Milyonlarca İnsan Perişanken Türkiye'nin Gizli Mutlusu Kim?

Ülkemiz derin bir mutsuzluğa sürüklenirken, bazı isimlerin lüks ve refah içinde yaşaması büyük bir merak konusu. Peki bu eşitsizliğin arkasındaki sır ne? Şoke edici detaylar ve beklenmedik gerçekler sizi bekliyor!

Türkiye’nin dört bir yanında yankılanan bir feryat var: Mutsuzluk. Emeklisinden işçisine, memurundan çiftçisine kadar toplumun her kesiminden yükselen bu ses, ülkenin genel atmosferini sarmış durumda. Ay sonunu zor getiren emekliler perişan, marketten eli boş dönen ev hanımları dertli, kirasını ödemekte zorlanan genç çiftler bunalımda. Çocuğuna harçlık veremeyen babaların içi parçalanırken, üniversiteyi bitiren gençler iş bulamıyor, iş bulanlar ise geçinemiyor. Tarlasına giren çiftçi mazotun, gübrenin ve ilacın altında eziliyor. Kısacası, milletin yüzünde gülen tek bir kişi dahi kalmamış gibi duruyor. Ancak bu karamsar tablo içinde, herkesin merak ettiği o büyük soru duruyor: Peki bu ülkede kim mutlu?

Gözlerinizi etrafınızda gezdirdiğinizde, bu yaygın mutsuzluğun çarpıcı örnekleriyle karşılaşırsınız. Sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar koşturan, didinen, çabalayan milyonlarca insan, her geçen gün daha da derinleşen bir geçim derdiyle boğuşuyor. Faturalar, kiralar, market poşetleri derdi; sırtında ağır bir yük gibi taşıyor bu yükü halk. Toplumun büyük bir kesimi için gelecek kaygısı, mevcut zorlukların üzerine binerek daha da katlanılmaz bir hal alıyor. Ne var ki, bu genel kasvetin ortasında, hep keyfi yerinde olan, hiçbir sıkıntısı yokmuş gibi yaşayan bir zümre de dikkatlerden kaçmıyor. Onlar, halkın sırtındaki yükü görmezden gelerek, lüks arabalarında camı açıp "oh hava güzelmiş" diyebilen birileri. Peki kim bu ayrıcalıklı grup ve bu neyin bedeli?

Bu ülkenin adalet ve eşitlik anlayışını sarsan örnekler zincirinde, yerel yönetimler önemli bir yer tutuyor. Bir belediye başkanıysanız ve muhalefet partisine mensupsanız, işler sizin için adeta bir kâbusa dönüşüyor. İller Bankası’ndan para mı istediniz? "Olmaz!" cevabını alırsınız. Proje mi yapmak istediniz? Yine aynı yanıtla karşılaşırsınız: "Onu da olmaz!". Yetmediği gibi, eski borçlarınız şak diye tahsil edilir, kredi vermek bir yana, adeta aç susuz bırakılırsınız. Ancak işin rengi bir anda değişir ve siz birdenbire iktidar partisine katılır, yani rozet değiştirirseniz, işte o an sihirli bir dokunuşla kapılar sonuna kadar açılır. Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun yaşadıkları bu durumun en çarpıcı örneği oldu. Daha düne kadar projeleri bekletilen, borç yüküyle sıkıştırılan Çerçioğlu, siyasi tercihini değiştirdiğinde, dün "yok" denilen kasadan tam 860 milyon TL’lik kredi çıktığını görmek şaşkınlık yarattı. Borçlar mı? Bir anda unutuldu. Dosyalar mı? Raflara kaldırıldı. Halkın oyuyla seçilmiş bir belediye başkanına muhalif olduğu için "sudan sebeplerle" çelme takılıp, sonra yandaş olunca muslukların açılması, "bu nasıl adalet, bu nasıl eşitlik?" sorusunu akıllara getirdi.

