Eylül 2025'te Türkiye Ekonomisini Bekleyen Büyük Fırtına Patlak Verecek mi?

Türkiye ekonomisi Eylül'de adeta bir dönüm noktasında! Enflasyon dalgaları, faiz hamleleri ve gizemli riskler piyasaları sarsmaya hazır; bu kritik gelişmeler sizi de etkileyecek, hemen keşfedin ve hazırlıklı olun.

Türkiye'nin ekonomik manzarası, yaz aylarının sakinliğinden çıkıp Eylül'ün hareketli günlerine adım atarken her zamankinden daha belirsiz bir hale geliyor. Genellikle bu dönemde iş dünyası canlanır, yatırımlar hız kazanır ve büyüme ivmesi yakalanır. Ancak 2025'in bu Eylül'ü, önceki yıllardan farklı bir hikaye anlatıyor. Piyasalar, bir yandan umut dolu beklentilerle dolup taşarken, diğer yandan gizli tuzaklarla dolu bir yolun başında duruyor. İş alemi, hükümetin attığı adımları yakından izlerken, sıradan vatandaşlar da ceplerindeki paranın değerini korumak için tetikte bekliyor. Bu ay, sadece rakamların değil, aynı zamanda geleceğin şekillendiği bir arena olacak.

Ekonomik göstergeler, son aylarda bir nebze toparlanma sinyali verse de, altında yatan kırılganlıkları göz ardı etmek mümkün değil. Yılın ilk yarısında büyüme oranları yüzde 3 civarında seyretmiş olsa da, ikinci çeyrek verileri 1 Eylül'de açıklanacak ve bu rakamlar, yıl sonu hedeflerine ulaşma şansımızı belirleyecek. Ekonomistler, gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 3,87 artmasını bekliyor, ancak bu tahminler bile iyimserlikten öteye geçmiyor. Çünkü arkasında, enflasyonun inatçı yükselişi ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar var. Yaz aylarında biriken rezervler, Hazine'nin yoğun borçlanmalarıyla desteklense de, bu birikimlerin ne kadar dayanıklı olduğu soru işareti. İş dünyasından gelen sesler, piyasaların rahatlaması için acil adımlar atılması gerektiğini haykırıyor, ama gerçeklik her zaman beklentileri karşılamıyor.

Merkez Bankası'nın politikaları, bu dönemin en kritik unsurlarından biri olarak öne çıkıyor. Ağustos enflasyon beklentilerinin artmasıyla birlikte, faiz indirimlerine yönelik umutlar bir anda gölgelendi. İş aleminden ve siyasi çevrelerden gelen baskılar, seri faiz kesintilerini körüklüyor, ancak enflasyonun yükselmesi bu planları sekteye uğratabilir. 11 Eylül'de açıklanacak faiz kararı, adeta bir dönüm noktası olacak. Eğer indirimler gerçekleşirse, piyasalar kısa vadede nefes alabilir, ama uzun vadede döviz talebinin patlaması riski kapıda. Rezervlerin hızla artırılması, tam da bu tür senaryolara karşı bir kalkan gibi görünüyor, ancak yüksek faizle borçlanarak biriken bu mevduatlar, ekonominin yükünü daha da ağırlaştırabilir. Yatırımcılar, bu kararın ardından döviz kurlarının nasıl tepki vereceğini merakla bekliyor; çünkü küçük bir sarsıntı bile büyük dalgalara yol açabilir.

Dış etkenler de bu tabloyu karmaşıklaştırıyor. Küresel piyasalarda Fed'in Eylül'de faiz indirimi yapması bekleniyor, ki bu Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için bir fırsat penceresi açabilir. Ancak, aynı zamanda riskleri de çoğaltıyor. Yurt dışı borçlanmaların artması, rezervleri güçlendirse de, uluslararası siyasi gerilimler bu akışı kesintiye uğratabilir. Örneğin, Suriye'deki gelişmeler, bölgesel istikrarsızlığı tetikleyerek yabancı sermaye girişini yavaşlatabilir. İsrail-Gazze çatışmasının yayılması, enerji fiyatlarını yukarı çekerek enflasyonu daha da körükleyebilir. Bu dış baskılar, iç piyasaları doğrudan etkileyerek, büyüme tahminlerini aşağı çekebilir. Ekonomistler, 2025 sonunda enflasyonun yüzde 29-30 bandında kalacağını öngörüyor, ancak bu hedefe ulaşmak için sıkı bir disiplin şart.

Siyasi arena, ekonomik dengeleri daha da hassas hale getiriyor. Son aylarda belediyeler üzerindeki baskılar artarken, muhalefet partilerindeki iç tartışmalar da gündemi meşgul ediyor. CHP'nin kurultay süreci, beklenmedik gelişmelere gebe ve bu tür belirsizlikler, yatırımcı güvenini zedeliyor. Erken seçim söylentileri, koalisyon içindeki çatlaklar ve yasal anlaşmazlıklar, piyasalarda tedirginlik yaratıyor. Eğer bu gerilimler Eylül'de zirveye ulaşırsa, döviz talebi patlayabilir ve rezervler hızla eriyebilir. İş dünyası, bu siyasi fırtınanın ekonomik sonuçlarından endişe duyuyor; çünkü istikrar olmadan büyüme hayali suya düşebilir.

Tüm bu unsurlar bir araya geldiğinde, Eylül 2025'in Türkiye ekonomisi için bir sınav ayı olacağı aşikar. Büyüme verileriyle başlayacak süreç, enflasyon rakamları ve faiz kararlarıyla hız kazanacak. Ancak asıl heyecan verici kısım, bu gelişmelerin ötesinde yatıyor. Rezerv birikiminin arkasındaki gizli amaç, hızlı faiz indirimlerine karşı bir savunma mekanizması olabilir, ama enflasyonun Ağustos'ta yükselmesi planları bozabilir. Siyasi riskler, belediyelere kayyum atanması gibi senaryolarla birleşirse, ciddi bir kriz tetiklenebilir. Dış dünyada Suriye'deki azınlıkların federalizm baskıları ve İsrail'in Gazze'deki eylemleri, Türkiye'ye sıçrayarak yabancı sermayeyi kaçırabilir. Bu fırtına, eğer yönetilemezse, yıl sonu enflasyonunu yüzde 30'un üzerine çıkarabilir ve büyüme hedeflerini yüzde 3'ün altına düşürebilir. Piyasalar, bu belirsizlikler karşısında direnç gösterse de, yatırımcılar için en akıllıca adım, gelişmeleri yakından takip etmek ve riskleri minimize etmek olacak. Eylül, sadece bir ay değil, geleceğin şekillendiği bir arena haline gelebilir – ve bu arena, herkesi etkileyecek kadar büyük.

Ekonomi Haberleri