Ankara siyasetinin kalbi, son dönemde özellikle "helalleşme" ve anayasa değişiklikleri etrafında atarken, deneyimli bir siyaset yorumcusu, mevcut durumda AK Parti ile bir "helalleşilecek" bir durumun olmadığını, zira başta kendisi olmak üzere Ergenekon sürecinde 12 yıl yargılanan ve FETÖ ile AK Parti iktidarının iş birliğiyle kumpaslar kurulduğunu belirterek bir özür beklentisinin karşılanmadığını ifade ediyor. Yorumcu, Bank Asya'ya para yatırdığı için hapiste olanlardan ve KHK ile devletten atılmış yüz binden fazla insandan bahsederek, bunların önemli bir kısmının FETÖ ile hiçbir alakasının olmadığını ve yaşananları "zulüm" olarak nitelendiriyor. Bu süreçte Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) anayasa masasına oturma potansiyeline dikkat çekilirken, Özgür Özel'in arka kapı görüşmeleri yaptığına dair spekülasyonların başladığına işaret ediliyor; yorumcu bu görüşmeleri "son derece doğal" bulurken, CHP'nin masanın dışında kalması durumunda "terörsüz Türkiye'den yana değil" gibi bir algı yaratılacağı endişesini dile getiriyor. Tüm bu gelişmeleri derinlemesine anlamak ve siyasetin gizli kapılar ardındaki dinamiklerini çözmek için okumaya devam edin.
Siyaset arenasında dönen bu büyük pazarlık iddiaları arasında, deneyimli siyaset yorumcusu, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in belediye başkanlarının serbest kalması karşılığında anayasa masasına oturması gibi bir senaryonun "siyasette olabilecek en çirkin pazarlık" olacağını ve böyle bir şeyin asla gerçekleşmemesi gerektiğini kesin bir dille belirtiyor. Yorumcu, Manavgat için kendi partisinden bile olsa "kulağından tutar hapse ben atarım attırırım" diyen Özgür Özel'in bu tür bir pazarlığa girmesinin, yaklaşık 4-5 aydır verdiği "temiz siyaset" intibasına zarar vereceğini vurguluyor. Hapsedilen bu insanların ancak bir erken seçimle iktidar değiştiği zaman çıkabileceğini savunan yorumcu, Türkiye'nin ahlaklı ve liyakatlı bir yönetime kavuşmadığı müddetçe hiçbir şeyin hallolmayacağını ve böyle bir pazarlığa girilmesinin son derece yanlış bir tavır olacağını ifade ediyor. Türkiye'nin geleceği için bu ahlaki duruşun neden bu kadar hayati olduğunu merak ediyorsanız okumaya devam edin.
Anayasa değişiklikleri üzerine dönecek potansiyel tartışmaların içeriği de siyaset yorumcusunun eleştiri odağında yer alıyor; zira yorumcu, şu anda kimsenin ne konuşulmak istendiğini, anayasada neyin değiştirilmek istendiğini somut olarak bilmediğini dile getiriyor. Tahminler arasında laiklik tanımının değiştirilmesi, Atatürk milliyetçiliğinin çıkarılması, Başlangıç bölümünün baştan yazılması gibi köklü değişikliklerin olduğu belirtilirken, Mehmet Uçum'un son açıklamasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının veya uluslararası anlaşmaların iç hukukta geçerli olmayacağı yönündeki niyetin, özellikle Can Atalay ve Selahattin Demirtaş gibi isimlerin serbest bırakılması yönündeki kararların Türk hukukundan çıkarılacağı anlamına geldiği ifade ediliyor. Yorumcu, CHP ve İyi Parti'nin bu konuları "her şey konuşulabilir ama seçimden sonra" demesi gerektiğini, seçmenin iradesinin yeni bir meclis aracılığıyla anayasa değişikliği konusunda belirleyici olması gerektiğini savunuyor. Bu önemli anayasal dönüşüm beklentilerinin ülke geleceğini nasıl şekillendireceğini öğrenmek için okumaya devam edin.
Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın tahliye taleplerinin reddedilmesiyle ilgili yeni gelişmeler, siyaset sahnesindeki hassas dengeleri bir kez daha gözler önüne seriyor; siyaset yorumcusu, Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılmasının aslında DEM Parti'nin pazarlık konularından biri olması gerektiğini düşünse de, bu durumun oldukça ince oyunlar ve hassas dengeler içerdiğini kabul ediyor. Ancak yorumcu, Selahattin Demirtaş'ın siyaseten bitme noktasına geleceği kritik bir uyarıda bulunuyor: eğer örgütün (PKK'nın) demesiyle serbest kalırsa, Selahattin Demirtaş'ın siyasi figür olmaktan çıkacağını ve kariyerini PKK'lı demli bir eski siyasetçi olarak bitireceğini açıkça ifade ediyor. Yorumcu ayrıca, hakikaten Selahattin Demirtaş ve Can Atalay konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığının da altını çiziyor. Bu karmaşık hukuki ve siyasi durumun Demirtaş'ın geleceğini nasıl etkileyeceğini anlamak için okumaya devam edin.
Önümüzdeki seçimlerde kilit noktanın cumhurbaşkanının kim olacağı değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki sandalye sayıları olduğunu vurgulayan siyaset yorumcusu, CHP'nin hala Ekrem İmamoğlu'nun bastırmasıyla cumhurbaşkanlığı seçimini ön plana çıkarmasını eleştiriyor ve İmamoğlu'nun "paralel başkan" gibi davranmasının fayda vermediğini iddia ediyor. Yorumcu, meclisin cumhurbaşkanından daha mühim olduğunu ve CHP'nin parlamenter rejime geçmek istemesi durumunda cumhurbaşkanının sembolik bile olabileceğini, bu nedenle önceliğin parlamentoda 360 ila 400 milletvekili kazanmak olması gerektiğini belirtiyor. Mevcut anketlerin CHP'ye kararsızlar dağıtıldıktan sonra %30-35 civarı oy verdiğini ve bunun yaklaşık 250 milletvekiline tekabül ettiğini, bu sayıyla iktidara gelinemeyeceğini matematiksel olarak açıklıyor ve CHP'nin bugünkü politikalarını gözden geçirme mecburiyetinde olduğunu söylüyor. Yorumcu, Özgür Özel'in "muazzam" çalışmasını ve partisine getirdiği "müdafaa-i hukuk ruhunu" takdir etse de, bu %30-35'in %50 olmadığını ve daha yüksek oy oranları için cumhurbaşkanı adayının kim olduğunun gözden geçirilmesi gerektiğini ekliyor. CHP'nin bu matematiksel gerçeklerle nasıl yüzleşeceğini ve stratejisini nasıl şekillendireceğini öğrenmek için okumaya devam edin.
Tüm bu çalkantılı siyasi atmosferde, deneyimli siyaset yorumcusunun temel vurgusu, Türkiye'nin mevcut karmaşık denkleminin çözümünün "çirkin pazarlıklar" veya yüzeysel yaklaşımlardan ziyade, radikal bir strateji değişikliğinde yattığı gerçeğidir. Zira analist, ülkenin gerçek anlamda bir dönüşüm yaşayabilmesi için ahlaklı ve liyakatlı bir yönetime kavuşmasının şart olduğunu ve bunun yolunun da mevcut tıkanıklığı aşacak erken seçimlerden geçtiğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Özgür Özel'in CHP'ye getirdiği yeni ruh ve muazzam performansı takdire şayan olsa da, mevcut yüzde 30-35 bandındaki oy oranlarının tek başına iktidar için yeterli olmadığı gerçeği göz ardı edilmemeli; bu durum, cumhurbaşkanlığı adaylığı ve genel siyasetin meclis ağırlıklı bir bakış açısıyla yeniden ele alınması gerektiğini bir kez daha kanıtlar nitelikte. Türkiye'nin geleceği için bu kritik dönemde, partilerin somut taleplerle masaya oturması, ancak seçim sonrası yeni bir meclis iradesiyle anayasal değişikliklerin tartışılması gerektiği yönündeki vurgu, siyasi sürecin meşruiyetini sağlamak adına atılması gereken en önemli adım olarak öne çıkıyor. Bu detaylı siyasi analizin ve daha fazlasının yer aldığı haberler için lütfen https://www.avazturk.com adresini ziyaret edin.