Türkiye siyaseti, son günlerde arka planda dönen fısıltı gazeteleri ve kamuoyundan saklanan gelişmelerle adeta bir kaynama noktasına ulaşırken, gündemin ekonomik sıkıntıların ötesine geçerek bambaşka bir boyuta evrildiği iddiaları kulaktan kulağa yayılıyor; öyle ki, Cumhurbaşkanlığı İletişim Danışmanı Fahrettin Altun'un ani görevden alınması ve çok enteresan bir yere atanmasının perde arkasında yaşananlar ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sağlık durumu hakkındaki şok edici iddialar ülkeyi derinden sarsma potansiyeli taşıyor, ve bu karmaşık olay örgüsünü aydınlatmak için okumaya devam edin.
Can Ataklı'nın aktardığına göre, Fahrettin Altun'un görevden uzaklaştırılmasının ardında, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) içindeki şiddetli kaos ve çekişmelerin yattığı öne sürülürken, bu çekişmenin içinde İbrahim Kalın, Hakan Fidan ve Fahrettin Altun gibi önemli isimlerin yer aldığı, herkesin kendine durumdan görev çıkardığı belirtiliyor. Ataklı'nın programında sıklıkla dile getirdiği üzere, Altun hakkında ortaya atılan bir başka "iddia" ise, özellikle medyada çalışan hanımefendilerle "arasının pek iyi olduğu" ve Altun ile arası iyi olanların görevlerinde yükseldiği, daha fazla yer aldığı ve daha çok para kazandığı gözlemlendiği yönünde; bu durumun sosyal medyada ve diğer mecralarda açıkça konuşulduğu vurgulanıyor, bu gergin atmosferde daha fazla detayı öğrenmek için okumaya devam edin.
Fahrettin Altun ile ilgili bu "iddiaların" yalnızca medya sektörüyle sınırlı kalmayıp, dizi ve film sektöründe de etkili olduğu, bazen hiç tanınmayan isimlerin büyük kanallarda ve dizilerde başrol alabildiği belirtilirken, iddialara göre Altun'un gidişinin asıl "zurnanın zırt dediği" noktasının, tüm bu ilişkilerin ve dedikoduların Emine Erdoğan'ın kulağına gitmesi ve onun buna çok sinirlenmesi olduğu iddia ediliyor. Ataklı, bu bilgiyi "iddia olarak" sunduğunu ve "Allah'a şükür kendi çapımızda kendi çöplüğümüzle kendi aşımızla kavrılıyoruz, kimseye minnet etmeden kendi işimizi yapıyoruz" diyerek kendi gazetecilik prensiplerini vurguluyor; aynı zamanda, Fahrettin Altun'un Hakan Fidan'la da "çok enteresan ilişkileri" olduğu ve ortalığın kaynadığı da ekleniyor, bu siyasi dalgalanmaların arkasındaki gerçekleri keşfetmek için okumaya devam edin.
Bu gelişmelerin hemen ardından, değerli gazeteci Ahmet Nesin'in sosyal medyada yaptığı ve Can Ataklı'yı "çok üzen" açıklamaları gündeme geliyor; Nesin, kendi iddiasına göre tıp mensuplarına, doktorlara ve bilim insanlarına danışarak yaptığı araştırmalar sonucunda Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan hakkında "maalesef böyle bir sonuç" olduğunu belirtiyor. Ahmet Nesin'in dile getirdiği "psikolojik hastalık" iddialarına göre, Erdoğan'da "Ben bilirim hastalığı" adı verilen bir durumun olduğu, yani hiçbir şeyi bilmediği gibi her şeyi kendisinin bildiğine inanan, yeni gelişmeleri veya farklı görüşleri kabul etmeyen bir rahatsızlığın bulunduğu söyleniyor; bu durumun "Ben ekonomistim", "Ben böyle yaptım", "Ben kitap yazdım" gibi söylemlerle kendini gösterdiği iddia ediliyor, bu çarpıcı iddiaların derinliklerine inmek için okumaya devam edin.
