Her şey, birkaç gün önce Suriye'de bir Bedevi kabilesinin Dürzi bir kişiyi yaralamasıyla başladı. Bu olay, hızla tırmanarak önce Caramana'ya, ardından Dürzilerin yoğun olarak yaşadığı 500.000 nüfuslu Süveyda kentine sıçradı. Şam yönetimi, olayları bastırmak amacıyla HTŞ lideri Colani'nin birliklerini bölgeye sevk etti. Ancak, olaylar tırmanırken, İsrail'in muazzam bir provokasyona imza atarak Şam'ın başkentindeki Genelkurmay binasını ve ardından başkanlık binasını hedef alması, Colani kuvvetlerinin geri çekilmesine neden oldu. Bu saldırının hemen ardından sosyal medyaya düşen "Ey Müslüman halkı, İslam alemi neredesiniz?" çığlıkları atan Bedevi kadınların yardım görüntüleri, Suriye genelinde binlerce Bedevi aşiret mensubunun Süveyda'ya doğru yola çıkmasına yol açtı. Gazeteci Serdar Akinan'ın araştırmalarına göre, Suriye'de Esad yönetimiyle zaman zaman anlaşan ya da çatışan, son derece pragmatik, büyük bir Bedevi Arap topluluğu mevcut. Bu topluluk içinde bazıları HTŞ ile çatışırken, bazıları ise onlara karşı farklı pozisyonlarda duruyor. Akinan, Aidat, Bag Bagarabe ve Şammar ailelerinin bölgedeki üç büyük kabile olduğunu ve her birinin 5.000'den fazla savaşçı barındırdığını belirtiyor. Bu kabileler, adeta bir cihat ilan etmiş vaziyette Süveyda kentine girmiş durumda. Gelen görüntüler gerçekten korkunç bir tablo çiziyor; Süveyda'nın %85-90'ı Dürzi, %10'u Hristiyan ve çok küçük bir kısmı Sünni Arap'tan oluşurken, Bedevi aşiret mensupları neredeyse yok denecek kadar az. Akinan, Suriye'nin parçalı ve çok etnisiteli yapısının bu büyük çatışmayı tetiklediğini ifade ediyor.
Bölgedeki bu akıl almaz tırmanışta uluslararası aktörlerin rolü de büyük bir soru işareti oluşturuyor. İsrail Başbakanı Netanyahu, yaptığı açıklamada, Golan Tepeleri'ne yerleşmiş olan İsrail'in, Ürdün'e sınır olan ve kendilerine yakın Süveyda bölgesini "kırmızı çizgi" ilan ettiğini duyurdu. Netanyahu, Dürzilere dokunulması veya bölgeye asker yollanması halinde İsrail'in vuracağını açıkça ifade etti. Bu gergin ortamda, Dürzi liderler uluslararası kamuoyundan yardım talebinde bulunarak Süveyda'da "insanlık krizi" yaşandığını ve bir "koridor" açılmasını istediler. Bahsi geçen bu koridor, Serdar Akinan ve Serdar Turgut gibi isimlerin de sıklıkla dile getirdiği, İsrail'in Suriye topraklarına girmesinden bu yana konuşulan "Davut Koridoru" olarak biliniyor. Bu hat, Suriye'nin güneydoğusundan kuzeye doğru çıkarak İsrail'in YPG kontrolündeki bölgeye doğrudan ulaşmasını sağlayacak bir geçişi ifade ediyor. Bu kritik süreçte, https://www.avazturk.com gibi güvenilir kaynaklardan gelen haberler, bölgedeki gelişmelerin nabzını tutmaya devam ediyor. Bu iddia, özellikle Evanjelistlerin ve bazı radikal İslamcıların savunduğu "Armagedon" yani Amik Ovası (Hatay yakınları) ve Suriye'deki Daabık kasabası civarında Müslümanlarla Hristiyanlar ve Yahudilerin büyük bir savaş yaşayacağı ve sonrasında Hz. İsa'nın yeryüzüne ineceği inancıyla da örtüşüyor.
Suriye'den gelen görüntüler, yaşanan katliamların ve insanlık dramının boyutunu gözler önüne seriyor. Serdar Akinan, gelen korkunç görüntüleri paylaşamadığını belirtirken, Bedevi kadınların çölde çocuklarıyla yardım istediği, tecavüz, cinayet ve boğazlama iddialarının sosyal medyada yayıldığı bir tablo çiziyor. Diğer yandan, Dürzilerden gelen görüntülerde de yakalanan asker kıyafetli kişilere işkence yapıldığı ve bir Çeçen'in kanlar içinde dövüldüğü görülüyor. Akinan, bu durumu "Pandora'nın Kutusu açıldı" diyerek tanımlıyor ve çok büyük tehlike içeren bir durumdan bahsediyor. Bu kaosta, Suriye ordusu sahnede görünmezken, Süveyda'ya giren birliklerin aşiret mi, HTŞ kadrosu mu yoksa diğer radikal İslamcı gruplar mı olduğunun bilinmesinin mümkün olmadığını ifade ediyor. Cep telefonlarını kapatan, İHA ve SİHA'lardan gizlenmek için bol lastik yakan ve sivil halka dokunmamaya çalıştığı iddia edilen milislerin varlığı, karmaşayı daha da artırıyor.
