Türkiye'nin Kaderini Değiştirecek O AN Yaklaşıyor!

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yankılanan yürek burkan çığlıklar, ülkenin geleceğini kökten değiştirecek tarihi adımların müjdecisi olabilir mi? Annelerin feryadı, geçmişin derin yaralarını sarıp yeni bir başlangıca işaret ediyor. Gerçekler ortaya...

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde gerçekleşen kritik bir toplantı, ülkenin en derin yaralarına parmak basarken, geleceğe dair umutları da yeşertti. "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu"nun beşinci buluşması, acıları dize getirme ve yeni bir başlangıç yapma arayışıyla tarihi anlara sahne oldu. Bu özel oturumda, on yıllardır süren acıların sesi olan Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri, Türkiye'nin dört bir yanından gelen sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle birlikte söz alarak, yürekleri dağlayan hikayelerini ve çözüm önerilerini dile getirdi.

Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'un "geçmişi karıştırmak değil, bir daha yaşamamak üzere yolumuza esenlik, kardeşlik ve demokrasi içinde yürümektir" sözleriyle başlayan bu oturum, süreci zehirlemek isteyenlere karşı da net bir duruş sergileneceğinin altını çizdi. Ancak asıl vurgu, konuşan her ağızdan yükselen ortak feryattaydı: Adalet, hakikat ve kalıcı bir barış.

Cumartesi Anneleri'nden İkbal Eren Yarıcı, 1980'de gözaltında kaybedilen ağabeyi Hayrettin Eren'in akıbetini sormak için verdiği kırk yıllık mücadeleyi komisyon üyeleriyle paylaştı. Gözaltında kaybetmelerin yarattığı "psikolojik işkencenin" altını çizen Yarıcı, ağabeyinin yargılanma, yaşam ve mezar hakkının elinden alındığını vurguladı. Mehmet Ağar ve Şükrü Balcı gibi isimlerin sorumluluklarını hatırlatarak faillerin yargılanmasını talep etti. Kendi gibi kayıp yakınlarının da içinde yer alacağı bir hakikat komisyonu kurulması gerektiği önerisi, salonda yankı buldu.

Bir diğer Cumartesi Annesi, Maside Ocak, 1995 yılında annesinin doğum günü için balık ve pasta alacağını söyleyip eve bir daha geri dönemeyen ağabeyi Hasan Ocak'ın hikayesini anlattı. Ağabeyinin gözaltına alındığının tüm resmi merciler tarafından inkar edildiğini, 58 gün sonra ise işkence izleriyle cansız bedenine ulaşıldığını aktaran Ocak, bedeninin kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü ve tüm izlerinin silinmek istendiğini söyledi. Galatasaray Meydanı'ndaki barışçıl eylemlerine yönelik polis şiddetini ve meydanın yasaklanmasını dile getirdi. Kayıp annelerinin nesiller boyu süren adalet arayışının, son kayıp bulunana dek devam edeceğini annesi Emine Ocak'ın sözleriyle haykırdı: "Onlar hesap vermemek için hepimizin ölmesini bekliyor ama hesap vermekten kurtulamayacaklar." Cemil Kırbayır örneği üzerinden "cezasızlık kültürünün insanlığa karşı suçların faillerini ödüllendirmek" olduğunu dile getirerek, Hakikat Komisyonu çağrısını yineledi.

Fehmi Tosun'un kızı Besna Tosun'un sözleri ise salondaki herkesi derinden etkiledi. 1995'te 11 yaşındayken, babasının evlerinin önünden bir beyaz Toros'a zorla bindirilişine tanık olan Tosun, o anı ve babasının "imdat beni götürüp öldürecekler" çığlığını gözyaşları içinde anlattı. Babasının kaybedilmesinden önceki aile acılarına da değinen Tosun, 9 yaşında dedesinin namaz kılarken katledilişine tanık olduğunu belirtti. Annesinin babasını ararken yaşadığı çileleri, defalarca yerlerde sürüklenip gözaltına alınmasını, hatta saçları sürüklenmesin diye saçlarını kazıtmasını anlattı. "Zorla kaybedilmek, ölümle yaşam arasındaki çizginin silinmesi demek" diyen Tosun, kayıpların akıbetinin açıklanması, cezasızlığın son bulması ve adil onarım mekanizmalarının hayata geçirilmesi çağrısını yaparak Cumartesi Anneleri'nin taleplerini özetledi.

Barış Anneleri'nden Nezahat Teke, Kürtçe konuşma isteği kabul edilmeyince Türkçe devam etmek zorunda kalsa da, "Türk ve Kürt anneleri fark etmez, anne annedir" diyerek tüm annelerin acısının bir olduğunu vurguladı. Kendi kızının Öcalan'a uygulanan tecride karşı kendini yakışının 25 yıl sonra bile buram buram burnunda tütüğünü anlatırken, "Benim kızım gelmeyecek ama başka analar ağlamasın diye uğraşıyorum" sözleriyle salonu hüzne boğdu. Polis ve asker annelerinin acılarını da kendi acısı olarak gördüğünü belirten Teke, "Gencecik çocuklarımızı değil de silahları toprağa gömelim" feryadıyla herkesi bir kez daha düşündürdü. "Savaş dediğim için bir yıl ev hapsi aldım. İnsanlar ölüyorsa var demek ki bir şey" diyerek yaşadığı haksızlığı dile getirdi. Kurtulmuş'a seslenerek, uçak seslerinin durması ve insanların ölmemesi çağrısında bulundu. Özellikle çocuklarının kemiklerini kargoyla alan annelerin hala barış demesini "o annenin elini öper alnıma koyarım" sözleriyle takdir etti ve komisyonun Abdullah Öcalan'ı dinlemesi gerektiğini vurguladı.

