Değerli okuyucularımız, Türkiye'nin son dönemdeki en kritik olaylarından biri olan 15 Temmuz darbe girişiminin perde arkası, uzun süredir gizlenen gerçekleriyle bu makalede tüm çıplaklığıyla ortaya seriliyor. Gazeteci Merdan Yanardağ'ın çarpıcı açıklamalarıyla derinleşen bu analiz, sizi şaşırtacak ve hafızalarınızdaki birçok soru işaretini giderecek. Tarihin tozlu sayfalarından günümüze uzanan bu çarpıcı haber, tahminlerinizin ötesinde detaylar içeriyor ve okumaya devam ettikçe aydınlanacaksınız.
Merdan Yanardağ, 15 Temmuz darbe girişiminin temel sorumlusunun net bir şekilde AKP iktidarı olduğunu ifade ediyor. Yanardağ'a göre, bu girişimi gerçekleştiren "Fethullahçı çete", bir İslamcı tarikat, bir cemaat ve siyasal İslamcı bir örgütlenme olarak tanımlanıyor. Yanardağ, AKP iktidarının 11 yıl boyunca bu yapıyla "gizli ortak" olduğunu, emniyetin, adliyenin ve hatta Milli Eğitim dahil devletin birçok kurumunun bu tarikata teslim edildiğini belirtiyor. Yanardağ, "Aynı menzile ayrı yollardan gidiyoruz" denilen örgütün bu olduğunu vurgulayarak, bir hafta önce cuma namazına beraber gidenlerin birbirlerine karşı darbe yapmasının oluşturulmak istenen "Kemalistler darbe yaptı" algısını çürüttüğünü ekliyor. Yanardağ, AKP'nin bu durum için "Rabbim affetsin, yanıltıldık, aldatıldık" dediğini hatırlatıyor.
Merdan Yanardağ, 15 Temmuz darbe girişiminde kaybedilen canların gerçek sayısının hala bilinmediğine dikkat çekiyor. Yanardağ'ın ifadelerine göre, "hainler mezarlığı" kurulmaya çalışıldığına göre yüzlerce başka ölü olduğu düşünülüyor ancak ölen asker sayısının bile net olarak bilinmediği belirtiliyor. Ayrıca, ölen askerlerin darbeci olup olmadığının da bilinmediği, hatta bir kısmının katledilmiş olabileceği ve bu konuda yeterli araştırma ve soruşturma yapılmadığı iddia ediliyor. Yanardağ, üniformalı görülen herkese ateş edildiğini ve bunun suç olduğunu, ancak bu suçların affedildiğini belirtiyor. Yanardağ, 15 Temmuz'un tamamen İslamcı bir darbe olduğunu ve "Kemalistler darbecidir" efsanesini yıktığını kesin bir dille ifade ediyor. Bu konuda daha fazla detaya ulaşmak ve farklı perspektifleri değerlendirmek için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
Peki, Türkiye tarihinde gerçekleşen diğer darbeler gerçekten Kemalist miydi? Merdan Yanardağ'a göre, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinin de Kemalist olmadığını, aksine Amerikancı ve gericilikle işbirliği içinde olduklarını dile getiriyor. Yanardağ, 12 Mart 1971 darbesinin lider kadrosundan Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın, "Biz bu devleti normal okullardan çıkan o cumhuriyetçi gençlere değil, imam hatiplerden yetişen imanlı gençlere teslim ederiz" dediğini hatırlatarak, bu darbede ordudaki Kemalist subayların tasfiye edildiğini belirtiyor. O dönemde siyasal İslam'ın henüz büyük bir güç olmaması nedeniyle güçlü bir sol muhalefetin bu darbeye direndiğini, Mahir Çayanların Kızıldere'de, Deniz Gezmişlerin ve Dev-Genç'in direnişinin, Türkiye İşçi Partisi ve DİSK'in darbeye karşı duruşunun önemini vurguluyor.
