Erdoğan'ın Yüce Divan Kaderi DEM Parti'nin Stratejik Kozunda

Türkiye siyaseti nefesini tuttu! Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın olası Yüce Divan süreci, Dem Parti'nin kritik hamleleriyle belirlenecek. Beklenmedik ittifaklar, gizli pazarlıklar ve geleceği şekillendirecek kararlar kapıda. Detaylar için tıklayın!

Türkiye'nin siyasi sahnesinde tansiyon giderek yükselirken, ülkenin kaderini belirleyecek önemli bir dönüm noktasının arifesinde olduğumuz açıkça görülüyor. Bir yandan kamuoyunun gündemini sarsan sahte diploma ve altın skandalları, diğer yandan ekonomideki acımasız enflasyonla mücadele yöntemleri halkın sabrını zorlarken, asıl büyük soru işareti Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın olası Yüce Divan yargılaması ve bu süreçte Dem Parti'nin oynayacağı kilit rol üzerinde yoğunlaşıyor. Siyasetin deneyimli isimlerinden Memduh Bayraktaroğlu'nun derinlemesine analizleri, bu karmaşık tablonun şaşırtıcı detaylarını gözler önüne seriyor ve bizleri nefes kesici bir bekleyişe sürüklüyor.

Konuşmacı Memduh Bayraktaroğlu'nun geniş perspektiften yaptığı değerlendirmelere göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vatana ihanet, görevi kötüye kullanma, görevi suistimal etme ve dış politikada ülkenin çıkarlarını değil başka ülkelerin çıkarlarını korumaya teşebbüs gibi iddia edilen suçlamalarla olası bir Yüce Divan yargılamasıyla karşı karşıya kalması durumunda, iktidarın ve hatta muhalefetin şu anki kilidi konumundaki Dem Parti'nin Erdoğan'ı açıkça kurtarmak yerine, siyasi arenada stratejik bir koz biriktirmek amacıyla milletvekillerine oylamaya katılmama talimatı verebileceği, çekimser kalmalarını önerebileceği veya bazı milletvekillerine sağlık raporu aldırarak meclise gelmemelerini ve böylece kararın nitelikli çoğunlukla alınmasını engelleyebileceği yönündeki ihtimaller güçlenmektedir. Bayraktaroğlu'nun ifadesiyle, Dem Parti'nin bu adımları, partinin kendi tarihi ve tabanı önünde Erdoğan'ı açıktan kurtarmanın yaratacağı zor durumdan kaçınma amacı taşıdığı kadar, ileride genel af süreci, anayasa oylaması müzakereleri veya bölgesel özerklik talepleri gibi partiye önemli kazanımlar sağlayacak konularda kullanılabilecek büyük bir pazarlık gücü elde etme stratejisinin bir parçası olarak görülmektedir. Bu siyasi satranç tahtasında, Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) şehit ailelerine karşı sergilediği "müşfik tavrın" ve geçmişteki otoriter kuruluş felsefesine uygun hareket etmesinin, Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) ise Özgür Özel liderliğinde henüz partiye tam hakim olamamasına rağmen Dem Parti ile kurduğu sıcak ilişkilerin, kutuplaşmayı yumuşatma çabalarının ve açık müzakere zeminlerine sıcak bakmasının, Mustafa Kemal Atatürk'ün "verin harcasınlar ki siz daha çok üretin" diyerek işçiye, emekliye, halka kazandırmayı hedefleyen ekonomik vizyonunun aksine, Erdoğan hükümetlerinin ekonomiyi daha da kötüleştirerek çalışanların ve emeklilerin gelirinde göz diktiği eleştirilerinin, ayrıca sahte diploma skandalıyla ilgili AKP'li bir milletvekilinin olayı "dünyanın her yerinde olabilecek bir korsanlık" olarak basite indirmesiyle oluşan tepkilerin, ve Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturan Selçuk Bayraktaroğlu'nun soyadı benzerliğinin ötesinde ilişkisinin olmadığına dair konuşmacının kendi açıklamasının, yine Fahrettin Altun'un hamlelerinin devam edeceği ve Devlet Bahçeli'nin bazı gelişmelerden önceden haberdar olduğu iddialarının ve tarihi Harun Reşit ile Vezir Azam kıssasının günümüzdeki siyasi niyet okumalarına ışık tuttuğu bu karmaşık ve gerilim dolu siyasi iklimde, Türkiye'nin geleceğine dair belirsizliklerin ve büyük dönüşümlerin kapıda olduğuna dair şok edici bir tablo ortaya koymaktadır.

Memduh Bayraktaroğlu'nun bu çarpıcı analizi, sadece yüzeysel bir yorumdan ibaret değil; aynı zamanda Türk siyasetinin derinliklerine nüfuz eden, gizli ajandaları ve geleceğe yönelik stratejileri gözler önüne seren cesur bir öngörü niteliği taşıyor. Konuşmacının kişisel hayatından, kalp ameliyatı izini gizlemek için düğmesini iliklemesinden tutun da, Türkiye'nin ekonomik çıkmazlarına ve CHP'nin içindeki "statükocu" kanadın parti üzerindeki etkisine kadar pek çok farklı konuyu bir araya getirmesi, siyasi tablonun ne denli girift ve çok boyutlu olduğunu kanıtlar nitelikte. Bu bağlamda, CHP Grup Başkanvekili Murat Emir'in sahte diploma skandalını "Ulusal güvenlik krizidir" olarak tanımlamasına rağmen, konuşmacının "bu sorunun cevabı var mı" diye sormasını doğru bulmaması ve daha kararlı bir duruş sergilenmesi gerektiğini vurgulaması, ana muhalefetin bile stratejik bir uyanış içinde olması gerektiğine işaret ediyor.

Bu durum, Memduh Bayraktaroğlu'nun "hayr umuri evsatu hac", yani "her şeyin ortası hayırlıdır" ilkesiyle Özgür Özel'in ne tam uzlaşmacı ne de tam bir savaşçı profilini övmesine rağmen, CHP'nin içinde hala askeri darbelere bile destek vererek demokrasi sicilini karartmış bir statükocu kanadın varlığını sürdürmesinin, Özgür Özel'in "yumuşama" çabalarını içeriden nasıl baltalayabileceğine dair ciddi bir uyarı niteliğindedir. Konuşmacı, Özgür Özel'in partiyi ideolojilerden arındırıp "aklın partisi" haline getirmesi durumunda tüm Türkiye'nin kazanacağına olan inancını dile getirerek, bu kritik sınavda Özgür Özel'in yanında olacağını açıkça belirtiyor.

Peki, tüm bu karmaşık senaryolar ve ihtimaller arasında, Memduh Bayraktaroğlu'nun asıl söylemek istediği nedir? Türkiye siyasetinin kalbi, Yüce Divan oylamasında Dem Parti'nin atacağı adımda atacak olsa da, konuşmacının kanaatine göre, Dem Parti Erdoğan'ın Yüce Divan'a gitmesini imkansız hale getirecek doğrudan bir adım atmayacak, aksine bu süreci gelecekteki pazarlıklarda kullanabileceği en büyük koz olarak saklayacak, böylece Erdoğan'ı açıkça kurtarmayacak ancak onun Yüce Divan yolunu da tamamen kapatmayarak kendi siyasi hedeflerine ulaşmak için stratejik bir sessizliğe bürünecek ve mermisini erkenden harcamaktan kaçınacaktır.

Gündem Haberleri