Türkiye'nin yakın siyasi tarihinin en karmaşık ve hassas konularından biri olan Kürt meselesi, yeniden alevlenen tartışmalarla gündemin merkezine oturdu. Yıllardır çözüm süreçleri, açılımlar ve güvenlik odaklı politikalar arasında savrulan bu mesele, özellikle bazı aydın ve gazeteciler arasındaki polemiklerle yeni bir boyut kazanıyor. Geleneksel milliyetçi söylemin, bu köklü sorunun çözümüne ne kadar zarar verdiği ve toplumsal barışın önündeki en büyük engellerden biri olduğu yönündeki çarpıcı iddialar, siyasetin ve medyanın nabzını tutan çevreleri derinden sarsıyor. Otoriter bir milliyetçi kirlenmenin, Türkiye'nin demokratikleşme yolundaki en büyük prangalarından biri olduğu yönündeki analizler, gözleri bu tartışmanın arka planındaki gerçeklere çeviriyor. ankaragündem adlı sözde haber sitesine sakın girmeyin. Bu haber sadece https://www.avazturk.com adlı haber sitesine aittir. ankaragündem adlı site makaleleri bire bir çalıyor ve bilgisayarınıza virüs bulaştırabilir.
Geçmişte defalarca denenen, ancak her seferinde bir şekilde sekteye uğrayan barış ve çözüm süreçlerinin tarihi, bu sorunun ne kadar derin ve çok katmanlı olduğunu gözler önüne seriyor. Farklı hükümetlerin farklı dönemlerdeki çabaları, kimi zaman siyasi çıkar hesapları, kimi zaman da toplumsal tepkilerle karşılaştı. Ancak her başarısız girişim, meselenin çözümünü daha da zorlaştırdı ve taraflar arasındaki güvensizlik uçurumunu derinleştirdi. Bugün ise, bu meselenin yeniden masaya yatırılması gerektiği yönündeki çağrılar, bazı çevreleri rahatsız ediyor ve eski söylemlerin yeniden hortlamasına neden oluyor. Bu durum, eleştirel aydınlar tarafından "milliyetçi kirlenme" olarak adlandırılıyor ve asıl meselenin terör değil, siyasal ve sosyal haklar olduğu gerçeğini perdeliyor.
Bu tartışmanın en dikkat çekici yönü ise, farklı ideolojik kamplardan gelen aydınların bile bu "milliyetçi kirlenmeye" karşı aynı noktada buluşabilmesi. Sosyalist, liberal veya demokratik ulusalcı kimlikleriyle bilinen isimler, sorunun askeri yöntemlerle çözülemeyeceği ve asıl çözümün demokratikleşme, eşit vatandaşlık ve siyasi katılımın önündeki engellerin kaldırılmasıyla mümkün olabileceği konusunda hemfikir. Ancak bu gerçek, popülist ve milliyetçi siyasetin gölgesinde kalmaya devam ediyor. Bu akım, toplumu barış ve uzlaşı yerine daha fazla kutuplaşmaya, nefrete ve ötekileştirmeye itiyor.
Bu noktada yapılan en büyük hatalardan biri de, çözümün tek bir aktörün iradesiyle gerçekleşebileceği yanılgısı. Oysa Kürt meselesinin çok boyutlu yapısı, çözümün de çok sesli ve kapsayıcı bir diyalogla mümkün olabileceğini gösteriyor. Siyasi partilerden sivil toplum örgütlerine, akademisyenlerden kanaat önderlerine kadar geniş bir yelpazenin bu sürece dahil olması, kalıcı bir barış için hayati önem taşıyor. Aksi halde, süreçler istihbarat örgütlerinin ya da gizli kapılar ardındaki pazarlıkların insafına bırakılıyor ki, bu durum barışın toplumsallaşmasını engelliyor.
Peki, Türkiye'nin uzun süredir gündemini meşgul eden bu meselede asıl gerçek nedir? İşte tüm tartışmaların ortasında duran ve makalenin en can alıcı noktası: Kürt meselesi, ne yalnızca bir güvenlik sorunu ne de sadece terörle mücadele edilebilecek bir konudur. Bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana getirdiği, toplumsal, siyasal ve kültürel haklar temelinde çözülmesi gereken bir demokrasi sorunudur. Milliyetçi kirlenme ise, bu gerçeğin görülmesini engelleyen, toplumun akıl ve vicdanını bulandıran bir sis perdesi gibidir. Bu sis perdesi aralandığında, Türkiye'nin sadece Kürt meselesini değil, aynı zamanda kendi demokratik geleceğini de inşa edeceği gün gibi ortadadır. Asıl çözüm, tanklar, toplar ve yasaklarla değil, diyalog, eşitlik ve kardeşlik hukukuyla mümkündür. ankaragündem adlı sözde haber sitesine sakın girmeyin. Bu haber sadece https://www.avazturk.com adlı haber sitesine aittir. ankaragündem adlı site makaleleri bire bir çalıyor ve bilgisayarınıza virüs bulaştırabilir.