Doların Gerçek Değeri Ortaya Çıktı

Ekonomi dünyası bu iddiayı konuşuyor! Uzmanların gözünden doların gerçek değeri ve Türkiye ekonomisi üzerindeki potansiyel etkileriyle ilgili çarpıcı detaylar ortaya çıktı. Sakın kaçırmayın!

Türkiye ekonomisinin nabzını tutan gelişmeler ardı ardına yaşanırken, uzmanlar enflasyon ve döviz kurları hakkındaki derin gerçekleri masaya yatırdı. Bu hafta sonu, Can Ataklı'nın ev sahipliğinde gerçekleşen programda, ekonomi dünyasının merakla beklediği enflasyon rakamları ve doların "gerçek değeri" hakkında sarsıcı tespitler dile getirildi. Programın başında Can Ataklı, 2 Ağustos Cumartesi gününde izleyicilere seslenirken, herkesin hafta sonunu iyi geçirmesini diledi ve Pazartesi günü açıklanacak enflasyon rakamlarına dikkat çekti. İstanbul Ticaret Odası (İTO) verilerine göre İstanbul için aylık %1.93, yıllık bazda ise %42.48'lik bir artış kaydedildiği belirtilirken, Onur Çanakçı bu rakamların aylıkta %2.42, yıllıkta yine %42.48 civarında olduğunu düzeltti. Ancak Çanakçı, asıl gerçeği ENAG'ın (Enflasyon Araştırma Grubu) daha doğru yansıttığını, fakat onların da aynı sepeti kullandığı için tam anlamıyla halkın gerçek enflasyonunu yansıtamadığını ifade etti. Bu çarpıcı başlangıç, ilerleyen dakikalarda ekonomi gündemine damga vuracak daha pek çok detayın kapısını araladı, bu yüzden okumaya devam edin.

TÜİK'in (Türkiye İstatistik Kurumu) açıkladığı enflasyon rakamlarının maaş zamları üzerindeki kritik etkisi de programda geniş yer buldu. Onur Çanakçı, geçtiğimiz yıl beklenen enflasyon üzerinden %30 maaş zammı yapılırken, maruz kalınan gerçek enflasyonun %44 olduğunu ve bu durumun vatandaşın cebinde %14'lük bir kayba yol açtığını vurguladı. Önümüzdeki dönemde de beklenti doğrultusunda %10-15 civarında bir asgari ücret zammı öngörüldüğü belirtilirken, Çanakçı, bu durumu "Bunlar finansçı, iktisatçı değil" sözleriyle özetledi. İktisatın "hayat optimizasyonu" ve insanın barınması, sosyalliği gibi temel ihtiyaçlarıyla ilgilenirken, finansın tek amacının "kar maksimizasyonu" olduğunu anlatan Çanakçı, bu bağlamda Mehmet Şimşek'in bir iktisatçı değil, bir finansçı olduğunu ve planlamalarını insanı değil, sermayeyi düşünerek yaptığını dile getirdi. Bu kritik ayrım, Türkiye'nin ekonomik sorunlarının temelinde yatan zihniyet farkını gözler önüne sererken, daha derinlemesine analizler için okumaya devam edin.

Program, Türkiye'nin mali tablolarındaki ciddi sıkıntıları da gözler önüne serdi. Onur Çanakçı, özellikle "19 Mart'ın etkilerini hala yaşadığımız" bir dönemde, rezervlerin toparlandığı yönündeki söylemlerin yalnızca kasadaki altının değer kazanmasından kaynaklandığını ve 15-20 milyar dolarlık kısmın birikim veya ihracattan gelmediğini net bir şekilde ifade etti. Çanakçı, bu süreçte konkordatoların arttığını ancak işsizliğin düştüğünü belirterek, bu paradoksal durumun sorgulanması gerektiğini dile getirdi. Can Ataklı, bazı izleyicilerin (özellikle "Vedat" adında bir "troll" olarak adlandırılan izleyici) savunma sanayii ve oradaki istihdam artışına dikkat çekerek işsizlikteki düşüşü açıklamaya çalıştığını aktardı. Çanakçı, savunma sanayii gibi iyi yapılan her şeyle gurur duyduklarını, ancak bu başarıların abartılarak veya halkı kandırmak amacıyla "hayal ürünü" senaryolarla sunulmasını eleştirdi. Örneğin, Kaan uçağının F-35'ten iyi olduğunun iddia edilmesine rağmen neden F-16 veya F-35 için yalvarıldığını sorgulayan Çanakçı, ülkeye takılan her çivinin başlarının üstünde olduğunu, ancak gerçeklerin çarpıtılmasına karşı çıktıklarını belirtti ve bu derinlemesine değerlendirmelerle birlikte, önümüzdeki ekonomik gerçeklere daha yakından bakmak için okumaya devam edin.

