Türkiye, siyasetin labirentlerinde dolaşırken ekonomik fırtınaların ortasında kalmış durumda. Bahar Feyzan'ın YouTube kanalındaki derinlemesine analizleriyle, perde arkasında dönen büyük oyunların izlerini süreceğimiz bu benzersiz haber makalesi, sizi şaşırtacak detaylarla dolu. Çok daha fazlası için okumaya devam edin.
Geçtiğimiz günlerde Türk siyaset ve basın dünyasının duayen isimlerinden Altan Öymen'in anma töreni, farklı siyasi görüşlerden birçok önemli ismi bir araya getirdi. Bahar Feyzan, törene dair gözlemlerini aktarırken, etkinliğin Kemal Kılıçdaroğlu gibi önemli figürleri bile "normalleştiren" bir havaya sahip olduğunu belirtiyor. Mecliste düzenlenen törene, MHP lideri Bahçeli'den Müsavat Dervişoğlu'na, Ali Babacan'dan Numan Kurtulmuş'a kadar siyasetin önde gelen isimleri katıldı. Törende yapılan konuşmalarda, Altan Öymen'in hem gazeteci hem de siyasetçi kimliğiyle ne denli saygın bir şahsiyet olduğu vurgulandı. Özgür Özel, Öymen'in cenazesine katılarak, yaşça büyük olmasına rağmen ona duyulan saygının siyasi rollerin önemini gösterdiğini ifade etti. Murat Karayalçın ise Öymen ile yaşadığı kişisel dostluğun, onun "başkanım" olmasının ötesinde bir değer taşıdığını dile getirdi. Feyzan, bu anmaların, geçmişte Yiğit Bulut gibi bazı figürler için benzer törenlerin düzenlenmemesiyle tezat oluşturduğunu da ekledi. Bu durum, kamuoyundaki bazı isimlere yönelik tepkilerin şiddetini de gözler önüne seriyor; öyle ki, Onur Çanakçı'nın Yiğit Bulut hakkındaki yorumlarına bile "inanılmaz tepkiler" gelmişti. Altan Öymen'in ise "çok mütevazı" kişiliğiyle genel olarak olumlu anıldığını vurguluyor Feyzan.
Godfather Sendromu ve Türkiye Siyasetinin Kaçınılmaz Yörüngesi
Bahar Feyzan, Türkiye siyasetinin ve gazeteciliğinin "Godfather 3" filmindeki meşhur repliğiyle şaşırtıcı bir benzerlik taşıdığını iddia ediyor: "Just when I thought I was out, they pull me back in" (Tam çıktığımı sandığımda beni tekrar içeri çektiler). Bu replik, suç dünyasından uzaklaşmaya çalışan Michael Corleone'nin çaresizliğini anlatırken, Feyzan'a göre Türkiye'de de siyaset ve gazetecilik dünyasından bir türlü uzaklaşamayan, sistem tarafından "role" geri çekilen isimlerin iç sesi. Örneğin, Fatih Altaylı yıllarca sistemin merkezinde gazetecilik yaptıktan sonra kendi yolunu çizdiğinde "tehdit sayılmış" ve sistem onu "başka türlü ödetmekle" intikam almakla kalmıştır. Benzer şekilde, Ekrem İmamoğlu "hizmet belediyeciliği" yapmak istediğinde sürekli siyasetin içine çekildi. Kemal Kılıçdaroğlu partiden ayrılsa bile o "rolü geri çağırmak isteyenler" butlan davalarıyla onu geri getiriyor. Hatta Meral Akşener "gittim bittim bıraktım" demesine rağmen İyi Parti'deki güç dengeleri onu hala "içeri çekmeye çalışıyor". Çünkü sistem kişileri değil, "rolleri yaşatıyor". Bu bağlamda, siyasi arenada yaşanan her gelişme, bu "kaçış ve çekiliş" döngüsünün bir parçası olarak değerlendirilebilir. Bu döngüye ve Türkiye siyasetindeki derin dinamiklere dair daha fazla analizi https://www.avazturk.com adresinde bulabilirsiniz.
