Emre Erciş'ten şok deşifreler!

Emre Erciş'ten şok deşifreler!

AVAZTÜRK Yazarı Emre Erciş, “Gülen, CHP, HDP ve Liberaller Erdoğan’a neden düşman” başlıklı yazısında, Çözüm Süreci, terörün tırmanış sürecinde Öcalan’ın rolü, bugün özyönetim ya da özerklik olarak dayatılan planın parçaları ve bütün bunlardaki CHP ve lib

AVAZTÜRK yazarı Emre Erciş, bugün kaleme aldığı yazısında, 2011 Seçimleri öncesi Öcalan’ın verdiği çatışma talimatının detaylarını, Erdoğan ve AK Parti karşıtı propagandanın en önemli dayanağı yapılan Oslo görüşmelerini TEM Polislerinin nasıl elleriyle koymuşçasına bulduklarını, Uludere’de MİT’in güncel olmayan istihbaratını nasıl manipüle ettiklerini ve CHP’nin, bütün bu yaşananlarla Öcalan’a Özgürlük ve Özerklik ve Bağımsızlık planlarının neresinde olduğunu belgeleriyle ortaya koydu.

Erciş, hala AK parti ve Erdoğan karşıtı propagandanın ana malzemesi olarak kullanılan Oslo Görüşmelerinin sızdırılması olayını, “Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı düğmeye bastı ve 13 Ocak 2012'de BDP Diyarbakır İl Binasına bir operasyon gerçekleştirildi. Diyarbakır TEM Şube tarafından il binasında yapılan aramalarda ne mi bulundu? ’Western Dijital marka WCAV9L170099 Seri numaralı 500 GB kapasiteli’ bir hard disk!

Bu hard diskin içinde ne olduğunu merak mı ediyorsunuz?

Merakınızı hemen gidereyim…

13 Eylül 2011'de yayınlanan ve ‘Görüşmelerin iç yüzü Erdoğan'ı yakacak’ başlıklı habere konu olan ‘OSLO’ görüşmelerinin ses kaydı. Hem de elleriyle koymuş gibi bulundu” şeklinde aktardı.

Uludere olayına da değinen Emre Erciş, “Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından öne sürülen bu iddiaya yanıt, MİT Müsteşarı Hakan Fidan adına Hukuk Müşaviri Ümit Ulvi Canik imzasıyla geldi. Savcılığın iddia ettiği 27 Kasım 2011 tarihli OBİ-PAS paylaşımının olaydan bir ay önce gönderildiği, dolayısıyla bu istihbarat bilgisinin ‘Güncelliğini yitirmiş’ olduğu belirtildi. Ayrıca Canik, ‘Yazıda muhtemel bir geçiş değil, görülme bilgisi yer almaktadır. Anılan notun incelemesinde de görüleceği üzere 'Emare Türü' bölümünde de 'Görülme' ifadesine yer verilerek bu durum teyit edilmiştir.’ Şeklindeki ifadelerle o dönemin karanlık perdesini araladı.

Erciş yazısında “Ahmet İnsel, Cengiz Çandar, Çiğdem Mater, Derya Sazak, Can Dündar, Ergun Babahan, Hasan Cemal, İhsan Bal, Mehmet ve Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Nuray Mert, Tarhan Erdem, Yasemin Çongar, Avni Özgürel, Aslı Aydıntaşbaş” gibi isimleri de Soros’çu olarak ve FETÖ ile birlikte hareket edenler şeklinde aktardı

İşte Emre Erciş’in gündeme bomba gibi düşen o yazısı:

GÜLEN, CHP, HDP VE LİBERALLER ERDOĞAN'A NEDEN DÜŞMAN?

Dün yayınlanan "Cemaatin Çözüm Süreci Yalanı" başlıklı yazımda, Erdoğan ve AK Parti hükümetinin, "Çözüm Süreci"nin başladığı günden "askıya alındığı" güne kadar ne Öcalan'a ne de "Çözüm Süreci" görüşmelerinde rol alan iradeye "Özerklik ve Bağımsız Kürt Devleti" sözü vermediğini, aksine bu iki koşulu her zaman kırmızı çizgi olarak muhafaza edildiğini belirtmiştim.

Daha da önemlisi, bugün "Çözüm Süreci"ne yönelik Erdoğan'ı suçlayan Gülen cemaatinin yazar takımının 2009 yılından itibaren sürecin tüm gelişmelerine vakıf olduklarını ve Öcalan'ın avukatları ile muhtelif zaman ve mekanlarda bir araya geldiklerini açıklarken, bugün yayınlayacağım yazım hakkında da biraz ip ucu vermiştim.