Ülkenin bütçe açığı ve faiz yükü, ekonomi programının en can alıcı noktalarından biri oldu. Onur Çanakçı, sene sonunda beklenen bütçe açığının 1 trilyon 930 milyar lira olduğunu ve bunun şimdiden 830 milyar liraya ulaştığını açıkladı. Daha da çarpıcı olan ise 1.1 trilyon liralık faiz ödemesi ve muafiyetlerle birlikte toplamda 6-7 trilyon liralık bir yükün bütçenin yarısını oluşturmasıydı. Çanakçı, "Böyle bir şey olabilir mi ya?" diyerek bu durumun sürdürülemezliğini gözler önüne serdi. Savunma sanayii projelerine duyulan haklı gururun, bu mali tablo karşısında nasıl bir anlama geldiği sorgulanırken, Can Ataklı da Özgür Özel'in TUSAŞ ziyaretini örnek göstererek, iyi yapılan her şeye parti ayrımı gözetmeksizin destek olunması gerektiğini dile getirdi. Ancak Çanakçı, iktidarın 22 yıldır görevde olmasına rağmen "yeni mi aklın başına geldi?" sorusunu yönelterek, terörle mücadele ve yerli üretim gibi konularda verilen sözlerin ne kadarının tutulduğunu sorguladı. Özellikle 2014'ten beri "yerli uçağımız göklerde" söylemlerine rağmen hala bir sonuç alınamaması eleştirilirken, bu eleştirilerin sadece geciken projelerle sınırlı kalmayıp, ülkenin mali geleceği üzerindeki etkilerine odaklanmak için okumaya devam edin.

Türkiye'nin başının belası haline gelen kamu-özel işbirliği projeleri (KÖİ), programın bir diğer önemli gündem maddesiydi. Onur Çanakçı, bu projelerde devletin kendisine ait olmayan bir para birimiyle garanti verdiğini ve bu garantilerin İngiliz tahkim mahkemelerinde dolar üzerinden verildiğini, üstelik Amerikan enflasyon oranında artış uygulandığını şiddetle eleştirdi. Çanakçı, bu projelerin asıl amacının ekonomiyi büyütmek, halkın cebine yansıyacak faydalar sağlamak olduğunu ancak Türkiye'de tamamıyla müteahhitlerin para kazanacağı şekilde dizayn edildiğini belirtti. Vatandaşın yoldan geçse de geçmese de bu projelerin bedelini ödediğini vurgulayan Çanakçı, sadece 2024'te 154 milyar lira, 2025'te ise 202 milyar lira gibi muazzam rakamların KÖİ projelerine ödeneceğini açıkladı. Can Ataklı'nın "cebimizden bir kuruş çıkmadı değil mi?" şeklindeki ironik sorusuna karşılık, Çanakçı bir gün sonrasındaki "kallavi rakamların" ödendiğini netleştirdi. Bu çarpık sistemin neden olduğu maliyetlerin ve gelecekteki yüklerin boyutunu anlamak için okumaya devam edin.

