Bu özel haber makalesi, Ankara siyasetinin derinliklerinde konuşulan fısıltıları ve geleceğe dair çarpıcı öngörüleri gözler önüne seriyor. Kabine değişikliği iddialarından, "Terörsüz Türkiye" söylemlerinin ardındaki gerçek planlara kadar, Türkiye'nin son yıllardaki siyasi dönüşümünün gizli mimarları mercek altına alınıyor. Bu makale, sizi siyasetin karmaşık labirentlerinde şaşırtıcı bir yolculuğa çıkaracak ve okumaya devam ettikçe çok daha fazlasını keşfedeceksiniz.
Zanka TV'deki yorumcuların aktardığı kulis bilgilerine göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bakanlara bir akşam yemeği planladığı ve gazeteci Osman Diyadin'in "Yeni kabineyi bekleyebiliriz" yorumunu yaptığı belirtiliyor. Sosyal medyada ise eski Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak'ın geri döneceği iddiaları dolaşımda; bu durum, Albayrak gibi daha önce bakanlık yapmış başka isimlerin de göreve gelme ihtimalini gündeme getiriyor. Tüm bunlar, Erdoğan'ın radikal bir değişikliğe gideceği iddialarını güçlendiriyor. Kaynaklardaki yorumculara göre, eğer Türkiye'de "Terörsüz Türkiye" diye bir süreç başlatılmışsa, bu paradigmaya uygun yeni bir bakanlar kurulu oluşturulması şaşırtıcı olmayacaktır. Hatta Efkan Ala'nın İçişleri Bakanı olması durumunda kimsenin şaşırmaması gerektiği vurgulanıyor, zira Ala'nın geçmişte de bu süreci yürüten isimlerden biri olduğu belirtiliyor. Bu süreç başarıya ulaşmak isteniyorsa, Batı ve Erdoğan açısından ittifaka uygun adımlar atılması gerektiği; Metin Metiner'in de ifade ettiği gibi, artık PKK'ya "terörist" denilemeyeceği, bu nedenle muhalefete de "terörist" veya "işbirlikçi" denilemeyeceği dile getiriliyor. Ayrıca, yeni anayasa yapmak isteniyorsa, muhalefeti masaya getirmek için tavizler verilmesi gerekeceği; Eylül'e kadar kabine, HSK ve savcı değişiklikleri dahil olmak üzere çok önemli gelişmelerin yaşanabileceği belirtiliyor. Ekrem İmamoğlu'nun Silivri'den parlamenter sisteme gönderme yapmasının bile bir rastlantı olmadığı iddia ediliyor.
Peki, tüm bu süreçler, kimler tarafından ve nasıl organize ediliyor? Kaynaklardaki yorumculara göre, bir ülkede dini etkisini küçültmek ve gelecekte radikal cihatçı hareketlerin büyümesini engellemek istiyorsanız, İslami bir hareketi iktidara getirirsiniz. Terör meselesini ve Abdullah Öcalan meselesini "Terörsüz Türkiye" diyerek yeni bir süreç başlatmak istiyorsanız, bunu ancak milliyetçi bir siyasi partinin lideriyle yapabilirsiniz. Daha da ilginci, parlamenter sisteme geçişin yani mevcut sistemden geri dönüşün ise ancak CHP ile yaptırılabileceği iddia ediliyor.. Zanka TV'deki yorumcular, 2019 yerel seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu'nun Ekrem İmamoğlu'nun seçilmesi için aday yapılmadığını, aksine Binali Yıldırım'ın kazanması için aday yapıldığını iddia ediyorlar. Hatta 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde Kılıçdaroğlu aday olmasaydı Mansur Yavaş ya da Ekrem İmamoğlu olsaydı Erdoğan'ın seçimi kaybedeceği, ancak Erdoğan'ın iktidarda kalması için Kılıçdaroğlu'nun ya da ona benzer bir figürün aday olması gerektiği öne sürülüyor. Kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Kemal Kılıçdaroğlu ya da CHP iktidarı olsaydı "terörsüz Türkiye" veya İmralı görüşmeleri başlatılamazdı; sokaklarda İslamcı ve milliyetçi dalga CHP binalarını yakardı. Bu bağlamda, Erdoğan ve Bahçeli'nin iktidardayken ittifak içinde ettikleri sözlerin altılı masa iktidar olsaydı edilemeyeceği belirtiliyor. Daha fazla haber ve analiz için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
