Gizemli İlişkiler Ağı ve Skandallar Tek Tek İfşa Ediliyor!

Türkiye'nin gündemini sarsan olaylar zinciri, görünmez bağlar ve şok edici iddialarla dolu. Bahar Feyzan'ın ekranlara taşıdığı "ahtapot" gerçeğiyle yüzleşmeye hazır mısınız? Hayatınızı değiştirecek detaylar için tıklayın, bu haber bitmedi, okumaya devam..

Bu haber makalesi, Bahar Feyzan'ın "Bahar Feyzan" YouTube kanalında yayınlanan "Özgür Özel İlk Kez İfşa Etti! Ahtapotun Kolları Kim? & Trabzon Kime Ağlıyor!" başlıklı videosundaki çarpıcı konuşmalar ve ekrandaki yazılar temel alınarak hazırlanmış, Google'da daha önce yayınlanmamış benzersiz ve özgün bir içeriğe sahiptir.

Türkiye, son dönemde yaşanan skandallarla adeta bir ahtapotun kolları gibi sarılmış durumda; bu gizemli ağın detayları, kamuoyunda şok etkisi yaratacak boyutlara ulaşıyor ve bu gelişmelerin yanı sıra, adaletsizliğin derinleştiği, sıradan vatandaşın dertlerinin göz ardı edildiği bir tablo çiziliyor, tüm bu akıl almaz olayların ardındaki sır perdesini aralamak için nefesinizi tutun, zira makalemizin devamında çok daha fazlası sizi bekliyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) kapsamında yürütülen soruşturmaların ulaştığı boyutlar, gözaltına alınan ve tutuklama talebiyle sevk edilen isimlerin çokluğuyla dikkat çekiyor; Bahar Feyzan'ın aktardığına göre, İBB soruşturmasında tutuklama talebiyle sevk edilen 9 kişiden 5'i tutuklanırken, 20 kişi hakkında adli kontrol kararı verildiği belirtiliyor; aralarında İETT Genel Müdürü İrfan Demet, İsfalt Genel Müdür Yardımcısı Levent Tunca, İdari İşler Müdürü Murat Han Altınışık, Satın Alma Müdürü Rana Uysal gibi önemli isimlerin bulunduğu bu operasyonun İsfalt ve İETT ağırlıklı olduğu ifade ediliyor. Ancak meselenin sadece tutuklamalarla sınırlı kalmadığı, gözaltına alınan kişilerin güvenlik güçlerince adeta bir "ifşaat" aracı olarak sıraya dizilmesi uygulamasının, Gazi Osmanpaşa ve Şile belediye başkanlarının tutuklanmasında görüldüğü gibi, daha önce 19 Mart'ta Ekrem İmamoğlu'nun da içinde bulunduğu ilk gözaltı silsilesinde de yapıldığı ortaya çıktı; Bahar Feyzan'ın bir avukattan aldığı özel bilgiye göre, o günlerde Ekrem İmamoğlu hariç tutulan kişilerin bu uygulamaya maruz kaldığı, ancak görüntülerinin yayınlanmaması için gülerek ve uygunsuz pozlar verdikleri belirtildi. MİT'in bile vatan haini olarak nitelendirilen isimleri ifşa etmediği bir ortamda, suçu kesinleşmemiş, yargılanmamış isimlerin bu şekilde sergilenmesinin ne anlama geldiği sorgulanırken, bu tür uygulamaların demokrasi ve insan hakları açısından ne kadar skandal boyutlara ulaşabileceğini gözden kaçırmamak ve okumaya devam etmek gerekiyor.

Bir başka akıl almaz skandal ise, Ankara merkezli çökertilen sahte diploma çetesiyle gün yüzüne çıktı; Bahar Feyzan'ın aktardığı bilgilere göre, bu çete içinde birçok profesör ve doçent olmak üzere tam 400 akademisyenin usulsüz olarak atamasını sağlamış. Çetenin, e-imza güvenliğini çökertip BTK başkanından YÖK daire başkanlarına kadar birçok elektronik imzayı kopyalayarak sisteme girdiği ve e-Devlet üzerinden kamu sistemlerine yetkisiz erişim sağladığı belirtiliyor. Bu yolla 39 üniversiteye sahte diploma eklenirken, bazı başarısız sürücü adaylarının sınav sonuçları dahi değiştirilip olumlu hale getirilmiş. Hatta depremde hayatını kaybeden avukatların verileri silinerek yerlerine mezun kişiler kaydedildiği ifade ediliyor. Sanıkların ifadelerinde bu sistem sayesinde 400 akademisyenin hiçbir sınava girmeden, mezuniyetsiz olarak kadroya yerleştirildiğini itiraf etmesi, olayın vahametini gözler önüne seriyor. Sahte işlemler için 250.000 TL'den 2.5 milyon TL'ye kadar para talep edildiği ve ödemelerin çoğunun kripto parayla yapıldığı belirtilirken, çetenin sadece diploma değil, sahte hakim, savcı, asker, polis kimlikleri, basın kartları, hamilelik belgeleri, ultrason raporları ve engelli sağlık raporları da hazırladığı ortaya çıktı. Bu belgeleri talep edenlerin bir kısmının terfi, statü ya da ego tatmini arayışında olduğu ifade edilirken, memleketin içten içe nasıl çürüdüğünü gösteren bu durum karşısında nasıl bir çözüm bulunacağı merak ediliyor, bu gelişmeler ışığında okumaya devam edin.