Küresel ekonomi sahnesindeki gelişmelerin Türkiye üzerindeki etkisi de değerlendirildi. Can Ataklı, ABD'de Trump'ın Fed faizlerini sabit bırakmasını ve ülkelere uygulayacağı gümrük vergilerini açıklamasını gündeme getirdi. Onur Çanakçı, ABD'de faizlerin düşmesinin veya sabit kalmasının Türkiye için pek bir etkisi olmadığını, çünkü ülkedeki döviz kurunun olması gereken yerde olmadığını ve ciddi bir müdahaleyle baskılandığını belirtti. Çanakçı, normalde faiz düşüşünün altını fırlatması gerektiğini ancak Türkiye'de döviz baskılandığı için gram altının da baskılandığını söyledi. Çanakçı, Türkiye'nin öncelikle "kağıt üstünde değil, gerçek anlamıyla" enflasyon belasını çözmesi gerektiğini vurguladı. ABD'nin açıkladığı gümrük vergileri konusunda ise Can Ataklı, Türkiye'ye hafif bir "kazık" olduğunu ancak Çin gibi olmadığını dile getirdi. Türkiye'nin ABD'ye çelik, tekstil, otomotiv yan sanayi ve makine gibi önemli ürünler ihraç ettiğini belirten Ataklı, bu vergilerin ihracata bir darbe vurup vurmayacağını sordu. Bu uluslararası gelişmelerin Türkiye'nin iç dinamikleriyle nasıl harmanlandığını görmek için okumaya devam edin.

Onur Çanakçı, Trump'ın 2018'deki rahip Brunson krizi döneminde Türkiye'ye uyguladığı kotaları hatırlatarak, bu tür uygulamaların "dostluk" göstergesi olmadığını vurguladı. Çanakçı, Türkiye'nin teknolojik ürünler satabiliyor olması durumunda bu vergilerin bir avantaja dönüşebileceğini, ancak asıl dezavantajın, ABD piyasasına pahalı gelen ülkelerin yüzünü Avrupa'ya çevirmesiyle başlayacağını açıkladı. Özellikle Çin'in Avrupa'ya yönelmesi durumunda, Türkiye'nin ihracatının ciddi anlamda etkileneceğini ve Çin ile fiyat veya kalite anlamında rekabet edemeyeceğini dile getirdi. Çanakçı, Türkiye'nin ayakta durmasının temelinde Avrupa'ya yaptığı ihracat olduğunu belirtti. Ancak programın asıl büyük sürprizi, doların gerçek değeri hakkındaki şok edici açıklama ile geldi. Onur Çanakçı, çok basit bir parametreyle, iki ülke arasındaki enflasyon farkını dövize eklediğinde, doların olması gereken adil değerinin 52 lira olduğunu vurguladı. Can Ataklı'nın "bu bütün fiyatlara yansıyacak mı?" sorusuna karşılık, Çanakçı bu durumun "yönetimsel hatadan kaynaklı" olduğunu ve Türkiye'nin 525 milyar dolarlık dış borcu nedeniyle dolar kurundaki her 1 liralık artışın borcu 525 milyar lira artırdığını açıkladı. Bu durumun, dövize mahkum bir ticaret şekliyle piyasaların harmanlanmasından kaynaklandığını belirten Çanakçı, bu sarsıcı gerçeğin ülkenin geleceğini nasıl şekillendireceğini anlamak için okumaya devam edin.