Demir Parmaklıklar Ardında Bir Kalem: Fatih Altaylı'dan Mesajlar ve Özgürlüğün Bedeli
"Sadece ve sadece düşüncelerimi susturmak, sesimi kesmek için buraya atıldım". Bu sözler, gazeteci Fatih Altaylı'nın cezaevinde geçirdiği ilk ayını tamamlarken gönderdiği mektuptan. Bahar Feyzan, Altaylı'nın tutukluluğunun "adli tatile denk getirilmesinin" ve "iddianamenin özellikle denk getirildiğini" düşünerek, bunun "talimatla" gerçekleştiğine işaret ediyor. Altaylı, mektubunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sigarayla mücadele günü konuşmasında İsrail'i anmamasını eleştirirken, sohbeti bile "Prompter'dan okuduğunu" belirtti. Altaylı'nın "kanalının ne kadar ivme kazandığı" ve "başarısını katladığı" da vurgulanıyor; zira mektupları bile gazeteciliğin "dört duvara sığmayan" ne kadar önemli bir meslek olduğunu göstermiştir. Cem Yılmaz'ın Altaylı'nın programına konuk olması, ona yönelik "tavır" olarak önemli görüldü. Yılmaz da konuşmasında, "çok kötü bir dönemden geçtiğimizi" söyleyen "kendini doğrulayan kehanet" sendromuna dikkat çekerek, bu olumsuz söylemlerin durumu normalleştirdiğini belirtti.
Lübnanlaşma Senaryosu mu? Bahçeli'nin Teklifi ve ABD'nin "Birleşik Türkiye" Projesi
Siyaset gündemine bomba gibi düşen bir diğer konu, MHP lideri Bahçeli'nin "Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olsun, biri Kürt diğeri Alevi olsun" şeklindeki önerisi oldu. İsmail Saymaz tarafından aktarılan bu teklif, "kardeşliği pekiştirmek" amacı taşısa da, Bahar Feyzan bunu "rejim değişikliğini işaret eden" bir durum olarak değerlendiriyor. Müsavat Dervişoğlu, bu teklifin "Türkiye'yi Lübnanlaştırmak" ve "üniter devlet vasfını ortadan kaldırmak" anlamına geldiğini belirterek sert tepki gösterdi. Gazeteci Fatih Ergin ise bu öneriyi, "Sevr anlaşmasının 145. maddesinin 3. paragrafı" olarak tanımlayarak, "sevrin bir maddesini dahi okumayanların Türkiye'ye dayattığı" bir durum olarak yorumladı. Bu tartışmaların gölgesinde, ABD'nin Türkiye'ye yönelik uzun süreli bir "Birleşik Devletler" planı olduğu iddia ediliyor. Hafize Gaye Erkan'ın eski bir ABD yönetimi yetkilisiyle yaptığı toplantıda, bu yetkilinin "United States of Turkey is the only solution" (Türkiye Birleşik Devletleri tek çözüm) dediği aktarıldı. Bu, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrak'ın "güçlü ulus devletlerin İsrail için tehdit olduğu" yönündeki söylemleriyle de örtüşüyor; zira Barrak, İsrail'in Suriye'yi "parçalanmış ve bölünmüş görmeyi tercih edeceğini" belirtmişti. Bahar Feyzan, bu projelerin yeni olmadığını, "ekonominin zayıflamasıyla hastanın bağışıklığının düştüğü ve aşılanabileceği" ümidinin arttığını savunuyor.
Yargı Skandalı ve "Düşman Hukuku": Murat Çalık'ın Dramı ve Vicdanların Sessizliği
Türkiye'de hukukun işleyişindeki sorunlar, eski Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık'ın yaşadıklarıyla bir kez daha gözler önüne serildi. Lösemi gibi ciddi bir rahatsızlıkla mücadele eden Çalık'ın, sağlık durumunun kötüleşmesine rağmen ısrarla tahliye edilmemesi büyük tepki topladı. Bahar Feyzan, Silivri'den Buca'ya nakledilmesinin dahi bir skandal olduğunu belirtirken, asıl korkunç iddiayı açıkladı: "Adli Tıp, kendisine Eğitim Araştırma Hastanesinden gelen %45 blast oranını tahrif etmiş, %34 yapmış". Bu durum, Feyzan'a göre "taammüden birisini ölüme göndermek" anlamına geliyor. Özgür Özel de Çalık'ın annesini ve ablasını ziyaret ettikten sonra, bu durumu "Nazi Almanya'sında olur", "düşman hukuku" ve "Aktoroslar Çetesi'nin zulmü" olarak niteleyerek sert çıktı. AK Parti içerisinden Ergün Turan (Fatih Belediye Başkanı) ve Trabzon Belediye Başkanı'nın dahi Murat Çalık için "kişiye bağlı hukuki uygulama olmaz" ve "tutuksuz yargılanması gerektiğini düşünüyorum" diyerek vicdanlara seslenmesi, durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor.
