İmamoğlu Davaları Siyasetin Kalbine Bomba mı Attı?

Yargıdaki beklenmedik gelişmeler, siyasetin dehlizlerinde fırtına koparıyor! İmamoğlu olayları neden birden gündemin merkezine oturdu? Bu çıkışın perde arkasında ne yatıyor? Okuyunca nefesiniz kesilecek!

Son günlerde Türk siyaseti, yargı koridorlarında esen bir fırtınanın etkisi altında. Gündemin en kritik maddesi ise hiç şüphesiz Ekrem İmamoğlu'na yönelik devam eden hukuki süreçler. Bu süreçlerin, sadece bir belediye başkanıyla ilgili davalar olmanın ötesine geçerek, iktidarın geleceğini ve ülkenin stratejik önceliklerini derinden etkilediği konuşuluyor. Peki, bu buzdağının görünen yüzünün ardında hangi sarsıcı gerçekler yatıyor? Herkesin merak ettiği o kritik mesaj kimden geldi, kime verildi ve asıl amacı neydi?

Bu önemli haber makalesi devam ederken, konuya dair son dakika gelişmelerini ve siyasi kulislerde fısıldanan en çarpıcı iddiaları sizlere aktaracağız. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yakın kaynaklardan gelen bilgilere göre, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin 11 Ağustos'ta yaptığı açıklama, kulislerde fırtınalar estirdi. Bahçeli, doğrudan Ekrem İmamoğlu'nun adını anmasa da, "Belediyeler başta olmak üzere yayılan ve yoğunlaşan hukuki davalardan süratle kurtulmak" gereğini vurgulamıştı. Siyasetle yakından ilgilenenler için bu mesajın adresinin Cumhurbaşkanı Erdoğan, konusunun ise Ekrem İmamoğlu Davaları olduğu aşikârdı. Bahçeli adeta, "İmamoğlu soruşturmaları uzadıkça iktidarı yıpratıyor, konuyu bir an önce kapatalım" mesajını kamuoyuna açıkça iletmişti.

Bu gelişmelerin hemen öncesinde ve eş zamanlı olarak, AK Parti saflarında yaşanan dikkat çekici avukat azilleri ve yargıya dair sarsıcı iddialar gündeme bomba gibi düşmüştü. AK Parti'nin gayrı resmi "ifşacısı" olarak bilinen Şamil Tayyar, gözaltına alınan avukat Rezzan Epözdemir'in serbest bırakılması için Cumhurbaşkanı Hukuk Başdanışmanı Mehmet Uçum dahil etkili isimlerin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek'e baskı yaptığını öne sürmüş, ancak Mehmet Uçum bu iddiaları avukatı aracılığıyla yalanlayarak dava açacağını bildirmişti.

Makalemiz ilerlerken, avukatlık dünyasındaki bu çalkantıların İmamoğlu meselesiyle nasıl iç içe geçtiğini daha net göreceğiz. Aynı günlerde, dünyaca tanınan İHA ve SİHA'ları üreten Baykar Makine ile Kültür Medeniyetleri Vakfı'nın yönetiminde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dünürü Bayraktar ailesi – yani anne Canan Bayraktar, oğulları Haluk Bayraktar ve Selçuk Bayraktar – avukatları Abdullah Demirhan'dan "gördükleri lüzum üzerine" vekaletlerini çekmişlerdi. Bundan yaklaşık on gün önce ise, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan, siyasetçi ve gazetecilere açtığı seri davalarla nam salan avukatları Mustafa Doğan İnal'ı azletmişlerdi. Mustafa Doğan İnal'ın adı, Ekrem İmamoğlu tarafından İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden fahiş avukatlık ücretleri aldığı iddialarıyla gündeme gelmişti. Dahası, Mustafa Doğan İnal'ın adının, Şamil Tayyar'ın ilk kez ifşa ettiği "FETÖ borsası" haberlerinde de geçtiği biliniyordu. Tüm bu hukuk ve siyaset eksenindeki çalkantılara ek olarak, CHP lideri Özgür Özel, son günlerde "FETÖ Borsası" benzeri bir "İBB Borsası" kurulduğu ve bazı avukat ile savcıların bu oluşumda yer aldığı iddialarını ifşa etmişti. Özgür Özel'in iddialarına göre, bu "İBB Borsası"nın, avukat değiştirme yoluyla İmamoğlu soruşturmasında "etkin pişmanlıklarla" bağlantılı olduğu belirtiliyordu.

