Türkiye'nin ekonomik manzarası giderek daha da karmaşık ve endişe verici bir hal alırken, Tele1'de yayınlanan "KONUT ALACAKLAR BİR DAHA DÜŞÜNSÜN! Ekonomist Remzi Özdemir Tehlike Çanını Çaldı: Kriz Büyüyecek!" başlıklı videoda ekonomi yazarı Remzi Özdemir ile Tele1 sunucusu Bilge Hanım arasında geçen çarpıcı diyaloglar, ülkenin içinde bulunduğu derin sorunları gözler önüne seriyor ve bu makalemiz tüm gerçekleriyle okumaya devam ediyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan yıllık %33,52 ve aylık %2,06'lık enflasyon rakamları, Ekonomi yazarı Remzi Özdemir tarafından kesinlikle inandırıcı bulunmayarak Türk insanına ve istatistik bilimine haksızlık olarak nitelendiriliyor. Remzi Özdemir, TÜİK'in bu rakamları açıklamasının ardında, 600.000 işçinin toplu iş sözleşmesinde yaşanan haksızlık gibi nedenlerin yattığını ve TÜİK'in açıkladığı her gerçek rakamın çalışanlara, işçilere ve emeklilere %5 ila %10 daha fazla refah payı anlamına geleceğini, ancak iktidarın bunu vermek istemediği için enflasyonu TÜİK aracılığıyla adeta bir mimarın proje çizer gibi dizayn ettiğini belirtiyor. Ayrıca, İstanbul Ticaret Odası (İTO) verilerine yakın bir rakam beklenirken, TÜİK'in yine "şapkadan tavşan çıkardığını" ve bu durumun Türkiye'ye yabancı yatırımcı gelmesini engellediğini çünkü öncelikle ülkenin güvenilir olması ve verilerine güvenilmesi gerektiğini vurguluyor. Tele1 sunucusu Bilge Hanım'ın Enag'ın enflasyon verilerinin TÜİK'in iki katı olduğunu belirtmesi üzerine Remzi Özdemir, eğer TÜİK'in verileri doğruysa, yıllık %33,52 enflasyon varken faizlerin neden halen %40'ın üzerinde olduğunu ve 2 yıllık tahvillerin neden %40'larda seyrettiğini sorguluyor. Remzi Özdemir, bu rakamların hayatın gerçekleriyle uyuşmadığını ve iktidarın işçi, emekli ve çalışanlara zam oranını vermemek için verileri dizayn ettiğini düşünüyor. Detayları öğrenmek için okumaya devam edin.
Remzi Özdemir, Türkiye'deki mevduatların %82'sinin sadece %2'lik bir kesimin elinde bulunduğunu ve 180 milyon hesaptaki paranın diğer hesapların %5'ini bile karşılamadığını belirterek, lüks restoranların ve yollardaki lüks arabaların sadece mutlu azınlık olarak adlandırılan kesime ait olduğunu ifade ediyor. Bilge Hanım, TÜİK'in verileriyle maaş zamlarının tırpanlandığını, ancak fiyatların kontrolsüzce artmasıyla halkın alım gücünün gerilemeye devam ettiğini vurguluyor. Yaz ayında kirazın kilogram fiyatının 600 liraya ulaşmasını "akıl alır gibi değil" olarak nitelendiren Remzi Özdemir, kirazdaki don etkisi iddialarını "bahane" olarak görüyor ve eğer gerçekten don olayı yaşandıysa neden ihracat yasağı getirilmediğini, oysa zeytinyağında ihracat yasağı getirildiğini hatırlatıyor. Eğitim enflasyonuna da dikkat çeken Remzi Özdemir, kaliteli üniversitelerin (fiyatları 2 milyon lira civarında) belirli bir kesime ayrıldığını ve fakir, fukara, orta direk, öğretmen veya polisin çocuğunun bu tür okullara gidemediğini, geriye ise imam hatiplerin kaldığını ifade ediyor. Remzi Özdemir, bu ücret ve enflasyon politikalarıyla toplumun yeniden dizayn edildiğini, bunun sistematik bir fakirleştirme operasyonu olduğunu ve geçen haftaki