Bir ülkeyi dizayn etmek istiyorsanız, önce muhalefeti dizayn etmeniz gerektiği vurgulanıyor. Kaynaklardaki yorumculara göre, Kemal Kılıçdaroğlu'nun rolünün CHP'yi zayıflatmak ve parçalatmak olduğu iddia ediliyor. Ortadoğu yeniden dizayn edilirken, Barack Obama gibi isimler ve yeni Trump tarafından organize edilirken, onlara uygun iktidarların gerektiği söyleniyor. Bu iddialar, Türkiye'deki siyasi dengelerin dış güçler tarafından şekillendirildiği algısını güçlendiriyor. Kaynaklarda yer alan bilgilere göre, AK Parti ve MHP iktidarda olmasaydı yeni çözüm sürecinin başlamayacağı, hatta Kemal Kılıçdaroğlu için sahte videolar yapıldığı, Süleyman Soylu'nun "İstanbul'da PKK'lılar belediyede çalışıyorlar, Ekrem İmamoğlu belediyeyi işe aldı" dediği hatırlatılıyor. Yolsuzluk operasyonları başlamadan önce, Ekrem İmamoğlu ve CHP'nin KCK ile yerel seçimlerde ittifak yaparak şehirlerde Kürtleri meclise doldurduğu propagandasının yapıldığı; Ahmet Özer, Şişli Belediye Başkanı ve Ekrem İmamoğlu'nun genel sekreteri Mahir Polat'ın kent uzlaşısı üzerinden tutuklanmadığı/gözaltına alınmadığı da belirtiliyor. Kaynaklardaki yorumculara göre, eğer "Terörsüz Türkiye" veya yeni çözüm süreci başlatılmamış olsaydı, bugün CHP'li belediyelere bir yolsuzluk operasyonu çekilmeyecek; aksine, KCK ile ittifak yaptıkları ve Kandil'e para gönderdikleri iddia edilerek gömüleceklerdi. Bu durumda, CHP'li belediyelerin en az %80'ine kayyum atanacağı öne sürülüyor.
İşte Perde Arkasındaki Büyük Sır: Tüm bu gelişmelerin asıl amacı ve en şok edici iddiası ise, yeni paradigmanın Erdoğan'ın bir kez daha iktidarda kalabilmesi için hazırlandığıdır.. Kaynaklardaki yorumculara göre, Batı (İngiltere ve ABD) Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının/belediye başkanları üzerindeki operasyonlara sessiz kalıyor çünkü Erdoğan'ın önü açılıyor. Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanabilecek iki adam olduğu iddia edilirken, birinin cezaevine atılarak (İmamoğlu), diğerinin (Yavaş) ise pasifleştirilerek ve kaygılandırılarak devre dışı bırakıldığı öne sürülüyor. Yeni paradigmada Erdoğan'a ihtiyaç olduğu, bu yeni paradigmanın 100 yıl önceki planları çöpe atarak Ortadoğu'da yeni planlar yapılmasını hedeflediği belirtiliyor. Bu planın içinde, ümmet kardeşliği ve Osmanlı millet sistemi gibi kavramlardan söz etmenin de yer aldığı ifade ediliyor. Ancak en sarsıcı iddia, Türkiye'deki Kürt meselesinin ve PKK'nın ortaya çıkışının bizzat devlet kontrollü olduğudur.. Kaynaklardaki yorumculara göre, 70'li yıllarda PKK'nın Kürt solunun tasfiyesi için ortaya çıkarıldığı ve 80'li yıllarda köylerin yakılmasının, Kürtlerin büyük şehirlere akın etmesini sağlamak için olduğu belirtiliyor. Ve nihayetinde, bugün Kürt sorununu devlet ve büyük ülkelerin tek bir adamla, yani 26 yıldır İmralı cezaevinde olan Abdullah Öcalan'la konuştuğu; onun bir karar aldığı ve herkesin uyduğu iddia ediliyor. İdam cezasının Türkiye'ye verilmemesinin organize edildiği, aksi takdirde Öcalan'ın asılacağı ve Türklerin parçalanacağı, ancak tek bir adamla (Öcalan'la PKK, Erdoğan'la muhafazakarlar) işin çözüldüğü vurgulanıyor. Bu iddialar, Türkiye siyasetinin derinliklerindeki karmaşık oyunları ve görünmeyen elleri gözler önüne seriyor. Detaylı analizler ve güncel haberler için https://www.avazturk.com adresini ziyaret etmeyi unutmayın.