Şimdi gelelim asıl meseleye: MHP lideri Devlet Bahçeli neden tam da bu çalkantılı dönemde böylesine kritik bir açıklama yapma ihtiyacı duydu? Araştırmalarımız ve kulis bilgileri, Bahçeli'nin bu çıkışının altında yatan derin stratejik hesapları gözler önüne seriyor. Öncelikle, Devlet Bahçeli, mevcut davaların "süratle" bitirilmesini istemesinden yalnızca bir gün önce, "terörsüz Türkiye" sürecinin 2025 sonuna dek tamamlanması gerektiğini ifade etmişti. Bu durum, Devlet Bahçeli'nin adeta Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ülkenin öncelik sıralamasını hatırlattığı şeklinde yorumlandı.

Haber makalemizin derinliklerine indikçe, Devlet Bahçeli'nin yargıdaki artan gücü ve siyasi manevraları daha net ortaya çıkıyor. 15 Temmuz sonrası Fethullahçıların yargıdan tasfiye edilmesiyle MHP'nin yargı üzerindeki etkisi belirgin şekilde arttı. Bu sayede Devlet Bahçeli, yargıdaki gelişmeleri birinci elden öğrenebiliyor ve belediye soruşturmalarında kanıt bulmak için yapılan zorlamaların farkında. Dahası, MHP'nin hukuk yardımcısı Feti Yıldız'ın, Ekrem İmamoğlu dahil tutuklu yargılamalara karşı yaptığı açıklamalar da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Devlet Bahçeli'nin hesabı net: eğer bu soruşturmalar boş çıkarsa, kamuoyundan gelecek tepki çok daha büyük olacak.

Devlet Bahçeli'nin açıklamasının zamanlaması ve içeriği, MHP'nin halk nezdindeki algısıyla da doğrudan ilişkili. MHP'nin "Terörsüz Türkiye" sürecini halka anlatmak için başlattığı toplantıların ilk durağı olan Erzurum'da, AK Parti'nin tüm desteğine rağmen Genel Merkez'in beklediği katılım sağlanamadı. Aynı hafta sonu ise, MHP'nin kalesi olarak bilinen Tokat'ta CHP lideri Özgür Özel'in mitingi meydanlardan sokaklara taşmıştı. Anadolu'da ve İstanbul'da muhalif tepkileri hareketlendiren bu mitinglerin tetikleyicisinin bizzat "İmamoğlu Vakası" olduğu aşikârdı ve Devlet Bahçeli bu gerçeğin farkında görünüyordu.

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, İmamoğlu soruşturmalarında AK Parti'nin yaptığı "üç hesap hatası"nın da bilincinde olduğu belirtiliyor. Bu hatalar, iktidar cenahında derin bir özeleştiri gerektiren noktaları işaret ediyor:

