Kırıkkale Üniversitesi’nin kurucu rektörü ve AKP’nin kurucu isimlerinden eski İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın adının kampüsten kaldırılması, Türkiye’nin siyasi gündemine bomba gibi düştü ve AKP içinde derin bir krize yol açtı; eski TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik sert açıklamalarıyla alevlenen bu tartışma, partinin vefa anlayışını ve iç dinamiklerini sorgulatan bir fırtına başlatırken, okurlarımızı bu çarpıcı hikayenin detaylarına dalmaya davet ediyoruz, zira makale devam ediyor! AKP’nin kurucularından olan Atalay’ın isminin 2017’de üniversite kampüsüne verildiği, ancak 16 Temmuz 2025’te oybirliğiyle “Şehitler Kampüsü” olarak değiştirildiği haberi, parti içinde vefasızlık tartışmalarını körükledi. Bülent Arınç’ın, 58 yıllık yol arkadaşı Atalay’ı savunmak için kaleme aldığı açık mektup, sadece bir isim değişikliği meselesi değil, aynı zamanda parti içindeki derin çatlakları ve siyasi hesaplaşmaları gözler önüne seriyor. Bu makalede, krizin arka planını, tarafların tepkilerini ve olayın perde arkasını tüm detaylarıyla ele alacağız. Heyecan verici gelişmeler için okumaya devam edin!
Beşir Atalay, 1992 yılında Kırıkkale Üniversitesi’nin kurucu rektörü olarak görev yapmış, 28 Şubat sürecinde haksız yere görevden alınmasına rağmen devletine küsmeden hizmet etmeye devam etmiş bir isim olarak biliniyor; 13 yıl milletvekilliği, Devlet Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı ve İçişleri Bakanlığı gibi kritik görevlerde bulunarak Türkiye’nin demokratikleşme sürecine “Sessiz Devrim” adlı kitabıyla da katkıda bulundu. Üniversite yönetiminin, Atalay’ın adını kaldırıp yerine “Şehitler Kampüsü” adını getirmesi, özellikle AKP Grup Başkanvekili ve eski Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün “Vefa mücadelemizin omurgasıdır” diyerek tepki gösterdiği bir karar oldu. Gül’ün bu çıkışı, parti içindeki bazı isimlerin karara karşı durduğunu gösterirken, Bülent Arınç’ın açıklamaları olayı başka bir boyuta taşıdı. Arınç, kararın “takiye kokan, siyasi art niyet taşıyan ve saygısız bir uygulama” olduğunu söyleyerek, üniversite yönetimini sert bir dille eleştirdi. Bu çarpıcı gelişmelerin perde arkasını öğrenmek için okumaya devam edin!
Arınç’ın açıklamaları, sadece bir isim değişikliği tartışması değil, aynı zamanda AKP’nin kurucu değerlerine ve vefa anlayışına yönelik bir isyan olarak yankı buldu; 1967’de Ankara Hukuk Fakültesi’nde başlayan 58 yıllık dostluğunu vurguladığı Atalay’ı “bu ülkenin en vefalı ve hizmet ehli devlet adamlarından biri” olarak tanımlayan Arınç, kararın samimi olmadığını ve siyasi art niyet taşıdığını ifade etti. Atalay’ın kendisi ise SÖZCÜ’ye yaptığı açıklamada, isminin kampüse verilirken de kendisinden izin alınmadığını, şimdi de kaldırılmasına dair “Herkes istediğini yapsın” diyerek sakin bir duruş sergiledi. Ancak Atalay’ın bu mütevazı tavrı, krizin büyümesini engelleyemedi; YÖK Başkanı Erol Özvar ve Ankara’daki üst düzey yetkililerin bile karardan habersiz olduğu iddiası, olayın planlı bir hamle olabileceği şüphelerini artırdı. Arınç’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Bu yanlış ve onur kırıcı kararın ivedilikle düzeltilmesi şarttır” diyerek seslenmesi, gözleri Saray’a çevirdi. Bu tarihi hesaplaşmanın detayları için okumaya devam edin!