Barış Annesi Türkiye Bozkurt, "Siz savaşı kabul etmiyorsunuz ama her gün cenaze geliyor. Ya asker geliyor ya gerilla geliyor" diyerek gerçeğe dikkat çekti. Geçmiş süreçlerde barış için adım atanların cezaevine atıldığını hatırlatarak, "45 bin insan öldürülmüş ama biz bir hesap istemiyoruz. Biz barış olsun diyoruz" dedi. Abdullah Öcalan'ın "gerçek muhatap" olduğunu ve Kürt halkının ona güvendiğini belirten Bozkurt, hasta tutsaklar ve 30 yılı dolduran mahpuslar için yasal güvenceler talep etti.

Son olarak söz alan Barış Annesi Rabia Kıran, halkın "Barış nerede, bir adım bile atılmadı" diye sorduğunu aktarırken, "Bundan sonra inşallah adım atılacak, silahlar yerine güller, çiçekler olacak" umudunu dile getirdi. "Türk-Kürt kimse çocuklarını ölüm için büyütmedi" diyen Kıran, anadilde eğitimin ve kültürel hakların anayasaya girmesi çağrısında bulundu. Asker ve polis annelerine de seslenen Kıran, "Biz el ele verseydik vatan da sağ olurdu bizim çocuklarımız da sağ olurdu" sözleriyle ortak birliğin önemini vurguladı. Silah bırakan örgüt üyelerinin cezaevine atılması yerine siyaset yapmalarına izin verilmesi gerektiğini savundu. "Barış sudan ekmekten daha önemli. Her şeyden daha önemli. Bir canımız var, barışa feda olsun" diyerek tüm dünyanın Türkiye'nin birleşmesiyle ayaklarına geleceğini söyledi.

İnsan Hakları Derneği (İHD), MAZLUMDER, Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı ve İHH temsilcileri de komisyona önemli öneriler sundu. İHD Eşbaşkanı Hüseyin Küçükbalaban, komisyonun yasal düzenlemesinin eksikliğini ve altı aylık çalışma süresinin yetersizliğini dile getirdi. Öcalan ile görüşülmesinin "yeni militanların cesaretlenmesi" açısından önemli olduğunu belirtti. İHD ayrıca PKK militanlarının silahsızlanması için yasal düzenlemeler, Şeyh Said, Seyit Rıza ve Said-i Nursi'nin mezar yerlerinin açıklanması, anadil hakkının güvence altına alınması, kayyum atamalarına son verilmesi, Terörle Mücadele Kanunu'nun kaldırılması, cezasızlık kültürüyle mücadele ve ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamaların kaldırılması gibi bir dizi kapsamlı öneriyi sundu.

MAZLUMDER Başkanı Kaya Kartal, kimlik inkarının izlerinin devam ettiğini ve kayyum uygulamalarına son verilmesi gerektiğini vurguladı. Silah bırakan örgüt elemanlarının ve yurt dışındaki cezaevlerinde bulunan örgüt üyelerinin durumunun yasal bir çerçeveye kavuşturulması gerektiğinin altını çizdi. Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı Genel Başkanı Mahsun Batı ise, faili meçhul cinayetlerde devletin sorumluluk üstlenmediğini, kendi kurucuları Tahir Elçi'nin dosyasının da "klasik bir cezasızlık örneği" olarak kaldığını dile getirdi. İHH yöneticisi Barış Oktay ise silahsızlanma sürecinin uzatılmaması ve toplumsal katılımın önemini vurguladı.

Bu tarihi oturumun sonunda, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş ve MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, annelere komisyona sundukları değerli katkı için teşekkür etti. Ancak annelerin dile getirdiği gerçekler, dile getirilen acıların derinliği ve beklentilerin büyüklüğü, bu teşekkürün ötesinde somut adımların atılması gerekliliğini ortaya koydu. Zira Rabia Kıran'ın son sözleri, tüm Türkiye'nin ve belki de dünyanın kulaklarına kazınacak nitelikteydi: "Bu devlet bu halkın karşısına çıksın ‘özür diliyoruz’ desin. Kimse özürle küçük düşmez. Özür dilemek büyütür. Bir devlet bir halkın önünde özür dilese en büyük devlet odur." Ve Kürtçe "Barış barış barış!" haykırışıyla sona eren bu oturum, Türkiye'nin kaderini belirleyecek asıl yol ayrımının, siyasi söylemlerin çok ötesinde, bu topraklarda yaşayan her bir bireyin gönlünde yeşerecek o büyük barış umudunda yattığını gösterdi.

Gündem Haberleri