Dün virgül koyduğum yerden devam edelim ve "Bugün neden Erdoğan hedef adam konumunda ve Erdoğan'ı devirmek için Gülen, HDP, PKK ve CHP nasıl aynı çatı altında toplandı?" sorusunun cevabını bulalım.

Bu sorunun cevabı kamuoyunun bir kesimi tarafından Hakan Fidan'ın MİT Müsteşarı olmasından kaynaklanan bir kırılma olarak değerlendirilirken, başka bir kesim ise bu ayrışmanın nedenini "Dershanelerin Kapatılması" yasasını gerekçe göstererek değerlendirdi.

15 HAZİRAN, ERDOĞAN VE TÜRKİYE İÇİN MİLAT OLDU

Türkiye nefesini tutmuş, 12 Haziran 2011 genel seçim sonuçlarına odaklanmıştı. Siyasi parti liderlerinin meydanlarda seçim vaatlerini anlattığı günlerde PKK Terör Örgütü'nün lideri Öcalan, tutuklu bulunduğu İmralı Cezaevinde avukatları aracılığıyla örgüt yöneticilerine 15 Haziran için almış olduğu çok önemli kararını iletiyordu.

Öcalan'ın bu önemli kararı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK 250 SMY) 2011/1140 sayılı soruşturması kapsamında, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 12.05.2011 tarih ve Tek. Tak. No: 2011/1801 sayılı iletişimin dinlenmesi kararına istinaden yapılan teknik takip çalışmaları neticesinde; KCK/TM (Kürdistan Demokratik Topluluğu/Türkiye Meclisi) sözcüsü ve dönemin BDP Parti Meclisi üyesi Kasım Kod: Nihat Oğraş tarafından kullanılan "bedewi-arap@hotmail.com" isimli e-posta adresinden, KCK "Önderlik Komitesi" üyesi, DTK Eş Genel Başkanı, Milletvekili Aysel Tuğluk tarafından kullanılan "ayseltugluk@hotmail.com" isimli e-posta adresine gönderilen ve 29.05.2011 tarihinde saat: 13:44:37'de "195.175.70.20" numaralı IP adresinden okunan "yazı-3 konulu 24.05.2011 tarihli koordine imzalı" e-postanın içeriğine şu şekilde yansıdı:

"Yapmış olduğumuz toplantılar neticesinde tansiyonu yükseltme kararı aldık. Bunu belli bir planlama temelinde yapacağız. 15 Hazirana doğru giderken seçim öncesinden gerginliği kontrollü bir şekilde tırmandırmak gerektiğine inanıyoruz. Bu temelde öncelikle bazı merkezlerde kent meclisleri üzerinden Demokratik Özerklik temelinde açıklamalar yapılacaktır.

Artık AKP hükümetinden sorunun çözümünü beklemiyoruz. Demokratik Cumhuriyet temelinde, Demokratik ulus anlayışına bağlı kalarak, demokratik özerk ve özgür yönetimlerimizi gözden geçirerek ilan edeceğiz. Tüm halkımız bu sürece çağrılacak. Bahsettiğim gibi pratik çözümleri sundum. Bunların sonuca bağlanması için seçimler sonuçlanana kadar bekleyeceğiz. Şayet bir sonuç çıkmazsa 15 Haziran'dan sonra her hangi bir uzatma söz konusu olmayacaktır.

Halkımız bunu böyle bilsin. 15 Hazirana kadar bir sonuç alınmazsa büyük bir savaş gelişecektir."

Tuğluk ve Oğraş'ın e-postalarında tespit edilen bu yazışmadan da anlaşılacağı gibi 15 Haziran 2011, hem Erdoğan ve AK Parti, hem de Öcalan için önemli bir tarihti. Çünkü Öcalan ile PKK Terör Örgütü yöneticileri, 15 Haziran günü Özerklik ilan ederek, Öcalan'ın ev hapsine çıkarılacağını düşlüyor, bu taleplerini de Erdoğan ve "Çözüm Süreci"nde aktif görev alan "Heyet" yetkililerine temel şart olarak koşuyordu.

Fakat şart olarak koştukları bu talepler karşılık bulmazken yeni bir sürecinden ilk adımı atılmış oldu.

ERDOĞAN VE FİDAN'A "OSLO" AYARI

15 Haziran'da istediğini alamayan Öcalan ve PKK Terör Örgütü yöneticileri yeni sürecin başladığını açıklarken ilginç bir gelişme yaşandı.