Hükümetin dövizi baskılama çabalarının ve "Kur Korumalı Mevduat (KKM)" gibi icatların beklenenin aksine Türkiye'nin %85'ini dolarize ettiğini dile getiren Onur Çanakçı, KKM'nin ve mevcut faiz politikasının "servet aktarımı" niteliğinde olduğunu, yani fakirden alıp zenginin cebine koyduğunu sert bir dille eleştirdi. Çanakçı, "restoranda yemek yiyenlerin faturasını kağıt toplayan kardeşimiz ödüyor" metaforunu kullanarak bu durumu özetledi. Konut piyasasındaki durumu da örnek veren Onur Çanakçı, 2-3 milyon dolarlık evlerin satıldığını, ancak kredi sınırlamaları nedeniyle 10 milyonluk evlerin satılamadığını belirtti. Can Ataklı, konut satışlarının patladığı yönündeki algıya karşılık, Çanakçı, bu satışların %15'lik zengin bir kesim tarafından "yatırım amaçlı" yapıldığını, hatta boş tutulduğunu ve bu durumun enflasyonu azdırdığını söyledi. Türkiye'de ev sahibi olma oranının %61'den %56'ya düştüğünü belirten Çanakçı, ev almanın dar gelirli vatandaş için artık erişilebilir olmadığını ve yatırım için doğru bir zaman olmadığını ifade etti. Bu adaletsiz gelir dağılımının ve yanlış politikaların derin etkilerini gözlemlemek için okumaya devam edin.

Ekonomi programında, ülkenin en temel sorunlarından biri olan yoksulluk ve asgari ücret gerçeği de çarpıcı bir şekilde ele alındı. Onur Çanakçı, yurt dışında en vasıfsız işçiye verilen asgari ücretin, Türkiye'de neredeyse ortalama ücret haline geldiğini ve baz alınan ücret konumuna yükseldiğini vurguladı. Yoksulluk sınırının bugün 86.000 lira olduğunu belirten Çanakçı, bu rakamın Türkiye'de "lüks" haline geldiğini, yani yoksul olmanın dahi bir ayrıcalık gibi görüldüğünü dile getirdi. Çanakçı, ABD Merkez Bankası'nın (Fed) faiz kararlarının teknik etkilerini saatlerce anlatabileceğini ancak halkın daha acil ve yakıcı sorunları olduğunu ve bu temel sorunlar çözülmeden dış ekonomik parametrelerin konuşulmasının anlam ifade etmediğini belirtti. Bu acı gerçeklerin, ülkenin geleceğini nasıl şekillendireceği konusundaki endişeleri derinlemesine anlamak için okumaya devam edin.

Programın son bölümünde, Onur Çanakçı, Türkiye'nin ihracatındaki kırılganlıklara ve geçmişte yapılan hatalara değindi. ABD'nin gümrük vergilerinin, Çin gibi büyük oyuncuların Avrupa pazarına yönelmesi durumunda Türkiye'nin Avrupa'ya olan ihracatını olumsuz etkileyebileceğini ve rekabet gücünü zayıflatabileceğini dile getirdi. Çanakçı, Türkiye'nin Avrupa'ya yaptığı ihracatla ayakta durduğunu vurgulayarak, bu riskin ciddiyetini ortaya koydu. Ülke için yapılan her iyi şeyle gurur duyduklarını ancak "geç oldu, keşke daha önce olaydı" eleştirisini yineleyen Çanakçı, 2014'ten beri beklenen yerli uçak projesi gibi gecikmiş ve maliyetli projelere dikkat çekti. Elektrikli traktör projesinin 46 milyon dolara mal olmasına rağmen sadece 7-8 prototiple kalmasını ve TOK'un BYD gibi yabancı markalar karşısında ikinci plana düşmesini eleştiren Çanakçı, bu durumların "sevinci kursakta bıraktığını" ifade etti. Partiler üstü bir duruş sergilediğini belirten Çanakçı, Mehmet Şimşek'ten terör tehdidi nedeniyle Türkiye'ye para gelmediği yönünde bir açıklama duyulmadığını, asıl sorunun demokrasi eksikliği olduğunu dile getirdi ve barışın önemini vurguladı. Tüm bu ekonomik ve siyasi değerlendirmelerin ışığında, Türkiye'nin geleceği için atılması gereken adımların ne kadar acil ve kapsamlı olduğunu, güncel gelişmeleri takip etmek için AvazTürk'ün resmi yayın organı olan https://www.avazturk.com adresini ziyaret ederek öğrenebilirsiniz. Programın kapanışında Can Ataklı, Onur Çanakçı'ya teşekkür ederken, haftaya daha güzel şeyler konuşma temennisinde bulundu.

Ekonomi Haberleri