İstanbul'un en gözde semtlerinden Etiler'de yaşanan ve "ahtapotun kolları" tanımlamasına uyan Taşyapı skandalı ise, vatandaşların evlerinin üstüne nasıl çöküldüğünü trajik bir şekilde gözler önüne seriyor; Bahar Feyzan'ın Barış Terkoğlu'nun haberine dayanarak anlattığına göre, Taşyapı'nın sahibi Emrullah Turanlı, 2000 kişinin yaşadığı bir mahallede her apartmandan bir daire satın alarak kat maliki oluyor ve ardından binalardan karot aldırıp "çürük raporu" tehdidiyle çok sayıda apartmanı ele geçirmeye çalışıyor. Bu durum, Kemal Sunal filmlerindeki kötü müteahhit tiplemelerini akla getirirken, yasal boşluklardan faydalanılarak yürütülen bu "kentsel yıkım" projesi, yaklaşık 2000'in üzerinde insanı mağdur etmiş durumda. Projeden etkilenen Meriç Apartmanı sakini İsmail Bey, Taşyapı'nın önce otel projesi için geldiğini, ruhsat alamayınca tüm mahalleyi ele geçirme planı yaptığını belirtirken, eczacı Ahmet Bey de 50 yıldır oturduğu semtteki bu gelişmeleri hayretle izlediğini ifade ediyor. Bu gibi olaylar, devletin vatandaşının yasal güvencesini sağlamadaki eksikliklerini ve zenginlerin kanundaki boşlukları nasıl manipüle edebildiğini gözler önüne seriyor, bu noktada akıllara "Türkiye'de iş yapan insan, Hacı ben paramı kazanacağım işimi yapacağım der" söylemi geliyor, ancak bu durumun toplumsal yansımalarını anlamak için okumaya devam edin.

Adalet sistemindeki sorunlar, özellikle kadın cinayetleri ve hukuki süreçlerdeki çarpıklıklarla kendisini bir kez daha gösteriyor; Bahar Feyzan'ın gözyaşları içinde aktardığı Trabzon'daki Sinem Topaloğlu cinayeti, boşanma aşamasında olduğu ve hakkında uzaklaştırma kararı bulunan eşi Ali Eren Somun tarafından katledildi. Katil kocanın cinayeti planladığını sosyal medya paylaşımlarıyla önceden belli etmesi ve hatta Sinem Topaloğlu'nun "132 kadın cinayeti" paylaşımına "133" yazması, olayın soğukkanlılığını ortaya koyuyor. Kız kardeşinin feryat figan anlattığına göre, CİMER'e yapılan başvurulara rağmen Sinem'e yeterli koruma sağlanamadığı ve katilin eve defalarca camdan girmesine rağmen önlenemediği belirtiliyor. Bahar Feyzan, İçişleri Bakanlığı'nı bu konudaki vurdumduymazlığı nedeniyle "Fragman Bakanlığı" olarak nitelendirerek, İtalya'daki gibi kadın cinayetlerine karşı ömür boyu hapis cezası gibi katı önlemlerin alınması gerektiğini vurguluyor. Tüm bu trajik olaylar, adalet sisteminin sadece siyasi davalarla değil, toplumsal mağduriyetlerle de nasıl sınıfta kaldığını gösteriyor, okumaya devam edin.

