Türkiye'nin siyasi arenası, İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın'ın son açıklamalarıyla çalkalanıyor. Günaydın, TBMM'de yaşananları “hukuk darbesi” olarak nitelendirerek, Anayasa maddelerinin keyfi uygulamalarına dikkat çekiyor. Bu durumun demokrasi için endişe verici olduğunu vurguluyor.
Günaydın, Meclis'in bir milletvekilinin vekilliğini düşürme konusunda gösterdiği “şevk”i eleştirerek, siyasi yargılamaların arttığını ve adaletin zarar gördüğünü belirtiyor. Türkiye'nin demokratik değerlerden uzaklaştığını, ekonomik adaletsizliklerin ve siyasi baskıların arttığını ifade ediyor.
Vekil, Türkiye'de demokrasi ve adaletin öneminin giderek daha fazla anlaşıldığını, ancak haksız tutuklamalar ve gözaltıların insanları endişelendirdiğini söylüyor. Ekonomik politikaların sonuçlarını da eleştiren Günaydın, zengin ile yoksul arasındaki uçurumun arttığını, insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldiğini dile getiriyor.
Bu çarpıcı eleştirilere ek olarak, Günaydın, hükümetin ekonomi politikalarını, özellikle emekliler ve döviz kurları üzerine yaptığı açıklamalarla eleştiriyor. Devlet bütçesinin, zenginler lehine yapılandırıldığını, yoksulluğun arttığını ve Türkiye'nin demokrasi, hukuk ve ekonomi alanında gerilediğini iddia ediyor.
Günaydın'ın bu sözleri, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi durum hakkında ciddi soru işaretleri uyandırıyor. Hukukun üstünlüğü, demokrasi ve ekonomik adaletin, Türkiye'nin geleceği için ne kadar önemli olduğu bu açıklamalarla bir kez daha gündeme geliyor. Milletvekilinin bu açıklamaları, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu sorunları ve bu sorunların çözümü için atılması gereken adımları düşünmeye sevk ediyor. Türkiye'nin siyasi ve ekonomik geleceği, bu tür açık ve dürüst tartışmalarla şekillenmeye devam edecektir.
Konuya ilişkin şu ifadeleri kullandı;
''Evet, Mecliste gerçekten bir hukuk darbesi yaşadık. Türkiye Cumhuriyeti’nde Anayasa maddelerinin istediğini al, istediğini beğen, istediğini uygula dönemini hep beraber başlattık. Çok üzülerek ifade ediyorum ki Meclis kürsüsünden Anayasa maddelerini okuyarak kendine kılıf bulmaya çalışan grup başkanları, grup başkan vekilleri izledik. Oysa çok açık bir durum var; Türkiye Büyük Millet Meclisi seçilmiş bir milletvekilinin bir an evvel milletvekilliğinin düşürülmesi ve Silivri’de tutulmasının devam edilmesi için âdeta şevkle ve âdeta gerçekten bizleri utandıracak bir hızla çalıştı ve sonuç yarattı.
Bunun kabul edilemez olduğunu görüyoruz, buna “evet” diyenlerin tarih karşısındaki sorumluluğunun baki kalacağını bir kere daha ifade ediyoruz. Tabii şöyle bir algı da var: “Demokrasi dediğiniz nedir ki?” “Adalet dediğiniz nedir ki?” Türkiye'de başına gelen, aslında, adaletsizliklerin yaşanması sonrasında adaletin, demokrasinin, hukukun, hakkın ne kadar önemli olduğunu anlatıyor, anlıyor.
Görüyorsunuz, eskiden, birileri haksız tutuklanıyor, birileri gözaltına alınıyor “Vardır ki bir bildiği devletin, yapmıştır.” “Vardır ki bir yaptığı, devlet bunu yapmıştır.” deniyordu ama yavaş yavaş bu muhalif kesim çeşitlendikçe, insanların başına da bunlar geldikçe aslında hiçbir şey yapmadan da siyasi yargılamalar sonrasında on beş yıl, yirmi yıl nasıl içeride yatılabileceğini insanlar görüyorlar yavaş yavaş. Bu, Türkiye’nin adaletinin, demokrasisinin hızla lig kaybetmesi, aynı zamanda ekmek meselesini de gündeme getiriyor, unutmayalım.
Demokrasi bize yabancı, ortalarda yüzen bir kavram değildir. Demokrasi aynı zamanda bir ekmek meselesidir çünkü eğer demokrasiyi, hukuku, hakkı bu Mecliste tesis edebilseydik bu bütçe böyle geçmezdi. Bütçe görüşmeleri sırasında söyledik: “Siz zengine bütçe yapıyorsunuz.” dedik, aldırmadınız, tıpkı bugün olduğu gibi çoğunluğunuza dayanarak o bütçeyi geçirdiniz. Peki, ortaya çıkan sonuç ne? Bakın, veriler üzerinden konuşalım. Hamasete doydu bu Meclis, bu atmosfer hamasetten doydu, taştı; veriler üzerinden konuşalım.
Son bir yılda en zengin yüzde 25’le en fakir yüzde 25’in arasındaki gelir dağılımı 17 kata ulaştı. İnsanlar Türkiye'de daha zengin oluyorlar, yoksullar daha yoksul oluyorlar. Bu kendiliğinden mi oluyor? Uyguladığınız politikalardan oluyor. Bütçe dâhil olmak üzere uyguladığınız politikalardan oluyor. Dolar 30 liranın üzerine çıkmış, 8,5’a indirdiğiniz faiz bugünlerde yüzde 45'e, yüzde 50'ye ulaşmış ve insanlar evlerine ekmek götüremez duruma gelmişler ama bir taraftan da birileri acayip zengin oluyor.
Diyor ya Erdoğan “Emeklilerde en düşük ücreti 7.500 liradan 10 bin liraya çıkarttık, bu bizi çok yordu.” Niye yormuş? Devlet bütçesine 200 milyar lira ek yük getirmiş. Vah vah! 16 milyon için 200 milyar harcamışsınız. Öyle mi? Peki, siz, KKM’ye bunun 4 katını, 800 milyar lirayı gömmediniz mi? Bunun sorumluları nerede? “Ben ekonomi profesörüyüm.” diye ortada dolananlar, “Gözlerime bakın anlarsınız.” diyenler nerede?
İnsanlar yoksul evlerinde, yoksulluğuna ve yalnızlığına terk edilmiş bir şekilde Türkiye'ye ilişkin umutlarını kaybediyorlar. Bir taraftan limon üreticileri gerçekten ürettiklerine pişman olmuşlar, ağaçlarını kesiyorlar ve sanki böyle bir şey yokmuş gibi bu kriz ortamından da rant devşirmeyi başarıyorsunuz; 6 milyon dekar orman alanını, orman vasfı sürdüğü hâlde, bir gecede Resmî Gazete kararıyla ormanlık alan dışına çıkartıyorsunuz.
Türkiye'de bir taraftan alabildiğine rant, alabildiğine hukuksuzluk, bir taraftan da inanılmaz bir yoksulluk almış başını gidiyor. Bu düzen böyle gitmez. Türkiye yeniden, hem ekonomide hem demokraside hem hukukta çağdaş ülkelerin düzeyine yükseltilmelidir ama bunun yirmi bir yıldır faillerinden beklenilebilecek herhangi bir şey de kalmamıştır.'' dedi.