İstanbul Milletvekili Ersin Beyaz, kentsel dönüşüm konusunda Türkiye'nin acil bir durumu olduğunu belirtiyor. Beyaz, Türkiye'nin 1950'lerden itibaren kırsaldan kente göç sürecine girmesiyle birlikte çarpık kentleşmeye maruz kaldığını, bu durumun çeşitli sorunları beraberinde getirdiğini vurguluyor. Hukuki, mimari ve fiziksel standartlara uygun olmayan yerleşim yerlerinin oluşması, bu yerleşim yerlerinin altyapıdan mahrum kalması ve şehir estetiğinin bozulması gibi.
Türkiye'nin Deprem Gerçeği ve Kentsel Dönüşüm
İstanbul Milletvekili Beyaz, ülkemizin coğrafi konumu gereği doğrudan fay hattı üzerinde bulunan 18 kent merkezi, 80 ilçe ve 500 köy olduğunu hatırlatarak, bu durumun kentsel dönüşümü daha da kritik hale getirdiğini ifade ediyor. Beyaz, AK PARTİ iktidarlarının son yirmi yılda yeterli kentsel dönüşümü gerçekleştirmediğini, bunun yerine riskli alanlara imar izni verildiğini belirtiyor.
"Büyük Olsun, Bizim Olsun" Yaklaşımı ve Olası Felaketler
Beyaz, bu durumun neticesinde olası felaketlerin boyutlarının daha da artabileceğini, iktidarın "Büyük olsun, bizim olsun." anlayışıyla kâr maksimizasyonu arasında bir bağ oluşturduğunu söylüyor. Bu yaklaşımın, iktidarın savunduğu Türk-İslam kültürüyle bağdaşmadığını ve insan canını bir meta haline getirdiğini belirtiyor.
''Üzerinde konuşacağımız kanun hiç şüphesiz Türkiye’nin en büyük gereksinimlerinden birini düzenliyor. Peki, kentsel dönüşümden ne anlıyoruz? Aslında bu soruyu ülkemizin kısa tarihine bakarak cevap aramak en mantıklısı olacaktır. Ülkemiz kırsaldan kente göçü sürecini 1950’li yıllarda yaşamaya başlamıştır, hızla artan nüfus büyükşehirlerde bir dizi sorunu da beraberinde getirmiştir; bunların başında da çarpık kentleşme gelmektedir.
Kırdan kente göçün başlattığı bu plansız ve kontrolsüz kentleşme süreci başta gecekondulaşmayla birlikte hukuki, mimari ve fiziksel standartlara uygun olmayan yerleşim yerlerinin oluşmasına da sebep olmuştur. Ayrıca, bu yerleşim yerleri, altyapı başta olmak üzere pek çok hizmetten mahrum kalmış, şehir estetiği bozulmuş ve zaman içerisinde bu bölgeler rant alanı ve oy deposu görülerek birtakım imtiyazlarla insanların canı hiçe sayılarak kentleşmeye açılmıştır.
Bu durum şehrin kapasitesine külfet getirmiş ve şehirde yaşayanların da şehre göçenlerin de bir memnuniyetsizlik içerisinde toplumsal hayatı paylaşmalarına sebep olmuştur. Daha önce bu kürsüden dile getirdiğim benzer bir konuyu içinde barındıran araştırma önergemde belirttiğim üzere ülkemizde 18 kent merkezimiz, 80’den fazla ilçe ve 500 köyümüz doğrudan fay hattı üzerinde bulunuyor.
AK PARTİ iktidarları döneminde yani son yirmi yılda yeterli kentsel dönüşümün yapılmadığı, bunun yerine kıyılarımızın doldurulduğu, acil tahliye ve sel riski taşıyan alanlara, tarım arazilerine hatta ormanlık alanlara bile imar izni verildiği de göz önünde bulundurulursa olası felaketlerin büyüklüğünü daha iyi anlayabiliriz.
Bu felaketlerin neticesi iktidar grubunun “Büyük olsun, bizim olsun.” diyerek kurmaya niyetlendiği beton miğferli medeniyetinin kâr maksimizasyonuyla buluşması daha vahim bir hâle yol açacaktır. İnsan canının bir meta hâline geldiği, neoliberal ekonominin bir tezahülü sayılabilecek bu yaklaşım iktidar grubunun lafa gelince son zamanlarda savunuculuğunu kimseye bırakmadığı Türk-İslam kültürüyle bağdaşmamaktadır.'' dedi.