Ekonominin Acı Faturası: Halkın Sırtına Yüklenen Vergi Yükü ve Tekstil Sektörünün Kaçışı
Türkiye ekonomisi, içinden çıkılmaz bir borç ve vergi sarmalına girmiş durumda. Bahar Feyzan'ın sunumuyla 2024 ve 2025 bütçe verileri, ülkenin mali yapısındaki alarm veren durumu net bir şekilde ortaya koyuyor. Faiz giderlerinin "en yüksek bütçeli bakanlık" gibi davrandığı, ülkenin adeta "faize çalıştığı" belirtiliyor. Toplam giderlerin 6.88 trilyon TL'ye ulaşırken, gelirlerin sadece 5.60 trilyon TL'de kalması, bütçe açığının 980.5 milyar TL'ye fırlaması şok edici.. En dikkat çekici detay ise "vergi gelirlerinde %53.8 artış" yaşanması. Yani devletin giderleri artarken, bu açığı kapatmanın yolu "halktan daha fazla vergi" almaktan geçiyor; hatta bu vergilerin çoğunun dolaylı vergiler olması, gelir adaletsizliğini derinleştiriyor.
Ekonomik zorluklar, özellikle sanayi sektörünü derinden etkiliyor. Türk tekstil sektörü, kurtuluşu başka ülkelerde arıyor. Oksijen Gazetesi'nden Elif Ergu'nun haberine göre, Türk şirketlerinin Mısır'daki yatırımları 3.5 milyar dolara ulaştı ve 100.000 kişiye istihdam sağlıyor. Türkiye Mısır İş Konseyi Başkanı Mustafa Denizer, bu göçün nedenlerini açıkça ortaya koyuyor: "Türkiye'de aylık işçi maliyeti 600 dolar, Mısır'da 250 dolar. Elektrik bizde 12 cent, Mısır'da 3 cent. Doğalgaz daha ucuz.". Üstelik Mısır'ın Amerika dahil birçok ülkeye gümrüksüz ihracat yapabilme avantajı da cabası. Sadece yılın ilk yarısında 300 tekstil şirketinin konkordato ilan etmesi, sektördeki felaketin boyutlarını gözler önüne seriyor.
Kaderimizi Belirleyecek Büyük Sır: Doların Şahlanışı ve Türkiye'nin Zorlu Dönemeçleri
Tüm bu siyasi çekişmeler, yargı skandalları ve ekonomik veriler, Türkiye'nin ciddi bir yol ayrımında olduğunu gösteriyor. Bahar Feyzan, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in "eski Türkiye bitti, uyanın" şeklindeki sığ açıklamalarına değinerek, Cumhuriyetin aslında "yetenekli kişilerin sisteme dahil olmasına müsaade ettiğini" ancak AK Parti döneminde "elitler ve onların yakınları şeklinde" bir ayrımcılığın ortaya çıktığını vurguladı. Türk Hava Yolları gibi yerlere bile artık belli yerlerden alımlar yapıldığını iddia etti. Tüm bu yaşananlar, doların neden kontrol edilemez bir şekilde yükseldiğini ve "zıplamak zorunda olduğunu" gösteren işaretler sunuyor.
Asıl mesele, tüm bu unsurların bir araya gelerek Türkiye'yi nereye sürüklediğidir. Ekonomi o kadar kötü durumda ki, yargı süreçleri bile siyasallaşmış, dış güçlerin "birleşik Türkiye" gibi projeleri masada beklerken, içerideki siyasi hamleler adeta bir "Temel fıkrası"nı andırıyor. Uygulanmayacak bir anayasa yapmanın veya sadece söylemde kalmanın bir anlamı olmadığını belirten Feyzan, ülkenin "daha da kötüye" gitme beklentisinin bir "kendini doğrulayan kehanet" haline geldiğini belirtiyor. Bu durum, Türkiye'nin sadece ekonomik bir krizle değil, aynı zamanda sistemsel bir çöküş ve kimlik kriziyle karşı karşıya olduğu gerçeğini perçinliyor. Doların "can yakacağı" uyarısı, sadece bir ekonomik tahminin ötesinde, tüm bu birikmiş sorunların kaçınılmaz bir sonucu olarak kapımızda bekleyen büyük dönüşümün habercisi olabilir. Geleceğin ne getireceği, tüm bu güçlerin karşılıklı etkileşimiyle belirlenecek ve Türkiye'nin kaderi, tam da bu noktada, hem içerideki dinamiklerin hem de dışarıdaki gizli projelerin birleşimiyle şekillenecek. Bu ve benzeri çarpıcı haberler için mutlaka https://www.avazturk.com adresini takip etmeye devam edin.