Yargının siyasallaşması ve bunun bireysel mağduriyetlere nasıl yol açtığı, Bahar Feyzan'ın kendi başına gelen bir olayla daha da çarpıcı hale geliyor; bir çete tarafından tehdit edildiğini belirten Feyzan, Ankara Emniyeti'nin hassas yaklaşımıyla dosyasında ilerleme kaydedildiğini, ancak yargı sürecinde bir gelişme yaşanmadığını ifade ediyor. Savcıyla görüşmesinde can güvenliği endişesini dile getirmesine rağmen, savcının "Emniyeti bağlar, benim yapabilecek bir şeyim yok" demesi ve aynı anda Bahar Feyzan hakkında "Türkiye'de yargı siyasallaştı" dediği için resen soruşturma başlatılması, mağdurken şüpheli konumuna düşürüldüğünü gözler önüne seriyor. Bu durum, Kemal Sunal filmlerindeki absürt yargı sahnelerini andırırken, ülkedeki adalet arayışının ne denli zorlu olduğunu gösteriyor. Öte yandan, Dilek İmamoğlu'nun tutuklu aileleriyle bir araya gelerek onların mağduriyetlerine dikkat çekmesi, özellikle bir çocuğun annesinden ayrı kalışını anlatan mektubu, bu trajedilerin sadece tutuklu kişileri değil, tüm aileleri ve özellikle çocukları nasıl etkilediğini vurguluyor; ayda sadece bir açık görüş imkanının olduğu bu sistemde, insani temasın bile kısıtlandığı görülüyor, bu acı gerçekler karşısında okumaya devam edin.

Selahattin Demirtaş'ın siyasi akıbeti ise, iktidarın ve hatta kendi partisinin (DEM Parti) tavırlarıyla adeta bir bilmeceye dönüşmüş durumda; Bahar Feyzan'ın Fatih Altaylı'nın gözlemlerine dayanarak aktardığına göre, Abdullah Öcalan'ın da, DEM Parti heyetinin de eski eş genel başkan Selahattin Demirtaş'ın adını anmaması, hem Altaylı'yı hem de Ömer Faruk Gergerlioğlu'nu şaşırtmış. Fatih Altaylı, Öcalan'ın Demirtaş'ı kıskandığını tahmin ettiğini belirtirken, bu durumun siyasal Kürt hareketindeki gençlerin tepkisine neden olduğunu ifade ediyor. Bahar Feyzan ise, Demirtaş'ın siyasetten uzaklaştırılmak istendiği ve dışarı çıkmayacağı yönündeki önceki tahmininin doğrulanmakta olduğunu belirtiyor. Gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu'nun ortaya attığı "ailesiyle birlikte yurt dışına taşınması şartıyla serbest bırakılması" iddiası, eğer doğruysa, hem demokrasi hem de insan hakları açısından büyük bir skandal olarak değerlendiriliyor. DEM Parti'nin bile Demirtaş'a sahip çıkmaması, siyasi sahnedeki güç dengelerinin ve aktörlerin rolünün karmaşıklığını gösteriyor. Tüm bu gelişmelerin ortasında, Bahar Feyzan'ın da dile getirdiği gibi, komisyonların aslında toplumsal dertlere çözüm bulmaktan ziyade, yeni "elitler" yaratma peşinde koştuğu, özellikle de "Kürt elitleri"nin yeni düzende kendine yer bulacağı tezi dikkat çekiyor, bu konudaki asıl ifşaat için okumaya devam edin.

Tüm bu karmaşık ve skandal dolu gelişmelerin ışığında, kamuoyunda merakla beklenen "ahtapotun kolları kim?" sorusu nihayet yanıtını buldu. Bahar Feyzan'ın canlı yayında aktardığı şok edici ifşaata göre, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, elinde gerçek bir ahtapot tutarak, "Siftah yapsın diye ahtapot aldık, Tayyip Erdoğan'ın ahtapotu bu, aranan ahtapot bulundu!" sözleriyle ironik bir şekilde açıklama yaptı. Özgür Özel, ahtapotun kollarının TÜRGEV'e, Kıbrıs'taki yolsuzluğa ve 17-25 Aralık olaylarına uzandığını iddia ederek, Erdoğan'ın o günden beri "ahtapot" kelimesini kullanmadığını vurguladı. Bu beklenmedik ve mizahi ifşaat, tartışmaların odağını değiştirirken, ülkenin içinde bulunduğu karmaşık sorunlar yumağının, üst düzey siyasi figürlerin ifadelerinde bile mizahi bir üsluba bürünebildiğini gösteriyor. Tüm bu derinlemesine analizler ve haberler için https://www.avazturk.com adresini takipte kalın ve Türkiye'nin gündemini şekillendiren olayların ardındaki gerçekleri yakalamaya devam edin.

Siyaset Haberleri