lise sınavında imam hatiplerin aşırı derecede başarılı gösterilmesinin ve Cumhurbaşkanının bunu savunmasının önceden hesap edilmiş adımlar olduğunu belirtiyor. Tele1 sunucusu Bilge Hanım, Korkusuz Gazetesi'nin manşetine taşıdığı haberle, Türkiye'nin en büyük para birimi olan 200 liralık banknotla Posta ve Telgraf Teşkilatı'nın 210 liralık posta pulundan dahi bir adet alınamadığını dile getirerek durumun acı verici olduğunu belirtiyor. Remzi Özdemir, bu durumun izah edilemez olduğunu, yeni banknotların çıkması gerektiğini ve 10 milyon lira nakit çeken bir kişiye yaklaşık 6 çuval para verildiği örneğiyle İtalya'daki benzer geçmiş durumu hatırlatıyor. Remzi Özdemir, Merkez Bankası'ndan üst düzey bir yetkilinin yeni banknotların çıkmamasının nedenini kayıt dışını teşvik etmemek olarak savunduğunu ancak bunun inandırıcı olmadığını, asıl nedenin ise iktidarın "parayı ne hale getirdiler" utanç belgesine imza atmamak olduğunu söylüyor. Bu durumun, insanların cüzdanlarında tomarla para taşımak zorunda kalmasına yol açtığını ve Türkiye'de maalesef normal bir hale geldiğini de ekliyor. Gelecek şok edici detaylar için okumaya devam edin.
TÜİK'in açıkladığı enflasyon verilerine göre kira zam oranının %41,13 olarak gerçekleştiği bilgisini paylaşan Tele1 sunucusu, emekli maaşlarının %15-16 civarında artarken kira artışının çok daha yüksek olmasının gelir-gider dengesizliğini ortaya koyduğunu vurguluyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in "emeklinin kira sorunu yok ki" şeklindeki açıklamalarına sert tepki gösteren Remzi Özdemir, bu ifadenin "gayriciddi" ve hakaret olduğunu belirtiyor. Remzi Özdemir, Mehmet Şimşek'in geçenlerde ülkede en büyük sorunun kiralar olduğunu ve her yıl 500.000 konut yapılması gerektiğini söylediğini, ancak bu konutları kimin yapacağının sorulması gerektiğini ifade ediyor. Yeni başlatılan Emlak Konut sertifikalarını "tam bir skandal" olarak niteleyen Remzi Özdemir, 7.000 liralık bir sertifika karşılığında 4 yıl sonra teslim edilecek 1+1 ev için 4,5 milyon lira istendiğini ve teknik olarak bunun verilmesinin imkansız olduğunu dile getiriyor. Remzi Özdemir, 20 milyar büyüklüğündeki bu halka arzı halkın toplayamayacağını, çünkü halkta böyle bir para olmadığını ve halkın 4 yıl sonrası için bu parayı vermeyeceğini, parası olanın ise zaten gidip konut alıp kiraya vereceğini açıklıyor. Sertifika izahnamesinde Merkez Bankası, kamu bankaları ve varlık fonu gibi kurumların bu sertifikaları alabileceği maddesinin yer almasının, projenin vatandaşı konut sahibi yapmaktan çok bu kurumlara sertifika aldırmakla ilgili olduğunu düşündürüyor. Remzi Özdemir, Mehmet Şimşek'in sosyal konut vaatlerine rağmen öncelikle deprem bölgesindeki 50-100 bin kişinin halen konteynerlarda yaşadığını ve öncelikle bu insanların başını sokacak evler yapılması gerektiğini belirtiyor. Emlak Konut ve TOKİ'nin hep A sınıfı, A Plus sınıfı konutlar yaptığını ve en ucuz konutun 20 milyon lira olduğunu söyleyen Remzi Özdemir, bu durumun emeklinin kira sorununu görmezden gelen Mehmet Şimşek'in halkla dalga geçtiğini gösterdiğini ifade ediyor. Detayları öğrenmek için okumaya devam edin.