Yanardağ, 12 Eylül darbesinin ise yükselen sol dalgayı bastırmak amacıyla yapıldığını ifade ediyor. Bu darbenin din derslerini zorunlu hale getirdiğini ve Fethullah Gülen Cemaati ile anlaştığını belirtiyor. Yanardağ, Fethullah Gülen'in o dönemde Kenan Evren için "Sadece anayasanın bu değişikliği onu cennetlik yapmaya yeter" dediğini ve Sızıntı dergisinde "Askere Selam" başlıklı, devleti kurtaran askere selam durulmasını isteyen bir yazı yazdığını dile getiriyor. Tüm bu darbelerin ortak amacının, 1961'in özgürlükçü anayasasını ortadan kaldırmak olduğunu vurguluyor.
Türkiye tarihindeki ilk darbenin de İslamcılar tarafından yapıldığını belirten Yanardağ, bunun 31 Mart 1909 Olayı olduğunu kaydediyor. 1908 Hürriyet Devrimi'ni bastırmak amacıyla gerçekleştirilen bu darbenin, Abdülhamit'in Yıldız Sarayı'ndan desteklediği, Taksim'deki Topçu Kışlası'ndaki okuma yazma bilmeyen "alaylı" paşalar ve Volkan gazetesinin etrafındaki şeriatçılar tarafından yapıldığını anlatıyor. Yanardağ, darbecilerin İstanbul'a el koyduğunu, medreseleri değil, "gavur mektepleri" dedikleri liseleri ve üniversiteler dahil tüm okulları kapattığını, Meclis-i Mebusan'ı dağıttığını ve Adalet Bakanı'nı linç ederek öldürdüğünü aktarıyor. Bu darbenin, Selanik'ten gelen Mahmut Şevket Paşa komutasındaki Harekat Ordusu tarafından bastırıldığını ve bu ordunun kurmay heyetinde Mustafa Kemal, İsmet Bey, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir gibi cumhuriyeti kuracak kadroların yer aldığını belirtiyor. Yanardağ, bu ilk darbenin İslamcılar tarafından yapıldığını ve cumhuriyetçiler, ilericiler, hürriyetçiler, İttihatçılar ve Jön Türkler tarafından bastırıldığını vurguluyor.
Peki, son darbe, yani 15 Temmuz, kimler tarafından bastırıldı? Merdan Yanardağ, herkesin sokağa çıkan kalabalıkların darbeyi bastırdığını düşündüğünü ancak bunun böyle olmadığını iddia ediyor. Yanardağ'a göre, Türkiye çapında en fazla 152 bin kişinin sokağa çıktığını ve gördüğümüz kalabalıkların darbenin bastırıldığının ortaya çıkmasından sonra, saat 12'den sonra kutlama amacıyla sokağa çıkanlar olduğunu belirtiyor. Yanardağ, asıl darbeyi bastıranların cumhuriyetçi ve Atatürkçü subaylar olduğunu, özellikle de Ergenekon ve Balyoz davalarından yargılanmış subayların kritik rol oynadığını vurguluyor. Yanardağ, Trakya'daki zırhlı birliklerin Çatalca'da durdurulup geri çevrilmesini sağlayanların yurtsever, Kemalist, Atatürkçü subaylar olduğunu belirtiyor.
Yanardağ, Jandarma Genel Komutanlığı'nı alanın, Balyoz davasından 3 yıl yatan bir Tuğgeneral olduğunu, İstanbul'daki Maltepe Zırhlı Tugayı'nı darbecilerden geri alıp darbeci generali etkisizleştirenlerin ise Balyoz davasından yıllarca hapis yatan iki albay olduğunu "Darbe İçinde Darbe" adlı kitabında anlattığını dile getiriyor. Yanardağ, bu albaylardan birinin şehit olduğunu, diğerinin ise önce general yapılıp sonra emekli edildiğini belirtiyor. Yanardağ, polisin rolünün önemli olduğunu ancak Polis Özel Harekat Merkezi'nin Gölbaşı'nda vurulmasıyla 54 polisin şehit olduğunu hatırlatarak, Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda çatışanların ve zırhlı birlikleri durduranların kilit rol oynadığını ifade ediyor. Özellikle İstanbul 1. Ordu Komutanı'nın açık ve net tavrının darbenin başarıya ulaşmasını engellediğini, aksi takdirde darbenin neredeyse başarılı olacağını ekliyor.
