Türkiye'de kadın hakları ve aile hukukuna ilişkin tartışmalar bir kez daha alevlenmiş durumda. Toplumun en hassas sinir uçlarından biri olan bu konuda, AK Parti hükümetinin yeni bir yasal düzenleme hazırlığı içinde olduğu bilgisi, başkent kulislerini hareketlendirdi. Özellikle İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının ardından atılacak her adımın kadın örgütleri ve kamuoyu tarafından dikkatle izlendiği bir dönemde, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'tan gelen açıklamalar, milyonlarca kadının hayatını doğrudan etkileyecek yeni bir dönemin kapıda olduğunun sinyallerini verdi.
Bu özel haber dosyamız, Adalet Bakanlığı'nın hazırlık içinde olduğu ve kadın örgütlerini ayağa kaldıran bu kritik düzenlemeye ilişkin en son bilgilerle ve taraflardan gelecek tepkilerle anbean güncellenecektir. Konuyla ilgili siyasi partilerden, barolardan ve kadın derneklerinden gelecek açıklamalar, haberimizin ilerleyen saatlerinde tüm detaylarıyla aktarılacaktır. Çünkü bu düzenleme, sadece bir yasa değişikliği değil, aynı zamanda toplumun temelindeki adalet ve eşitlik anlayışına dair bir referandum niteliği taşıyor.
BAKAN TUNÇ'TAN 'YENİ YARGI PAKETİ' SİNYALİ
Tartışmaların fitilini ateşleyen, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un katıldığı bir programda yaptığı açıklamalardı. Yeni bir yargı paketi üzerinde çalıştıklarını ve aile hukukuna yönelik bazı "reformlar" planladıklarını belirten Bakan Tunç, konuşmasında "aile yapısını güçlendirmek" ve "anlaşmazlıkları mahkemeye taşımadan çözmek" gibi hedeflerden bahsetti. İlk bakışta masum görünen bu hedeflerin arkasında, kadın hakları savunucularının yıllardır mücadele ettiği ve "kırmızı çizgi" olarak ilan ettiği bir tehlikenin yattığı ise çok geçmeden anlaşıldı. Bakan Tunç'un kullandığı "alternatif uyuşmazlık çözüm yolları" ifadesi, dikkatli kulaklar için alarm zillerinin çalmasına yetti.
VE PERDE ARALANIYOR: KADINLARI AYAĞA KALDIRAN O KRİTİK MADDE
Peki, kadın örgütlerini ve hukukçuları bir anda ayağa kaldıran bu gizemli düzenlemenin içeriği neydi? Kulislerden sızan ve Halk TV'nin ulaştığı bilgilere göre, hükümetin masasında duran en kritik ve tartışmalı madde, boşanma davalarıyla ilgili. Hazırlanan yeni pakette, boşanmak isteyen çiftler için mahkemeden önce arabulucuya gitmenin zorunlu hale getirilmesi planlanıyor. Ancak asıl fırtınayı koparan detay, bu zorunluluğun, davaların temelini oluşturan en önemli unsurlardan birini, yani şiddet faktörünü göz ardı etme ihtimali.
İşte bu, bardağı taşıran son damla oldu. Kadın hakları savunucularına göre bu, kelimenin tam anlamıyla bir felaket senaryosu demek. Çünkü yıllardır anlatmaya çalıştıkları gibi, arabuluculuk ancak eşitler arasında olur. Bir yanda sistematik şiddet uygulayan bir zorba, diğer yanda o şiddetin mağduru olan ve canını kurtarmak için boşanmaya çalışan bir kadın varken, onları aynı masaya "anlaşın" diye oturtmak, adaletin tam tersidir. Bu, şiddet uygulayanı ödüllendirmek ve mağduru bir kez daha failiyle yüzleşmeye zorlayarak yeniden travmatize etmektir. Kadın örgütleri, bu adımın "aileyi kurtarma" maskesi altında aslında kadına yönelik şiddeti meşrulaştıracağını ve boşanma süreçlerini kadınlar için içinden çıkılmaz bir hale getireceğini haykırıyor. Onlara göre bu teklif, şiddet gören kadına "boşanma, şiddete katlan" demenin yasal kılıfından başka bir şey değil ve bu yasanın geçmemesi için sonuna kadar mücadele edeceklerini ilan ediyorlar.