Antalya’nın dağ bölgesinde zeminin oldukça sağlam olduğunu belirtti. Kentin oturduğu ova bölgesinde durumun farklı olduğunu vurguladı. Konyaaltı bölgesindeki araştırmalar, sulu bir zemin olduğunu ortaya koydu. Bu durum, yapıların yer yer sıkıntı yaşamasına neden olabiliyor. Özellikle bina temellerinde çökme ve kaymaların görülebileceği belirtiliyor.
Kentsel dönüşüm önemli...
Antalya Büyükşehir Belediyesi, kentsel dönüşüm uygulamalarının önemini vurgulayarak 85 bin yapının 40 yaşın üzerinde olduğunu açıkladı. Şehirdeki yapı stokunun büyük bir kısmının eski ve riskli olduğunu belirten belediye, 19 ilçe belediyesiyle birlikte kentsel dönüşüm projeleri için çalışmalara başladıklarını duyurdu.
Son dönemde artan afetler ve deprem riski, binaların dayanıklılığı konusunda önemli bir tartışma konusu haline geldi. Depreme dayanıklı binaların özelliklerini anlatan uzmanlar, yapının zemin etüdü, doğru proje ve standarda uygun malzemelerin kullanılmasının önemini vurguladılar.
Antalya’nın deprem riski taşıyan bölgelerini analiz eden uzmanlar, yapı stokunun büyük bir kısmının bu bölgelerde olduğunu belirtiyor. Bu nedenle, kentsel dönüşüm projelerinin öncelikle bu bölgelerde gerçekleştirilmesi gerektiği ifade ediliyor.
Naci Görür’ün uyarısı araştırmalarla desteklendi!
Bilim Akademisi Üyesi ve yer bilimci olan Prof. Dr. Naci Görür, geçtiğimiz günlerde katıldığı Depreme Dirençli Bir Antalya konulu panelde, Antalya Körfezi’nde verilen imar izinlerinin zemin yapısı dikkate alınmadan verilmesinin faciaya davetiye niteliğinde olduğunu belirtmişti. Görür, alüvyonlu ve zemini sulu bölgelerin, olası bir depremde sulara gömülebileceği uyarısında bulunmuştu.
Bu uyarı, yapılan araştırmalar tarafından da desteklenmektedir. Antalya’nın zemin yapısı üç farklı bölge olarak incelenmiş ve farklı riskler belirlenmiştir. Araştırmalar, Antalya Limanı-Boğaçayı hattında yeraltı suyuna yakınlığın, sahil bandındaki falezlerdeki kayma probleminin ve Lara’daki kumulların varlığına işaret etmektedir. Uzmanlar, her bölgenin kendine özgü problemleri olduğunu ve bunları içeren kapsamlı bir zemin haritasının acilen oluşturulması gerektiğini vurgulamaktadır.