13 Eylül 2011 günü "Görüşmelerin iç yüzü Erdoğan'ı yakacak" başlıklı bir haber, PKK Terör Örgütüne yakınlığı ile bilinen bir haber sitesinde yayınlandı. Kısa bir süre yayında kalan haberin içeriğinde yer alan ses kaydı, 2007 yılında Brüksel'de gerçekleşen KCK Yöneticileri ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil eden "Heyet" arasında yapılan görüşmeyi içeriyordu.

Türkiye kamuoyu basına sızdırılan bu ses kaydının daha şokunu atlatamamıştı ki; ülkeyi yasa boğan haber, 19 Ekim 2011 günü Hakkari'nin Çukurca ilçesinden geldi. PKK'lı teröristler, polis ve askerlerin bulunduğu lojmanlar ile kontrol noktalarına saldırı gerçekleştirmiş, bu hain saldırıda 24 askerimiz şehit edilmişti.

Art arda yaşanan bu olaylara bir acı haberde 28 Aralık 2011'de Şırnak'ın Uludere ilçesinden geldi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın iddiasına göre MİT, Bahoz Kod: Fehman Hüseyin'in 21-30 Aralık 2011 tarihleri arasında Uludere'de bir eylem yapacağı bilgisini Genelkurmay'a iletmiş, F-16 Savaş uçakları da  bu istihbarat doğrultusunda 28 Aralık günü 35 vatandaşımızın yaşamını yitirdiği bombardımanı gerçekleştirmişti.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından öne sürülen bu iddiaya yanıt, MİT Müsteşarı Hakan Fidan adına Hukuk Müşaviri Ümit Ulvi Canik imzasıyla geldi. Savcılığın iddia ettiği 27 Kasım 2011 tarihli OBİ-PAS paylaşımının olaydan bir ay önce gönderildiği, dolayısıyla bu istihbarat bilgisinin "Güncelliğini yitirmiş" olduğu belirtildi. Ayrıca Canik, "Yazıda muhtemel bir geçiş değil, görülme bilgisi yer almaktadır. Anılan notun incelemesinde de görüleceği üzere 'Emare Türü' bölümünde de 'Görülme' ifadesine yer verilerek bu durum teyit edilmiştir." dedi.

Belli ki birileri düğmeye basmış, "Çözüm Süreci"ni baltalamak için uyuyan hücreler, harekete geçirilmişti. Yaşanan bu olaylar aslında yaşanacak daha büyük olaylarında habercisiydi.

Türkiye kamuoyunu şaşkına çeviren bu olayların ardından ne mi oldu?

Önce Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı düğmeye bastı ve 13 Ocak 2012'de BDP Diyarbakır İl Binasına bir operasyon gerçekleştirildi. Diyarbakır TEM Şube tarafından il binasında yapılan aramalarda ne mi bulundu? "Western Dijital marka WCAV9L170099 Seri numaralı 500 GB kapasiteli" bir hard disk!

Bu hard diskin içinde ne olduğunu merak mı ediyorsunuz?

Merakınızı hemen gidereyim…

13 Eylül 2011'de yayınlanan ve "Görüşmelerin iç yüzü Erdoğan'ı yakacak" başlıklı habere konu olan "OSLO" görüşmelerinin ses kaydı. Hem de elleriyle koymuş gibi bulundu. 

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan bu operasyonun ardından 04 Şubat 2012 günü bu kez devreye Batman Cumhuriyet Başsavcılığı girdi ve KCK Terör Örgütüne yönelik yapılan operasyon neticesinde 41 kişi göz altına alınırken, 08 Şubat 2012 günü MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski MİT Müsteşarı Emre Taner, eski MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ve üst düzey 2 MİT yetkilisi ifade vermeleri için savcılığa çağırıldı.

Yani kamuoyunda bilinen "7 Şubat MİT Krizi" yaşandı.

GÜLEN, CHP, LİBERALLER, HDP VE PKK ERDOĞAN'I NEDEN HEDEF ALDI?

Bu olayların Gülen, CHP, HDP ve PKK ile alakası ne? "Bu da Erdoğan gibi Kokteyl bir örgüt icat etmiş" diyen dostları duyar gibiyim fakat durum hiç de bu kadar basit yorumlanacak bir durum değil. Çünkü "Çözüm Süreci"nin başladığı günden, "Dondurulduğu" güne kadar bu yapılar ortak hareket ediyor ve "Bağımsız Kürt Devleti" ile "Öcalan'a ev hapsi" talebi üzerinde, ittifak sağlıyor.

HDP ve PKK'nın bu sürece yönelik tarafı ve tavrı zaten herkesin malumu. Gülen ve Cemaat yazarlarının "Çözüm Süreci Yalanları"nı ise dünkü yazımda yayınladım.

Peki, CHP ve Liberaller bu sürecin neresinde?