Yanardağ, 15 Temmuz'u bir "darbe içinde darbe" olarak nitelendiriyor. Yanardağ, bu darbeciler başarılı olsalardı ne yapacak idiyse, AKP iktidarının 20 Temmuz'dan itibaren bunları yaptığını iddia ediyor. Yanardağ, darbe girişiminin bir fırsata çevrilerek Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edildiğini, cumhuriyetin imha edildiğini, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, üniversitelerin ve diğer kurumların dağıtıldığını belirtiyor. Yanardağ, 2017'deki anayasa referandumunun OHAL koşullarında yapıldığını ve mevcut anayasanın "ucube" ve "faşizan" olduğunu, hatta 12 Eylül anayasasından bile daha antidemokratik ve baskıcı olduğunu ifade ediyor. Yanardağ, bu anayasanın aslında 15-20 Temmuz anayasası olduğunu ve 12 Eylül anayasasıyla bir ilgisi kalmadığını, mühürsüz oyların geçerli sayılması gibi yasa dışı bir biçimde referandumun kazanıldığını dile getiriyor.
Yanardağ, 15 Temmuz ile 20 Temmuz arasındaki "diyalektiği" veya "mekaniği" görmenin önemini vurgulayarak, bir süreklilik ve birbirini destekleyen bir sürecin işlediğini belirtiyor. Yanardağ'a göre, darbenin bastırılmasının sağladığı meşruiyet ve prestij, cumhuriyeti imha etmek için kullanıldı. Yanardağ, Yeni Kapı'ya gidilmemesi ve referandum sonuçlarının kabul edilmemesi gerektiğini, aksine AKP'ye "darbenin suçlusu sizsiniz" denilmesi gerektiğini savunuyor. Yanardağ, 15 Temmuz darbesine geçit verilmediği gibi, 20 Temmuz darbe girişimine de geçit verilmemesi gerektiğini sözlerine ekliyor.
Merdan Yanardağ, Tele1'in özel muhabiri Ersin Eroğlu'nun "Teymenler Kitabı"nı da öneriyor. Yanardağ, bu kitabın Tuzla'da ve Harp Okulları mezuniyet törenleri sonrası meydana gelen olayları mercek altına alarak Kemalist subayların ordudan nasıl tasfiye edilmeye devam ettiğini tüm ayrıntılarıyla anlattığını belirtiyor. Kitabın "Yeni TSK'nın Şifreleri" alt başlığının, tarikatçıların önünün açıldığı ancak Kemalist cumhuriyetçi subayların tasfiye edildiği sürecin mekaniğini gösterdiğini vurguluyor. Son olarak, İçişleri Bakanlığı'nın 15 Temmuz genelgesine değinen Yanardağ, bu genelgede sadece Türk bayrağı asılmasının istendiğini, dolaylı olarak Atatürk görselinin olmaması gerektiği gibi bir talepte bulunulduğunu, bu durumun da bir "uyanıklık" içerdiğini dile getiriyor.
Bu şok edici açıklamalar ve tarihin derinliklerinden gelen bağlantılar, 15 Temmuz darbe girişiminin basit bir olaydan çok öte, Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini sarsan ve geleceğini şekillendiren daha büyük bir planın parçası olduğunu gözler önüne seriyor. Yanardağ'ın vurguladığı gibi, ülkenin en kritik kurumlarının el değiştirmesi, tarihin tekerrür etme biçimi ve Kemalistlerin sürekli hedef alınması, önümüzdeki günlerde çok daha büyük tartışmaları beraberinde getirecek gibi duruyor. Bu derinlemesine analiz, sizlere sadece bir haber sunmakla kalmıyor, aynı zamanda Türkiye'nin yakın tarihi üzerine yeniden düşünmenizi sağlayacak kilit bilgileri de sunuyor.