Metin Gürak'ın Şok Eden Emekliliğinin Perde Arkası

Türkiye'yi derinden sarsan sahte diploma ve liyakatsizlik fiyaskosunun ardındaki şaşırtıcı gerçekler ile Genelkurmay Başkanı Metin Gürak'ın ani emekliliğinin sır perdesi aralanıyor; detaylar sizi hayrete düşürecek!

Türkiye'nin gündemine bomba gibi düşen diploma sahtekarlığı ve liyakatsizlik skandalları, toplumda büyük bir şok dalgası yaratırken, bu rezaletin derinliklerine indikçe ortaya çıkan çarpıcı detaylar, adeta devletin dijital sisteminin işgal edildiği ve "yeni bir paralel devlet" kurulduğu iddialarını güçlendiriyor. Bu inanılmaz tablonun sadece bir başlangıç olduğunu ve perdenin arkasında çok daha büyük sırların yattığını göreceğiniz bu özel haber makalemizi heyecanla okumaya devam edin.

Medyaya yansıyan ve akıllara durgunluk veren skandalların başında, devlete tam dört baraj inşa eden büyük bir şirketin patronu Mehmet Baykara'nın, inşaat mühendisliği diplomasını para karşılığı edindiği ve bu sahte diplomanın hem e-devlet hem de YÖK sistemlerine işlenerek kendisinin şu an Ereğli İbris sulama sistemi ile ERU Fındıklıyol Karayolu projelerini yürüttüğü gerçeği gelirken, aynı şekilde bir uyuşturucu bağımlısı ve torbacı olan Muhyettin Yakışır'ın narkotik büroya komiser yapılması ve Halıcı'nın psikolog diplomasıyla televizyonlara çıkıp yorum yapması, liyakatsizliğin ne boyutlara ulaştığını gözler önüne seriyor. Bununla da kalmayıp, yıllarca Tayyip Erdoğan'a şoförlük yapmış, iki dönem AKP milletvekilliği yapmış Ahmet Hamdi Çamlı'nın "Yeliz" lakaplı İslamcı olarak önüne geleni tehdit eden kimliğiyle gündeme gelen, Amerika'daki Newton Üniversitesi mezunu olduğu iddia edilmesine rağmen Amerika'ya hiç gitmediği ve Türkiye'deki sözde bir şubesine iki sene devam ettiğini belirtse de Yüksek Öğrenim Kurumu'nun böyle bir üniversitenin varlığını ve denkliğini kabul etmediği kendi beyanıyla doğrulanan diplomasının da para ile satın alındığı şüphelerini derinleştirmesi, yaşanan rezaletin boyutlarını artırıyor. Eski Washington Büyükelçisi şimdinin milletvekili olan Namuk'dan gelen, önceki MİT başkanı ve yeni Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile yardımcısı Nuh Yılmaz'ın diplomalarının kuşkulu olduğuna dair kanıtlanmamış ancak önemli bir büyükelçiden gelmesi sebebiyle altı çizilmesi gereken iddialar da cabası. Ancak belki de en şaşırtıcı detay, halen Ulaştırma Bakan Yardımcısı olan 48 yaşındaki Ömer Fatih Sayan'ın bakanlık sitesindeki resmi özgeçmişinde yer alan, elektronik, hukuk, iktisat, işletme, kamu yönetimi ve uluslararası ilişkiler olmak üzere tam altı ayrı üniversiteden diploma, Münih Teknik Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi'nden ayrı ayrı yüksek lisans, İstanbul Üniversitesi ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'nden de doktora derecesine sahip olduğunun belirtilmesi; zira 18 yaşından itibaren İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde çalışmaya başlamış bu ismin fiziken bu kadar eğitimi tamamlamasının mümkün olup olmadığı sorusu havada asılı kalıyor. Tüm bu yaşananların sadece sahte diploma dağıtımı olmadığını, devletin dijital sisteminin adeta işgal edildiğini ve sahte dekontlarla 400.000 dolarlık mülk aldığı iddia edilen binlerce göçmen ve sığınmacının Türk vatandaşlığına alınarak devlete 4 milyar 1 milyon lira kayba neden olunduğunu, ayrıca Milli İstihbarat Teşkilatı, polis, jandarma ve asker kimlik kartları, TC kimlik kartları ve ehliyet gibi sahte belgelerin yıllarca üretildiğini de öğrendikçe, bu inanılmaz haberin tüm detayları için okumaya devam edin.