Ekonomi yazarı Remzi Özdemir'in paramedya.com'da kaleme aldığı yazıya atıfta bulunan Tele1 sunucusu Bilge Hanım, borcunu ödeyemeyen bir emeklinin bankadan ihtiyaç kredisi almak istediğinde "bankaların sigorta vurgunuyla" karşılaştığını dile getiriyor. Remzi Özdemir, 90.000 lira kredi çeken bir emeklinin 3 yıl sonra 230.000 lira geri ödediğini ve bankaların sigorta olmadan kredi vermediğini, 90.000 liraya 22.000 lira sigorta ücreti ödemek zorunda kalındığını anlatıyor. Remzi Özdemir, BDDK yetkililerinin "cayma hakkı var" demesine rağmen, bankaların kesinlikle bunu kabul etmediğini ve bankaların "bu krediyi size lütfettik" mantığıyla çalıştığını iddia ediyor. Bu durumun dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir soygun olduğunu ve Türkiye'nin bankacıların sigorta acentası gibi çalışması nedeniyle "sigorta çöplüğüne" döndüğünü belirten Remzi Özdemir, en ufak bir kredi işleminde bile bankaların zorunlu sigorta poliçesi satmaya çalıştığını, hatta ticari kredilerde akıl almaz rakamların döndüğünü, bir kamu bankasının 2 milyon liralık konut kredisi için 190.000 lira sigorta kestiğini örnek veriyor. Remzi Özdemir, BDDK'nın bu duruma mutlaka "dur" demesi gerektiğini ve bireysel kredilerde kesilen fahiş sigorta rakamlarının artık soygun olduğunu, tek bir bankanın değil Türkiye'deki tüm bankaların bunu yaptığını vurguluyor. Remzi Özdemir, vatandaşların banka şubelerine girdiğinde adeta soyulduğunu, sigortaya itiraz etme sürecinin çok uzun olduğunu, bankaların kabul etmediğini, Türkiye Bankalar Birliği'ne müracaat edilse bile kamu bankalarının korunduğunu ve mahkemeye gitmek zorunda kalındığını belirtiyor. Remzi Özdemir, hayat sigortası yaptırmanın gerektiğini kabul ettiğini ancak bunun bir bareminin olması gerektiğini ve 22.000 liraya bankanın sattığı sigortanın dışarıda 2.000-3.000 liraya yaptırılabileceğini, ancak bankanın bunu kabul etmediğini ifade ediyor. Tele1 sunucusu Bilge Hanım, 100.000 lira tüketici kredisini emeklinin ihtiyaçtan çektiğini ve 22.000 liranın bir anda cebinden alınmasının yine garibanın cebinden başka ceplere gitmesi anlamına geldiğini belirtiyor. Remzi Özdemir, bir yıl önce yaşanan bir olayı örnek vererek, çocuğunun protezi için 11.000 lira kredi çeken bir vatandaşa bankanın 3.000 lira sigorta ve masraf kestiğini ve vatandaşın o 3.000 lirayı tamamlamak için başka bir bankaya gidip yeniden kredi çekmeye çalıştığını anlatarak bu sigorta olayının kontrolden çıktığını ve bankaların vicdansızca hareket ettiğini vurguluyor. Remzi Özdemir, bankaların artık sosyal bir sorun haline geldiğini ve bir emeklinin bankadan kredi çekmesinin aşırı derecede zor durumda olmasını gerektirdiğini, çünkü %5 gibi korkunç bir faizle çekilen kredinin üzerine 22.000 lira gibi fahiş bir sigorta primi ödendiğinde bu kredinin tefeciden çekilen krediden bile pahalıya geldiğini belirtiyor. Bu durumun toplumun "kanayan yarası" olduğunu ve Mehmet Şimşek veya ekonomi yönetiminin BDDK'nın buna mutlaka el atması gerektiğini yoksa işin sonunun olmadığını da ekliyor. Detayları öğrenmek için okumaya devam edin.