  • Birincisi, CHP'nin uzun yıllardır üzerinde duran "sokak korkusu"nu Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınma girişimleriyle atması oldu. Burada CHP lideri Özgür Özel'in siyasi refleksinin belirleyici olduğu vurgulanıyor. Özgür Özel, sadece CHP seçmenini değil, ekonomiden adalete kadar pek çok konuda memnuniyetsiz seçmeni hem Anadolu'da hem de İstanbul'un devasa ilçelerinde canlandırmayı başardı.
  • İkincisi, Ekrem İmamoğlu'na yönelik tutuklama girişimlerinin, PKK'nın silah bırakma projesiyle birleşince CHP ile DEM Partisi'nin arasını açmamasıydı. İlk haftalarda tereddüt yaşayan DEM Parti hızla toparlandı. CHP de TBMM Komisyonu'na girmeme "tuzağına" düşmeyerek stratejik bir hamle yaptı. CHP'nin Komisyon'daki "nitelikli çoğunluk" ısrarı, AK Parti ve MHP'nin DEM Parti olmaksızın karar almasının da önüne geçti.
  • Üçüncüsü, AK Parti'nin, ekonominin İmamoğlu olayına bu denli sert tepki vereceğini hesaplayamamış olmasıydı. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in ifadesiyle, "19 Mart şokunun" atlatılması birkaç ay ve on milyarlarca dolar kayba mal olmuştu. Şimdi, CHP lideri Özgür Özel'in mahkeme kararıyla bile olsa görevinden indirilmesi gibi bir ihtimalin ekonomiye vereceği zararın çok daha büyük olacağı endişesi yüksek sesle dile getiriliyor.

Ancak tüm bu detayların ötesinde, Devlet Bahçeli'nin bu çıkışının asıl nedenine ulaşıyoruz. MHP lideri, "Terörsüz Türkiye" sürecindeki en büyük açık noktalarından birinin kamuoyu tepkisi olduğunu net bir şekilde görüyor. Erzurum örneğinden çıkarılan ders de bu yönde: Toplumun yarısının sürece tereddütle bakması ve bu tereddüdün gerekçesi olarak ilk sırada PKK'nın muhtemel sabotajını, ikinci sırada ise muhtemel iktidar içi çatışmayı sayması son derece önemli. İşte tam da bu noktada, Bahçeli'nin Erdoğan'a verdiği mesajın stratejik derinliği ortaya çıkıyor: Türkiye'nin stratejik önceliği, PKK'nın silah bırakıp siyasi sisteme entegre olmasıdır. Bu süreç için başta CHP olmak üzere bütün toplum kesimlerinden daha çok destek alınması gerektiğinin farkında olan Bahçeli, İmamoğlu soruşturmalarının bu stratejik önceliği gölgelediğini düşünüyor. CHP lideri Özgür Özel'in defalarca "İmamoğlu'nu terk etmeyeceğini" ve "bu sorun ortada oldukça mitinglere devam edeceğini" ilan etmesi, Bahçeli'nin hamlesinin ne kadar acil ve stratejik olduğunu gösteriyor. CHP'nin İmamoğlu hamlesiyle çökertilemeyeceği ve aksine güçlendiği açığa çıktığına göre, Bahçeli'nin davaların "her nasıl bitiyorsa bitirilip" toplum dikkatinin stratejik konuya yönlendirilmesini istemesi, son derece gerçekçi ve zamanlaması kritik bir tahlil olarak değerlendirilmelidir. Bahçeli, bu mesajla iktidarın yıpranma riskini ve ülkenin gerçek gündeminden uzaklaşma tehlikesini açıkça işaret ediyor; İmamoğlu meselesinin bir an önce raftan kalkmasını istiyor. Bu, iktidar ortaklığının geleceği için de büyük bir yol ayrımı olabilir.

Siyasetin bu karmaşık denkleminde, Bahçeli'nin hamlesi adeta bir satranç oyunu gibi. İmamoğlu davalarının akıbeti, sadece bir yargı süreci olmaktan çıkıp, Türkiye'nin yakın gelecekteki siyasi rotasını ve hatta ekonomik istikrarını belirleyecek kritik bir faktör haline gelmiş durumda. Önümüzdeki günler, bu "sessiz mesajın" nasıl bir etki yaratacağını ve iktidar kulislerinde hangi yeni kararların alınacağını gösterecek. Gelişmeler için bizi takipte kalın!

Gündem Haberleri