Siyasi transferlerin yalnızca maddi getirileri olmadığını, bazen çok daha derin ve sembolik anlamlar taşıdığını gösteren bir başka olay da Yalova Altınova'da yaşandı. Yeni belediye başkanı Yasemin Fazlaca, CHP’den istifa edip iktidar partisine geçtiğinde zaten bir "siyasi transfer" tartışması başlamıştı. Ancak asıl fırtına, makam odasındaki Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün fotoğrafını küçültüp yerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğrafını asmasıyla koptu. Bu hareket, sadece bir çerçeve değişimi olmaktan öte, Cumhuriyet’in temeli, bağımsızlığın sembolü ve halkın kalbinde yaşayan bir miras olan Atatürk’ün manevi varlığına yapılmış bir saygısızlık olarak yorumlandı. Kim gelirse gelsin, hangi partiye geçilirse geçilsin, Atatürk’ün yerinin ne küçüleceği ne de silineceği vurgulandı. Hatta bu durum, uzun yıllardır iktidar partisinde siyaset yapan isimlerden bile tepki gördü; Mustafa Pehlivan’ın "Atatürk değişmez" sözleri bu durumu açıkça ortaya koydu. Makam koltuğunun gelip geçici olduğu, ancak Atatürk’ün hatırasının kalıcı olduğu unutulmamalıydı. Zira resmi küçültmek, aslında kişinin kendi ufkunu küçültmekten başka bir şey değildi.

Maddi ve manevi bu adaletsizliklerin yanı sıra, ülkenin doğal kaynakları üzerindeki "yabancı sefası, bizim cefamız" durumu da halkın mutsuzluğunu derinleştiriyor. Uşak'ta yaşananlar bu durumun acı bir kanıtı. Elin Kanadalısı geliyor, bizim dağımızı deliyor, toprağımızı kazıyor, üstüne bir de suyumuzu höpür höpür içiyor. Biz musluk başında damlayan suyu beklerken, yabancı şirketler tanklarla suyu alıp götürüyor. Uşak’ın 250 bin nüfuslu şehrinin tamamının yılda 11 milyon metreküp su tüketmesine karşın, Kanadalı şirketin işlettiği altın madeni tek başına 12 milyon metreküp su yutuyor. Sonuç mu? Şehrin barajları kurudu. Halk günün 18 saati susuz kalıyor, günde sadece 6 saat suya hasret bir yaşam sürüyor. Bir avuç altın için koca bir şehir susuz bırakıldı. "Su hayattır" derken, adeta yaşam damarları kesildi. Altının gramını tartanlar, insanımızın nefesini bile hesap etmiyor. 2004’ten bu yana 400 bin ruhsatın verildiği bu topraklarda, toprak bizim, dağ bizim, su bizimken, sefası yabancıya, cefası bize kalıyor. İnsan, "Yeter kardeşim, altından değerli şey var bu topraklarda: insanın suyu, ekmeği, nefesi!" diyen bir ses arıyor. Halkın sözü net: "Suyumuza bile göz diktiler."

Tüm bu yaşananlar, ülkenin dört bir yanından yükselen feryatlar ve karşılaşılan akıl almaz manzaralar tek bir gerçeğe işaret ediyor. Emeklinin, işçinin, çiftçinin, öğrencinin, yani toplumun ezici çoğunluğunun çektiği sıkıntılar ortadayken, tüm bu yükün aksine lüks içinde yaşayan, faturası, kirası, geçim derdi olmayan bir kesim var. Onların hayatı, halkın yaşadığı zorluklardan tamamen bağımsız bir refah içerisinde akıyor. İhale kovalayanlar, birden fazla maaş alan bürokratlar, ballı yönetim kurulu üyeliklerine oturanlar ve siyasetçinin gölgesine sığınıp saltanat sürenler... İşte tüm bu tablo, o büyük sorunun yanıtını veriyor. Bu ülkede yalnızca iktidarın yanındakiler mutlu! Milletin payına dert düşerken, iktidarın etrafındakilere adeta ballı börek düşüyor. Ancak unutulmamalıdır ki, mutsuzların duası değil, ahı tutar.

Ekonomi Haberleri