Yaşanan bu akıl almaz durumlar karşısında, iktidarın ve sarayın bu büyük skandallardan ya habersiz olduğu ya da hiç umursamadığı iddiaları dillendirilirken, hatta iktidarı destekleyen çevrelerin bu sahtekarlıklardan yararlandığı ve bu yüzden konunun üstünün örtüldüğü düşüncesi de yaygınlaşmış durumda. Yakın zamanda lise giriş sınavı sorularının çalınmasına rağmen hadisenin "imam hatiplere saldırı" olarak lanse edilmesi ve sınavın iptal edilmemesi, oysa Milli Eğitim Bakanı'nın bizzat soru hırsızlığı bağlamında bilgi işlem müdürü ile 30 memuru görevden alması gerçeği, bu ilgisizliğin bir başka çarpıcı örneği olarak öne çıkıyor; çünkü aynı sınıftan 500 tam puan alan 36 kişinin tamamının imam hatipli olması, durumu daha da düşündürücü hale getiriyor. Tüm bunlar ışığında, iktidarın içinde devleti ele geçirmeyi dini bir vecibe olarak gören bir "damarın" olduğu ve bunların diploma ile veri hırsızlığı gibi "dertlerinin" olmadığı, demokrasiyi tramvay ve devlete anahtar uydurma aracı olarak gördükleri iddiaları da kamuoyunda konuşuluyor. Sonuç olarak, AKP iktidarıyla beraber liyakatsızlık ve partizanlığın adeta kurumlaştığı bir dönem yaşansa da, kamu vicdanının ve toplumsal ahlakın nihayet galip gelerek bu pisliğin ve cerahatin saklanamayacağını kanıtlamasıyla, yüzlerce kişi hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatıldığı, hatta an itibarıyla 35 kişinin tutuklandığı bilgisiyle bir nebze olsun adalet umudu belirirken, Saraydan Başdanışman Oktay Saral'ın "Muhalefetin son dönemde başvurduğu sahte diploma söylemi çaresizliklerinin, siyasetsizliklerinin ve de tükenmişliklerinin açık ilanıdır" şeklindeki açıklaması, sahte diplomalarla devletin dijital olarak işgal edilmesinin hiç önemsenmediğini gösterirken, tüm bu rezaletin sorumluluğunun "emperyal Fethullah Çetesi"ne (FETÖ) atılması ve bunun "bütün kötülüklerin mucidi" olarak ihanet tarihindeki yerini sağlamlaştırması iddiaları da dillendiriliyor. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi ve Özgür Özel'in bu rezaleti topluma yeterince anlatamadığı ve yansıtamadığı eleştirisiyle devam eden bu kritik gelişmeleri daha detaylı öğrenmek için okumaya devam edin.

Tüm bu diploma skandalları ve liyakatsizlik tartışmaları sürerken, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde toplanan kritik "APO PKK Komisyonu" ise ülkenin siyasi gündemine bomba gibi düşen başka bir konu olarak öne çıkıyor. Den Parti'nin komisyonun ilk gününden itibaren "umut hakkı" diyerek Abdullah Öcalan için tahliye talep etmesiyle başlayan süreçte, basına sızan İmralı tutanaklarına göre Öcalan'ın, komisyon üyelerine "bana gelmek zorunda ve gelecekler" ifadesini kullandığı, komisyona kanun önereceğini belirtip "yanıma gelmezlerse savaş riski artar" gibi tehditvari söylemlerde bulunduğu iddiaları büyük yankı uyandırıyor. Ayrıca, Öcalan'ın Bahçeli'nin kendine gönderdiği Cahit Sıtkı Tarancı şiirinden söz edip Özgür Özel'i övmesinin, videonun anlatıcısı olan Sabahattin ÖNKİBAR'a göre "Cumhuriyet Halk Partisi'nin teslimiyet belgesi" olarak yorumlanması da siyasi arenadaki gerilimi tırmandırıyor. ÖNKİBAR, Özgür Özel ile Ekrem İmamoğlu'nun bu komisyona girmesiyle umudunun tükendiğini dile getirirken, ülkenin devleti kuran partisi CHP'nin bu duruma düşmesini "ihanet" olarak nitelendiriyor. Bu durumun bir barış arayışı değil, "komitacı bir anlayışla 1923'ün rövanşının alınmaya çalışılması" olduğunu belirten ÖNKİBAR, CHP'nin Tayyip, Bahçeli ve Apo safında yer tuttuğunu iddia ediyor. Öcalan'a gösterilen bu saygının aslında arkasındaki güce, yani "Amerika'ya" yönelik olduğu ve iktidarın siyaseten rehin olduğu yorumları yapılırken, Özgür Özel ile Ekrem İmamoğlu'nun da Amerika'ya mandacılığa teşne olmalarının bu sebepten olup olmadığı sorgulanıyor. Ancak tüm bu tartışmaların ortasında, Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ ile Musavvat Dervişoğlu'nun "dik duruşu" takdir toplarken, Ümit Özdağ'ın dün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki Öcalan Komisyonu'na yönelttiği dokuz kritik soruyla kaygılarını net bir şekilde dile getirmesi, olayın seyrini değiştirecek potansiyel taşıyor; bu soruların neler olduğunu ve neden bu kadar önemli olduğunu öğrenmek için okumaya devam edin.

Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ'ın Öcalan Komisyonu'na yönelttiği dokuz çarpıcı soru, Türkiye'nin geleceğine dair büyük endişeleri gündeme getiriyor ve kamuoyunu derinden sarsıyor. İşte Ümit Özdağ'ın dile getirdiği o kritik sorular: "1. Anayasanın Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür şeklindeki 66. maddesini değiştirecek misiniz?" "2. Türkçe dışındaki Kürtçeyi de ikinci bir ana dil olarak Anayasanın 42. maddesine dahil edip bu maddeyi de değiştirecek misiniz?" "3. Cumhurbaşkanının bir yardımcısı Kürt, bir yardımcısı Alevi olacak şekilde düzenleme yapıldığında, bir Kürt veya Alevi en fazla Cumhurbaşkanı yardımcısı olup Cumhurbaşkanı olamayacak mı? Böyle bir düzenleme yapılırsa herkesin Anayasa önünde eşit olduğu şeklindeki mevcut 10. maddeyi yeni anayasaya koymayacak mısınız?" "4. Böyle bir düzenleme yapılırsa Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı, Genelkurmay Başkanı, MİT Başkanı hangi etnisite veya mezhepten olacak? Böyle bir model Türkiye'nin Lübnan modelini kabul etmesi anlamına gelmeyecek mi?" "5. Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisi'nin Türkiye'ye Osmanlı modelini önermesinden hemen sonra Devlet Bahçeli'nin Cumhurbaşkanı yardımcıları için mevcut Anayasanın 10. ve 66. maddesini ihlal eden öneriyi yapması sadece tesadüf mü?" "6. Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisi İsrail'in Ortadoğu'da güçlü, üniter, milli devlet istemediğini açıklaması sonrası milli devlet tasfiye mi edilecek?" "7. Anayasanın giriş bölümünde değişiklik yapılarak bu bölüme Türk milletini oluşturan etnik gruplar olarak Türk, Kürt, Arap ifadeleri mi yazılacak?" "8. Bu şekilde bir değişiklik yapılırsa, siyasi hüviyet vererek milletleştirilecek etnik gruplar, Türkiye'nin zayıf düşebileceği bir anda milletlerin kaderlerini tayin hakkı diyerek ayrılmak isterlerse ne yapılacak?" "9. Öcalan'la PKK ile barış müzakereleri yapılırken, PKK'nın Avrupa'da meclisimizin en büyük başarısı olan Lozan Anlaşması'nın tasfiye edilmesi toplantılarına utanmaz şekilde katılmasından rahatsız olmuyor musunuz?" Ümit Özdağ'ın bu haklı kaygılarını dillendirmesi karşısında, Milliyetçi Hareket Partisi adına komisyonda bulunan Fethi Yıldız'ın ilk dört maddeye asla dokunulamayacağının teminatını vermesi önemli bir gelişme olarak kaydedilirken, AKP ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin ise hala suskunluğunu koruması dikkat çekiyor. Özellikle Atatürk'ün partisi CHP'nin bu sorulara cevap vermesi gerektiği, aksi takdirde Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu liderliğindeki CHP'nin "işbirlikçiliğinin ve Atatürk'e ihanetinin" kanıtlanmış olacağı yönündeki yorumlar da siyasi kulislerde yer bulurken, tüm bu büyük resimde, son dakika yaşanan ve herkesi şaşkına çeviren kritik bir gelişmeyi daha öğrenmek için okumaya devam edin.

Türkiye'nin gündemini sarsan bu devasa skandallar ve siyasi çalkantılar sürerken, Yüksek Askeri Şura toplantısından gelen ve kararları kesinleşen son dakika gelişmesi, kamuoyunda büyük bir şok etkisi yarattı: Genelkurmay Başkanı Metin Gürak'ın ani bir kararla emekli edildiği açıklandı. 64 yaşında olmasına rağmen yaş sınırında bulunmayan ve görev süresinin bitmesine daha bir yıl olan Metin Gürak Paşa'nın neden aniden emekli edildiği sorusu Ankara kulislerinde geniş yankı uyandırırken, bu kararın arkasında yatan çarpıcı iddialar ise dikkat çekici: Metin Gürak'ın Suriye, Abdullah Öcalan ve PKK politikaları konusunda iktidardan farklı düşündüğü ve bu görüşlerini Milli Güvenlik Kurulu toplantısında açıkça dile getirdiği öne sürülüyor. İşte tam da bu nedenle, iktidarın Metin Paşa ile çalışmak istemediği ve bu ani emeklilik kararının da bu ayrılıkçı düşünceler nedeniyle alındığı iddiaları, ülkenin en üst düzey askeri kademesinde yaşanan bu değişimin perde arkasını aralıyor; tüm bu gelişmeleri ve daha fazlasını merak edenler için güncel haberleri ve analizleri https://www.avazturk.com adresinden takip etmeye devam edebilirler.

Gündem Haberleri