Krizin yankıları, AKP içinde sadece Atalay ve Arınç’la sınırlı kalmadı; Abdulhamit Gül ve Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan gibi isimlerin de kararı eleştirmesi, parti tabanında ve kamuoyunda geniş bir tartışma başlattı. Arınç, açıklamasında Atalay’ın 2019’da AKP’den istifa ettiğini hatırlatmasa da, bu ayrılığın krizin arka planında rol oynadığı spekülasyonları gündeme geldi; 2019’da Türkiye Gazetesi’nde yer alan bir haberde, Erdoğan’ın Atalay’ın randevu talebine “Partiden istifa etmiş, gelmiş 70 yaşına, ne demeye geleceksin?” diyerek soğuk bir tavır sergilediği iddia edilmişti. Bu detay, krizin kişisel ve siyasi bir hesaplaşma boyutu olabileceğini düşündürürken, Arınç’ın “Kırıkkale Üniversitesi artık Kırıkkale Beşir Atalay Üniversitesi olmalıdır” önerisi, sadece bir kampüs değil, tüm üniversitenin Atalay’ın adını taşıması gerektiği yönünde cesur bir çıkış olarak değerlendirildi. Parti içindeki bu çalkantının nasıl sonuçlanacağını öğrenmek için okumaya devam edin!
Olayın toplumsal yansımaları da dikkat çekiyor; şehit ailelerinin Atalay’ı ziyaret ederek kararla ilgilerinin olmadığını ifade etmesi, kararın gerekçesinin “şehitlere saygı” olmadığını ortaya koydu ve üniversite yönetiminin bu hamlesini sorgulatan bir tablo yarattı. Arınç’ın “Rektörü atayan da, bu kararı geri alabilecek olan da Sayın Cumhurbaşkanımızdır” diyerek doğrudan Erdoğan’a seslenmesi, krizin çözümünün Saray’dan gelebileceğini ima etti. Ancak Erdoğan’ın bu çağrıya nasıl yanıt vereceği henüz belirsiz; geçmişte Arınç’ın açıklamalarına sert tepkiler veren Cumhurbaşkanı Danışmanı Ayhan Ogan’ın “Arınç biraz sesini kesse iyi olur” sözleri, parti içindeki gerilimin başka bir boyutunu gözler önüne seriyor. Bu arada, https://www.avazturk.com adresinde yayınlanan benzer haberler, krizin kamuoyunda geniş yankı bulduğunu gösteriyor. AKP’nin kurucu değerleriyle yüzleştiği bu tarihi dönemeçte, Atalay’a yönelik vefasızlık tartışması, partinin geleceğine dair önemli ipuçları sunuyor. Bu destansı siyasi hikayenin finalini öğrenmek için sabırsızlanıyorsanız, işte o çarpıcı sonuç!
Bülent Arınç’ın çıkışı, sadece Beşir Atalay’ın onurunu savunmakla kalmadı, aynı zamanda AKP’nin vefa ve sadakat gibi temel değerlerini sorgulayan bir manifestoya dönüştü; Arınç’ın “Bu karar, ne samimi ne de iyi niyetlidir” sözleri, parti içindeki bazı kesimlerin Atalay’ı hedef alarak siyasi bir mesaj vermeye çalıştığına işaret ederken, Erdoğan’a yapılan çağrı, bu krizin sadece bir üniversite kampüsüyle sınırlı olmadığını, partinin kurucu kadrolarına yönelik tutumun da test edildiğini gösteriyor. Atalay’ın mütevazı duruşu, Gül’ün vefa vurgusu ve Arınç’ın ateşli savunması, AKP’nin içinde bulunduğu bu çalkantılı dönemin sembolleri haline geldi; krizin nasıl çözüleceği, Erdoğan’ın vereceği kararla şekillenecek ve belki de partinin geleceğine dair yeni bir sayfa açacak.