Ahmet Nesin'in ikinci önemli iddiası ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan'da yıllar önce Ankara'da bir arabada kilitli kaldığı anlaşılan ve doktorların rapor verdiği bir epilepsi nöbeti geçmişinin olduğu yönünde. Bu olay sırasında şoförün paniğe kapılarak çalışan arabanın kapısını çektiği ve Erdoğan'ın özel korumalı aracından çıkarılmasının büyük bir sorun olduğu belirtilirken, o tarihte Erdoğan'ı muayene eden bir kadın doktorun yazdığı raporun şu an hala gizli olduğu ancak İyi Parti milletvekili Turan Çömez tarafından bilindiği iddia ediliyor. Daha da "ilginç" olanı ise, bu raporu yazan kadın doktorun raporu verdikten sadece 10 gün sonra gripten hayatını kaybettiği ve raporun hala "gizli" kaldığı yönündeki ürpertici detaylar Turan Çömez'in adıyla anılıyor, bu gizemli olayın perde arkasını aydınlatmak için okumaya devam edin.
Ahmet Nesin'in doktorlarla konuşarak aktardığına göre, epilepsinin insanlarda yol açabileceği tepkiler arasında ciddi depresyon, anksiyete, hiperaktivite (bir dönem aşırı hareketlilik, bir dönem bitkinlik) ve en önemlisi duygu durum bozuklukları yer alıyor. Bu duygu durum bozukluklarının bir anda saldırganlaşma, aşırı şiddet gösterme eğilimine yol açtığı ve Erdoğan'ın "iki ya da üç milletvekilini iyi dövdüğü" iddialarının bu bağlamda dile getirildiği belirtilirken, özellikle bir şeyi çok iyi bilip de anlatamama durumunun kişide baskı, korku ve gereksiz korkular yarattığı öne sürülüyor. Erdoğan için verilen örnekler arasında, onlarca, yüzlerce hatta binlerce korumayla gezmesi, sürekli araç değiştirmesi gibi durumlar, "herkes beni öldürecek, herkes bana saldıracak" korkusunun bir yansıması olarak gösteriliyor, bu psikolojik tabloların ülkenin en tepesindeki bir liderde olmasının olası sonuçlarını irdelemek için okumaya devam edin.
Epilepsinin bir diğer sonucu olarak "düzgün yürüyememe durumu" olduğu da iddia edilirken, Ahmet Nesin'in en dikkat çekici iddialarından biri de "paranoya"nın şizofreniye eşit olduğu ve "kaybetme korkusu"nun (korumalarını veya makamını kaybetme korkusu) insana "olmadık şeyler yaptırabileceği" yönünde. Bu iddiaların zirvesinde ise "megalomani" ve "tanrı kompleksi" bulunuyor; kendini aşırı beğenme, kendinden üstününü görmeme, narsisizmin ötesine geçerek toplumun geleneklerine ve taleplerine cevap vermeme, yani toplumun açlığı, tokluğu, ölümü gibi durumların "hiç önemli olmaması" gibi belirtilerle kendini gösterdiği söyleniyor. Can Ataklı, tüm bu sayılan hastalık isimlerinin "birbirinin içine girmiş durumda" olduğunu ve kökünün hep psikiyatriye dayandığını vurgularken, böyle bir durumda olan bir Cumhurbaşkanının mağlubiyet ihtimaliyle karşı karşıya kalmasının yaratacağı potansiyel tehlikelere dikkat çekiyor.
Ataklı, tüm bu iddiaları dinlediğinde "çok panik haline" düştüğünü belirtirken, Ahmet Nesin'in "eğer elindekileri kaybetme durumuna gelirse çok tehlikelidir, intihara kadar gider" şeklindeki korkutucu tahmini, ülkenin en üst düzeyindeki karar merciindeki bir liderin psikolojik durumunun ne kadar kritik olabileceğini gözler önüne seriyor. Her akşamdan sabaha kararnameler imzalayan, tüm ülkenin güvendiği devlet başkanının bu tür hastalıklarla ilgili araştırmaların ve konuşmaların ortasında olması, Ataklı'nın ifadesiyle "çok tehlikeli bir durum" teşkil ediyor. Can Ataklı, Erdoğan'ın sık sık kullandığı "Daha dur bakalım bunlar iyi günler, daha neler olacak neler" gibi ifadelerin de bu bağlamda yeniden düşünülmesi gerektiğini belirterek, bu iddiaların doğru olmamasını umut ettiğini ancak hem millete, hem doktorlara, hem de üst düzey siyasilerimize hatırlatmak istediğini dile getiriyor, Türkiye'nin geleceğini derinden etkileyebilecek bu iddiaların tam metnine ve çok daha fazlasına ulaşmak için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz, bu durumun vahameti ve olası sonuçları üzerinde düşünmek hepimizin sorumluluğundadır.