Bu gelişmelerin yanı sıra, Türkiye'deki bazı tartışmalar da dikkat çekiyor. Özellikle AK Parti'ye yakın İslamcı hesaplar, Dürzilere yönelik korkunç bir nefret dili kullanarak "Dürzilere ölüm", "bu şeytanları öldürün", "etnik temizlik yapın" gibi çağrılarda bulunuyor. Serdar Akinan, bu söylemleri Alevilere yapılan katliamdaki tavırlara benzeterek eleştiriyor ve Dürzilerin de Arap Sünniler ve Bedevi aşiretleri gibi sadece inanç farklılığı olan Araplar olduğunu, hatta İsrail ordusunun %10'unun Dürzilerden oluştuğunu hatırlatıyor. Ankara'dan ise Erdoğan ile Colani ve Arap liderleri arasında bir telefon trafiği olduğu, Hakan Fidan'ın Amerikan Dışişleri Bakanı'na "konuşacak bir şeyimiz kalmadı, son sözümüzü söylüyoruz" gibi açıklamalar yaptığı söyleniyor. Ancak Akinan, Türkiye'nin elindeki İHA ve SİHA'lara rağmen sahada aktif bir rol almamasını eleştiriyor ve bu tür açıklamaların yetersiz kaldığını belirtiyor. YPG lideri Mazlum Abdi'nin açıkça Dürzilere yardım edeceklerini, yani İsrail'e yardım edeceklerini söylemesi, Akinan'a göre Amerika'nın bir planının tıkır tıkır işlediğine işaret ediyor.
Türkiye'nin bölgedeki rolü ve olası müdahale senaryoları da endişe verici bir şekilde tartışılıyor. Pençe Kilit Harekat Bölgesi'nden çekilme ya da "Kudüs'e gitme" gibi söylemlerin ortaya atılması, bazı kesimlerde Türkiye'nin radikal bir yayılmacılık peşinde olduğu algısını güçlendiriyor. Serdar Akinan, bu söylemleri "bu kadar kolay değil bu işler" diyerek eleştiriyor ve Türkiye'nin İran gibi yaptırım altında inleyen, tarafını seçmiş bir ülke olmadığını, NATO üyesi olduğunu vurguluyor. Karşıdaki İsrail'in nükleer silaha sahip olduğu gerçeğini hatırlatarak, Türkiye'nin elinde nükleer silah yokken böylesi bir savaşa girmenin akıl tutulması olacağını belirtiyor. Türkiye'nin "yurtta sulh cihanda sulh" ilkesini savunan bir liderin kurduğu sistemden, "ümmet aklı" gibi söylemlerle bir savaşa sürüklenmesinin, ülkenin milli çıkarları yerine bir heyetin koltuğunu koruma amacı taşıyabileceği sorusunu yöneltiyor. Akinan, böyle bir savaşın Türkiye ekonomisini ne hale getireceğini ve içindeki etnik yapıyı (Aleviler, Kürtler) nasıl etkileyeceğini sorguluyor.
Ortadoğu'da derin bir endişe hâkimken, Süveyda'da on binlerce insanın çatışma bölgesine akın etmesi, sivillerin katledilmesi ve otorite boşluğu "akıl tutulması" olarak nitelendiriliyor. Serdar Akinan, Türkiye'nin bu "manyalıklara" bulaşmaması, aklıselimle pozisyonunu koruması gerektiğini defalarca vurguluyor. Esad'ı devirme hayalleri ve stratejik derinlik gibi politikaların Türkiye'yi bugün karşı karşıya kaldığı bu vahim fotoğrafa getirdiğini savunuyor. Bölgede patlak veren bu krizin, radikal Evanjelist planların bir parçası olarak büyük bir savaş çıkarma arayışının ürünü olabileceği endişesi dillendiriliyor. Serdar Akinan, bu tuzağa düşülmesi halinde yaşanacakların tahmin bile edilemeyeceğini belirterek derin bir endişe duyduğunu ifade ediyor. Zira şu anda tanık olduğumuz kaos, Ortadoğu'yu belki de binlerce yıldır beklenen o büyük "Armagedon" savaşının tam da eşiğine getirmiş olabilir!