Yeni bir Çözüm Süreci KİMSE YOK MU diyen PKK'ya BEN VARIM demektir!

  • “Örgüt, çocuklarımızı elimizden almak istiyor. PKK, Türk ve Kürt halkına savaş açtı. Kaybeden örgüt olacak. Bundan sonra HDP’ye oy yok”
  • “Örgüt, bu savaşı Kürtlere karşı yapıyor. Artık Kürtler bu gerçeğin farkına varmaya başladı. Bölge PKK’ya karşı uyandı”
  • “O hendekler, o çukurlar sokaklara kazılmadı hepimizin bağrına, yüreğine kazıldı. Orada bizi bitirme noktasına getirdiler demiyorum çünkü bizi gerçekten bitirdiler”

Yukarıdaki sözler, bölge halkının PKK’ya olan bakışının hem de birkaç gün önce basına yansıyan kısmı. Bölgede bir çok alanda halkın PKK’lılara gösterdiği tepkilere de tanık olduk. PKK’nın bölge halkı üzerinde kurduğu egemenliğin, yürütülen kararlı ve etkili mücadeleler sonrasında kırıldığını ve örgütten korkunun yerini devlete güvenin aldığına çok kez tanıklık ettik.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın artan terör saldırıları karşısında yaptığı, “Devletimiz, her türlü terör tehdidi karşısında, meşru müdafaa hakkını kullanmaktan asla vazgeçmeyecektir. Askeriyle, polisiyle, köy korucusuyla tüm güvenlik güçlerimiz, hayatları pahasına, terör örgütleriyle kararlı bir mücadele yürütmektedir. Vatandaşlarımız endişe etmesin, devletimizin tüm kurumlarının milletimizle işbirliği içinde yürüttüğü terörle mücadele mutlaka başarıyla neticelenecek, terör dize getirilecektir” açıklaması da bölge halkının güven duygusunu pekiştirmişti.

TAM DA PKK ÇÖZÜLÜRKEN ÇÖZÜM!

Terörle mücadelede yürütülen etkili ve kararlı mücadele sonrasında dağılma noktasına gelen örgüt üyelerinin kendi aralarındaki konuşmaları da düşmüştü medyaya.

Mesela, örgüt üyelerinin kendi aralarındaki şu diyaloğu günlerce konuşulmuştu: "Gençlik, çözüldü çözülüyor. Bir kaçını vurun gözlerinin önünde ders olsun pi...lere"

Yine örgüt mensuplarının telsiz konuşmalarından alınan şu diyalog, yürütülen mücadelenin etkisini anlamak bakımından önemliydi:

  • ASİ: Tedbir ne yaa! Şüphelendiğin birkaçını vur gözlerinin önünde, yak, ders olsun pi.lere. İnsan böyle şerefsizlere dikkat etmeli. Böyle şeylere fırsat vermemeli. Söylüyorum, tüm lider durumundaki arkadaşlar inisiyatiflidir. İhaneti biz kabul etmiyoruz. Yapılan ihanetler beraberinde bize büyük yük getiriyor. Söylediğim üzere inisiyatiflisiniz, vurun affetmeyin.
  • ALİŞER: Bizim dağ kadrosu iyi ama sayıca çok azaldık, takviye imkanı yok mu. Sıkıştık bir avuç yere. Şerefsiz halk bıraktı kaçtı, biz kaldık burada.
  • ASİ: Ne diyorsun sen? Hayal mi görüyorsun. Takviye makviye yok. Beni kim takviye edecek?
  • ALİŞER: Çağrın başka telsizden geliyor. Sen neredesin? Burada (Diyarbakır'ı kast ediyor) değil misin? Neredesin?
  • ASİ: Sana hesap mı vereceğim şimdi de? Çağırdılar ayrıldım, talimat alıyorum, dönerim yakında.

Bütün bunlara, örgütün mevcut kamplarından Suriye içlerine doğru kaçtığını, içerdeki unsurlarının da noktasal operasyonlarla hezimete uğratıldığını ekleyeyim.

Ortam bu haldeyken, her ne şartla olursa olsun yeni bir “çözüm” ve “müzakereden, görüşmeden” söz etmek, nasıl bir aklın ürünü bilemiyorum; ama sadece PKK’ya nefes aldırmaya hizmet edeceği kesin.

500’e yakın şehit verilerek yürütülen son 1 yıllık mücadelede, “çözüm süreci” fantezisi kurmak, sadece o şehitlerin kanı üzerine pazarlık kağıtları doğramakla kalmaz, PKK ile arasına mesafe koyan, örgüte yönelik tepkisi artan Kürtleri tekrar PKK’nın kucağına iter.

PKK ya da bileşenleriyle yürütülecek yeni bir çözüm süreci, Kürtleri PKK’nın kucağına itmekle de kalmaz, çıkar grupları ve onların beslediği sosyal medya hesapları dışındaki tabanı da yeni siyasi adres arayışlarına iter.

“HER ŞEY”DEN KASIT NE?

Yeni bir Çözüm sürecini üstelik “her şeyin konuşulabileceği” geniş bir yelpaze ile şekillendirip başlatmak, devletin terör örgütü önünde diz çökmesi değil secde etmesi anlamına gelir.

PKK’nın 2013 Mayıs’ındaki konuma gelmesi, silahsızlanması gibi süslü cümleler kimseyi aldatmasın! PKK hiçbir zaman silahsızlanmadı, ülke dışına da çıkmadı.

Eğer buna inanmamızı istiyorsanız, “ülke dışına çıkan PKK’nın ülkeye girip şehir merkezlerini örgüt hücresine döndüren dönemle, silahlanması ve tonlarca bombayı tuzaklaması dönemine” birileri seyirci kaldı iddialarını doğrulamış olursunuz.

Uzun zamandır yazdık çizdik; Başbakan’ın etrafında “çözümcü, müzakereci, özyönetimci, özerklikçi” bir tayfa var dedik. Yine bu minvalde kalem oynatan hatta Öcalan’ın talimatları doğrultusunda, kimi kavramları içselleştiren gazetecilere dikkat çektik.

Şimdi Başbakan’ın, “her şeyin konuşulacağı süreç” açıklamasındaki, “her şey”den kastının “özyönetim ve özerklik” olmadığının ne garantisi var?

Kürtler’e yönelik bir demokrasi açığı varsa bunu silah bırakması şartıyla örgütle “müzakere etmek”, örgütün “Kürtlerin haklarını savunduğu” tezlerini, örgütün “küresel sistemin taşeronu değil de bölgenin sosyolojik gerçekliklerinin bir sonucu olduğu” iddialarını haklı kılmaz mı?

Son söz olarak sormak istiyorum; Sayın Cumhurbaşkanı, “Çözüm Süreci’ni Kürt Sorunu parantezine hapsedenlerin amacı farklıydı” derken, bugün yeniden -silah bırakması koşuluyla da olsa- PKK’nın muhatap alındığı “Kürt Sorunu parantezine hapsedilmiş” yeni bir Çözüm Süreci başlatmak, sayın Cumhurbaşkanı’nın işaret ettiği o “amacı farklı” olanlara teslim olmak değil midir?

Önceki ve Sonraki Yazılar