Hükümet medyasına bakıldığında faizlerin düştüğü ve yurttaşın kolayca konut sahibi olabileceğinin anlatıldığını belirten Tele1 sunucusu, ekranlara gelen bir hesaplamayla işin aslının öyle olmadığını gösteriyor. Örneğin, 3 milyon liralık bir ev için 2,99'luk faiz oranıyla 10 yıl vadeli 3 milyon lira kredi alındığında aylık 92.292 lira ödenmesi gerektiğini belirten Bilge Hanım, bu paranın dar gelirli tarafından ödenemeyeceğini vurguluyor. Remzi Özdemir, bu paranın 10 yıl sonunda toplam geri ödemesinin 11 milyonu bulacağını ve faiz ödemesinin 8.120.000 lira olarak karşımıza çıktığını, bankanın bu işten karlı çıktığını belirtiyor. Remzi Özdemir, bir profesörün bile aylık 98.000 lira maaş alırken bu taksidi ödeyemeyeceğini, polisin veya öğretmenin maaşının çok daha düşük olduğunu ve bu taksidin ödenebilecek bir faiz olmadığını ifade ediyor. Merkez Bankası'nın 24 Temmuz'da faiz indirmesine rağmen kredi faizlerine yansımadığını, konut kredilerinde düşüş olmadığını ve bankaların halen yapılandırmaya yanaşmadığını belirten Remzi Özdemir, bu şartlar altında vatandaşın konut sahibi olma şansının olmadığını dile getiriyor. Remzi Özdemir, bu konut sertifikaları ve benzeri "oyunlarla" yatırımcının ve vatandaşın oyalandığını, iktidarın geçmişte de yaptığı gibi sürekli olarak yeni konut projeleri ve taksit oranları açıkladığını, ancak kamu bankalarından gelebilecek düşük faizli konut kredilerinin bile sadece 500.000-600.000 lira gibi yetersiz miktarlarda olduğunu söylüyor. BDDK'nın halen belirli konut kredisinde özellikle 5 milyon ve üstüne sadece 750.000 lira kullanma sınırlaması olduğunu belirten Remzi Özdemir, 5 milyon nakit parası olan birinin zaten konut almasına gerek olmadığını, o parayı bankaya yatırarak ayda 200.000 liranın üzerinde faiz alabileceğini ve 100.000 lirasıyla da rahatça kirasını ödeyebileceğini ifade ediyor. Mehmet Şimşek'in "sorun faizlerde değil" sözüne atıfta bulunan Remzi Özdemir, asıl sorunun alım gücünün yok olması olduğunu, orta gelir grubunun şu anda yok olduğunu, üst gelir grubunun ise zaten istediği A Plus konutları çok rahat alabildiğini, hatta onların bile artık Dubai'ye veya Yunanistan'a giderek yurt dışından konut aldığını belirtiyor. Remzi Özdemir, bir yılda Türkiye'den 3 milyar dolar paranın çıktığını ve bu paranın konuta, Dubai'ye, Yunanistan'a gittiğini söyleyerek "bizim sorunumuz çok büyük" uyarısında bulunuyor. Remzi Özdemir, barınma krizinin önümüzdeki yıllarda daha da büyüyeceğini ve artık ev almayı bırakın, kiralık oturulabilecek bir ev dahi bulmakta zorlanılacağını öngörüyor. Geçen hafta birçok bankanın personeline ortalama %12,5 zam yaptığını, ancak ev sahiplerinin kiralarını TÜİK'e göre %41 arttırdığını belirten Remzi Özdemir, üniversite okumuş beyaz yakalı orta sınıfın nasıl yok edildiğini de bu örnekle gözler önüne seriyor. Detayları öğrenmek için okumaya devam edin.
