Ekonomi dünyasında sıkça dile getirilen ve her yeni bütçe raporuyla birlikte derinleşen "faiz harcamaları ve devasa bütçe açığı" endişesi, Türkiye'nin ekonomik geleceğine dair karamsar bir tablo çizerken, usta iktisatçı Ege Cansen'den gelen son dakika açıklamaları bu ezberleri tamamen bozacak nitelikte önemli ve benzersiz bir perspektif sunuyor; bu gizemli ekonomik gerçeği daha yakından incelemek için okumaya devam edin.
Ege Cansen, faiz kavramının temel tanımından başlayarak, yani ister mevduat ister kredi olsun, anaparada bir fazlalaşma yoksa faizin de olamayacağını belirterek, gelişmiş ülkelerdeki düşük enflasyon ortamlarında iktisatçıların nominal (görünen) ile reel (gerçek) faiz farkı üzerinde pek durmadığını, çünkü faizin finansal ekonomideki sinyal etkisi açısından nominal olanın işlevsel olduğunu ve reel faizin ise dönem bitmeden hesaplanamadığını vurgulamaktadır; bu kavramsal ayrımın Türkiye ekonomisine etkilerini anlamak için okumaya devam edin.
Türkiye gibi yüksek enflasyonun hüküm sürdüğü ülkelerde, ekonomiyi "merkez bankası penceresinden" izleyen iktisatçıların dahi faizi nominal olarak anladığını, reel faiz hesabı içeren yazıların ise daha çok "ev ödevi" mahiyetinde kaldığını ifade eden Cansen, işin ilginç yanı bütçe analizi yapılırken kullanılan faiz harcamalarının da nominal faiz olduğunu ve kimsenin reel faizle bütçe açığı hesaplamadığını belirtmektedir. Ancak Cansen'in kaba hesaplarına göre, Türkiye bütçesi çoğu yıllar reel olarak çok düşük oranda açık vermekte, hatta fazla dahi verebilmekte; bu şaşırtıcı iddiaların detaylarını öğrenmek için okumaya devam edin.
Yaklaşık 15 yıl önce dönemin Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı’ya "reel faizle bütçe açığı" hesaplatmasını önerdiğini ancak bu önerinin "Buna operatif açık/fazla deniyor" denilerek geçiştirildiğini aktaran Cansen, bu gerçek hesaba katılmadan Türkiye ekonomisinin işleyişi veya "niçin hâlâ batmadığı" meselesinin tam olarak anlaşılamayacağının altını çizmektedir. Özellikle "Her 5 liranın 1’i faize gitmiyor" başlığıyla ele aldığı güncel bir bütçe analiz yazısında, 2025’in ilk altı ayında bütçe açığının 980 milyar TL’ye ulaştığını ve faiz ödemelerinin Haziran ayında 276 milyar TL ile toplam harcamaların %22’sine karşılık geldiğini, ilk yarıda faiz giderlerinin 1.1 trilyon TL’yi aştığını belirten rakamları incelemeye almaktadır. Enflasyon ortamında her gelir veya gider kaleminin ertesi yıl nominal olarak arttığına dikkat çeken Cansen, önemli olanın bunun reel olarak artıp artmadığı olduğunu ifade ederek, yıllardır bütçede yer alan "faiz giderleri" rakamının enflasyon düzeltmesine tabi tutulursa "faiz gelirine" dönüşeceğini ve bunun cebirsel sonucu olarak da bütçe açığının çok küçüleceğini, sorunun burada olmadığını bilimsel bir perspektifle ortaya koymaktadır; bu derinlemesine analizin tüm ayrıntılarını keşfetmek için okumaya devam edin.
Cansen, "Alana gelir olmayan, verene gider olmaz" ilkesiyle, devletin kendisine ödünç para verenlere altı ayda 1.1 trilyon TL reel faiz ödediğini iddia edenlerin, aynı zamanda devlet tahviline, para fonlarına veya mevduata para yatıranların anaparalarının bu kadar fazlalaştığını da söylemiş olduklarını belirtmektedir. Ancak aynı kişilerin bir başka makalede tasarrufçunun yüksek nominal faize rağmen reel faiz geliri elde edemediğini yazarak çeliştiğine dikkat çeken Cansen, net faiz gelirinin yatırıma oranının enflasyonun altında kaldığı için tasarruf sahiplerinin doğru söylediğini vurgulamaktadır. Hatta enflasyon düzeltmesinin TÜİK değil de ENAG’a göre yapılması durumunda, devletin iç borçlanma yoluyla halktan ne kadar büyük bir "enflasyon vergisi" topladığı daha net anlaşılacağını ifade eden Cansen, halkın faiz geliri reel değilse, devletin faiz giderinin de reel olamayacağını ve benzer şekilde kredi kullanan firmaların da vergi sonrası hiç reel faiz ödemediğini, hatta fazlaca almış olabileceğini ortaya koymaktadır.
Ege Cansen, bu karmaşık ekonomik tablo karşısında "Muhasebesiz iktisat olmaz" diyerek, doğru ve gerçekçi bir ekonomik analiz için muhasebe prensiplerinin ve enflasyon düzeltmelerinin vazgeçilmez olduğunu net bir şekilde ifade etmektedir. Tüm bu bilgilerin ışığında, yıllardır tartışılan Türkiye ekonomisindeki bütçe açığı ve faiz yükü algısının, gerçek faizin nominal faizden farklı ele alınması ve enflasyonun etkisiyle düzeltilmesiyle birlikte radikal bir dönüşüme uğrayabileceği ve mevcut "açık" görünümünün aslında reel anlamda çok daha düşük, hatta bazı dönemlerde bir "fazlaya" dahi dönüşebileceği çarpıcı gerçeği gün yüzüne çıkmaktadır. Bu derinlemesine analizlerle Türkiye ekonomisinin görünmeyen yüzünü keşfetmek için, ve diğer tüm güncel ekonomik ve siyasi gelişmeleri, en doğru ve tarafsız bilgilerle https://www.avazturk.com adresinden takip etmeye devam edebilirsiniz.