İşte bu sorunun CHP cephesinden cevabını Gürsel Tekin ve Sezgin Tanrıkulu veriyor. Öcalan'ın avukatı İrfan Dündar ile Cengiz Çiçek, 14 Temmuz 2010'da CHP İstanbul İl Binasında Gürsel Tekin ile bir araya gelerek bir toplantı gerçekleştiriyor. Tekin'in açıklamaları, KCK Operasyonları sırasında Cengiz Kapmaz'ın ikametinde bulunan (HARDDİSK 1/ Word/ YAZARLARLA YAPILAN GÖRÜŞMELER) dosyasına şu şekilde yansıyor,

"Öcalan'ın açıklayacağı yol haritasını çok önemli buluyorum. Tüm dikkatler bu yol haritasının üzerine verilmeli. Kürt sorununun çözülmesi için bedeli her ne olursa olsun her şeyi göze almalıyız. Kürt sorununa yönelik çok daha açık ve çok cesur konuşamıyorum. Bazen keşke Kürt olmasaydım diyorum. İşte o zaman hem damgalanmaz hem de daha açık ve cesur konuşurdum. Kılıçdaroğlu bu konuda daha radikal konuşmaktan çekiniyor. Ben tavsiyelerde bulunuyorum ama sesli düşünemiyor ve çekiniyor.

Bu sorunun muhatabı Öcalan dır ve bu sorun ancak Öcalan muhatap alınırsa çözülebilir."

Sezgin Tanrıkulu'nu uzun uzadıya yazmama gerek yok sanırım. Tanrıkulu'nun Wikileaks belgelerinde iddia edilen konumu ve özellikle "Kürt Sorunu" noktasında ABD Gizli Servisi CIA ile ilişkili olduğu, dahası kendi partisinin milletvekilleri bile Tanrıkulu'na "Sizin CIA'ya çalıştığınız iddia ediliyor" diyeli hala hafızalarda tazeliğini koruyor.

Liberallere gelince, George Soros'un Türkiye'deki kolu "Açık Toplum Vakfı"nda yönetici ve danışman kadrosunda yer alan isimleri artık sadece Gülen Cemaatinin yayın organları ve düzenlediği etkinliklerde görebilirsiniz.

Kimler mi var?

Ahmet İnsel, Cengiz Çandar, Çiğdem Mater, Derya Sazak, Can Dündar, Ergun Babahan, Hasan Cemal, İhsan Bal, Mehmet ve Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Nuray Mert, Tarhan Erdem, Yasemin Çongar, Avni Özgürel, Aslı Aydıntaşbaş.

Bu isimlerin hepsi bizzat Öcalan'ın avukatları ile bir araya gelmiş ve "Çözüm Süreci" döneminde "Özerklik ve Öcalan'a ev hapsi" taleplerini yol haritası olarak Öcalan'ın avukatlarına telkin etmiştir.

Hele hele bu ekip içinde Ahmet Altan'ın yeri ayrıdır. Çünkü o sadece Öcalan'ın avukatları ile değil, 1995 yılı Ocak ayında Norveç Oslo Üniversitesinde Şerafettin Elçi, Abdülmelik Fırat, Murat Bozlak, PKK'lı yöneticiler ve CIA elemanları ile bir araya gelmiş, kendisinin deyişiyle "Pek kimse tarafından bilinmeyen bu toplantı" da PKK ve Kürt Siyasi hareketi hakkında çözüm yolları aramıştır.

Tıpkı 2009 yılı Temmuz ayında Diyarbakır'da ABD Büyükelçiliğinin verdiği resepsiyonda, ABD Büyükelçisi ile yaptığı özel görüşmede, "Güney Kürdistan ile giriş-çıkışlar serbest bırakılmalı. Ekonomik entegrasyona gidilerek gümrük sınırı kaldırılmalı. Federasyon, Özerk Kürdistan ve Öcalan'a özgürlük gibi söylemlerin yavaş yavaş söylenmesi gerektiği"ni belirttiği gibi.

İşte bugün bu isimler yeniden aynı çatı altında tek vücut olmuş ve Erdoğan'ı istenmeyen adam ilan etmişse, bunun nedeni de çok açıktır…

Onlar "Öcalan Serbest kalsın" ve "Bağımsız Kürt Devleti" kurulsun derken, Erdoğan ve AK Parti, bu talepleri kırmızı çizgi kabul ederek "Tek Vatan, Tek Bayrak" demektedir.

Yazının tamamını kaynağından okumak için linki tıklayınız:

http://www.avazturk.com/yazar-gulen-chp-hdp-ve-liberaller-erdogan-a-neden-dusman-142.html