Emlak vergisinde 2026 yılında asıl fırtınanın kopacağını ve önümüzdeki yılın zorlu geçeceğini belirten Tele1 sunucusu, bazı bölgelerde emlak vergisine esas metrekare değerlerindeki artışların "dudak uçuklattığını" ifade ediyor. Remzi Özdemir, eğer oturulan ev 50-60 milyon ya da 20-22 milyon liralık bir evse, kişinin belirli bir ekonomik güce sahip olduğunu ve 4-5 milyon lira vergiyi çok rahat ödeyebileceğini belirtiyor. Ancak Remzi Özdemir, asıl sorunun belirli rakama kadar olan konutlara aşırı rayiç değer çıkarılması olduğunu ve bunun Mehmet Şimşek'in göreve geldiği günden bu yana gözünü diktiği bir alan olduğunu belirtiyor. Remzi Özdemir, Mehmet Şimşek'in büyük sanayi kuruluşlarından, zenginlerden vergi alamayacağını bildiğini, birçok büyük bankanın, sigorta şirketinin ve inşaat şirketinin vergi borcunun sıfırlandığını hatırlatarak, işlerin devamı için memur maaşları veya yap-işlet-devret modelindeki inşaatların finansmanı için mecburiyetten vatandaşın cebine el atılacağını ifade ediyor. Remzi Özdemir, bunun dolaylı vergi olduğunu ve sıranın konuta geldiğini, özellikle 2026'da yeni rayiç bedelleriyle konut sahibi olan vatandaşın buna inanın pişman olacağını, çünkü ödenemeyecek kadar büyük rakamların gündeme geleceğini belirtiyor. Son dönemde yapılan inşaatların büyük bölümünün site olduğunu ve bu site aidatlarının bugün 20.000-25.000 lira gibi kira kadar rakamlara ulaştığını belirten Remzi Özdemir, İstanbul gibi yerlerde konut sahibi olmanın da olmamanın da pişmanlık haline getirildiğini vurguluyor. 2026 yılının sadece konutta değil, her alanda dolaylı verginin, yani vatandaşın cebinden dolaylı şekilde çıkacak verginin yılı olacağını da ekliyor. Detayları öğrenmek için okumaya devam edin.
1 Ocak 2026 tarihinden itibaren Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın terör, kayıt dışı ekonomi ve terör finansmanını engellemek amacıyla para transferlerine getirdiği yeni yükümlülüklere de değinen Tele1 sunucusu, 200.000 lira ve üzerinde işlem yapacak kullanıcıların açıklama kısmına en az 20 karakter uzunluğunda bir açıklama yazmalarının isteneceğini belirtiyor. Remzi Özdemir, bu uygulamanın kara para ya da terör finansmanıyla ilgisi olmadığını, çünkü bunları finanse edenlerin farklı yöntemler kullandığını ve bunun tamamen vatandaşın cebindeki paranın kontrol edilmesi arzusuyla alakalı olduğunu ifade ediyor. Remzi Özdemir, 200.000 liranın günümüzde büyük bir para olmadığını, hatta bir evin beyaz eşyasını dahi almakta yetersiz kalabileceğini belirterek, iktidarın parayı kontrol etmeye çalıştığını ve paranın kaynağını bulmaktan çok vatandaş üzerinden vergilendirilmesi için bir formül aradığını dile getiriyor. Remzi Özdemir, büyüklerden (dev holdingler, sigorta şirketleri) vergi alamayan devletin maalesef 200.000 liraya kadar düşerek vergi peşine düştüğünü ve bunun "komik bir çalışma" olduğunu ifade ediyor. Bu dramatik gelişmelerin daha da derinleşen sonuçlarını keşfetmek için okumaya devam edin.
Türkiye'nin ekonomik geleceği, enflasyonun dizayn edilmesinden konut krizinin derinleşmesine, bankaların uyguladığı fahiş sigorta kesintilerinden yaklaşan vergi fırtınasına kadar pek çok cephede ciddi tehditlerle karşı karşıya bulunuyor; bu sistematik fakirleştirme operasyonları ve halkın alım gücünün yok edilmesi, toplumda derin yaralar açmaya devam ederken, bu gelişmelerin ve daha fazlasının ayrıntılı analizi için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz, zira Remzi Özdemir'in çarpıcı uyarıları, Türkiye'nin sadece ekonomik bir krize değil, aynı zamanda sosyal ve toplumsal bir dönüşüme de zorlandığını apaçık ortaya koyuyor.