ABİ

Bu sırada  Fatih'in elindeki MP-5 silahını aldım Uygun bir yerde dinlenmesini istedim.  Ancak Fatih bana öyle bir bakış attı ki anlatamam. İçim eridi sanki. Fatih bana "Silahımı ver. Öleceksem burada öleceğim abi ' dedi. O kadar duygulandım ki, dayanamadım Fatih'i öptüm ve silanı verdim iki yaralıyı da uygun bir yere geçirdim. 'Giren kim olursa olsun sıkın' dedim. Fatih'in söyledikleri bana direnç oldu.

 

KAFALAR BENDENDEN  KOPTU

Arkadaşları bıraktıktan sonra, potokol kapısına çıkmak için hareket ettim. kapıdan çıkar çıkmaz üstümde helikopter belirdi. Çatışan arkadaşların yanına geçtim. Anladım ki helikopterdeki teröristler temal kamera kullanıyorlar. Gece görüş dürbünü ile kullanıyorlar. Bunu etkisiz hale getirmek için Meclis'in ışıklarının yakılmasını istedim. Ancak o hengamede duyan olmadı. Helikopterdekiler bulunduğumuz yeri ateşle baskı altına alıyorlardı. Biz de fırsat bulduğumuzda ateş ediyorduk. Biri taaruz sanırım diğerleri personel taşıyıcı helikopterdi. Amaçları Meclis kampusüne inmekti. Özellikle de en uygun yer protokol kapısının önündeki alandı.

İşte o sırada vatandaşlar hızır gibi yetişti. başlangıçta 10-20 olan sayı birden bire binleri buldu.

Bizi tarayan helikopter Genelkurmay karragahı'na iniyor. Oradan yükleme yapıp tekrar bize ateş ediyordu. Vatandaşlar İçişleri Bakanlığı'nın önüne toplanmışlar, helikopterdekileri ıslıklıyor, protesto ediyorlardı. İşte tam o sırada bize ateş eden helikopter, kalabalağın üzerine doğru uçmaya başladı ve birden ateş etti. Canlı yayında da izlendi. Manzarayı hatırlamak bile istemiyorum. Görevim gereği bir çok cinayet, ölüm, çatışma gördüm. O gün helikopterden açılan ateşle insanların başlarının bedenlerinden ayrıldığını, paramparça olduğuun gördüm.

Bu insanlar saf, milliyetçi devletçi duygularla alana gelmişlerdi. Allah hepsinden razı olsun. Şehit olanlara Allah rahmet eylesin.  Onlar olmasaydı, bugün ne ben ne de vekiller ne de vatan olacaktı.

 

4 BİN MERMİ YAKMIŞIZ

Sabaha kadar çatıştık. Durmadık, direndik En büyük gücü de Türk milletinden aldık. Millet, Atatürk'e, Meclis'e, devlete, vatana sahip çıktı. Çatışma sırasında ne eş ne çocuklar aklıma geldi. sabah telefonuma baktım ki, bilmem kaç kez yanıtsız arama. eşim aramış. Çocuklar aramış. O hengamede telefona bakmayı aklıma getirmemişim. Neden sonra telefon açtım eşime. İlk sözü 'Neredesin' demek oldu. 'Sığınaktayım' yanıtını verdim. O bana 'Bir kez de yalan söyleme' diye karşılık verdi. Çünkü çatışmayı canlı yayından izlemiş sabaha kadar. Görevim gereği yurt dışına da çıksam, Bodrum'dayım, Bolu'dayım derdim Eşim de emekli polis bunu biliyor. Bana işimle ilgili sorular sormuyor. Daha sonra öğrendim ki o gece sabaha kadar 4 bin mermi yakmışız. Tabi, herkes evine gitti ama ben yine görevdeydim. Ancak ertesi gün eve gitmek nasip oldu. O 2 gece ne ben uyudum, ne eşim de de Azra ve Beyza..