Türkiye'yi sarsan ve yıllardır derinlerde saklı kalan karanlık sırları gün yüzüne çıkaran büyük bir skandalın perde arkasını aralamak üzere olduğunuz bu benzersiz ve ayrıntılı haber makalesi, Erk Acarer'in YouTube kanalındaki çarpıcı ifşalarıyla, hem Diyanet'in skandal dolu icraatlarını hem de ülkeyi saran sahte diploma ağının akıl almaz boyutlarını gözler önüne sererek, sizi şoke edici gerçeklerle yüzleştirmeye hazırlanırken, tüm bildiklerinizi sorgulatacak bu okumayı sürdürmek için devam etmelisiniz.
Erk Acarer'in 'Eskortlara cami de bile parti yaılmış!' başlıklı videosunda detaylıca aktardığına göre, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Avrupa'daki (özellikle Almanya ve Avusturya) kurumlarında tam beş yıldır gizlice takip edilen ancak Türkiye'de yeni yeni tartışılmaya başlanan akıl almaz rezillikler yaşanmış olup, din hizmetleri müşavirleri, dini ateşeler ve imamların cemaatin hac, cenaze ve dernek gelirlerinden toplanan paraları kullanarak eskort kadınlarla alem yaptıkları, genel evlerde bu paraları harcadıkları ve hatta cami gibi kutsal mekanları umumaneye çevirdikleri iddiaları dile getirilirken, bu durumun sadece münferit olaylar değil, sistemden kaynaklanan bir çürüme olduğu ve beş üst düzey Diyanet görevlisinin görevden alınmasına rağmen dosyanın başka isimlere uzanma riski nedeniyle hızla kapatıldığı vurgulanıyor, bu derin yozlaşmanın köklerine inmek için okumaya devam edin.
Erk Acarer, aynı videoda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın cuma hutbesinde kadınları giyimleri üzerinden hedef alarak 'Kısa giysiler ve şeffaf kıyafetler giyilmesi nerede ve hangi amaçla olursa olsun Allah'ın örtünme emrinin ihlalidir haramdır' ifadeleriyle toplumsal alanda uygunsuz kıyafetlerle bulunmanın ahlak kurallarına meydan okumak olduğunu belirtmesinin ve 'sessiz kalan herkesin büyük bir vebal altında olduğunu' söylemesinin, aslında kadın cinayetleri, istismar ve taciz gibi suçlara davetiye çıkararak toplumu hastalandırdığını ve suçlu hale getirdiğini sert bir dille eleştirerek, Diyanet'in asıl yapması gerekenin kendi yapısındaki yolsuzluklara fetva vermek olduğunu dile getiriyor, bu ahlaki çifte standardın boyutlarını kavramak için okumaya devam edin.
Diyanet skandalının gölgesinde büyüyen ve Türkiye'nin arka bahçelerinde peynir ekmek gibi dağıtıldığı iddia edilen diploma krizine değinen Erk Acarer, sahte e-imza ve elektronik imzalarla kamu kurumlarına ait sistemlere yetkisiz erişim sağlayarak yüzlerce sahte diploma düzenlendiğinin tespit edildiği ve bu organize yapıda 65 sanığın yer aldığı, ancak gerçekte 400'ün üzerinde kişinin adının geçtiği, sahte diplomaların 250 bin liradan 2.5 milyon liraya kadar fahiş fiyatlara satıldığı ve hatta bazı ödemelerin kripto paralarla yapıldığının anlaşıldığını, bu yöntemle en az 400 akademisyenin usulsüz şekilde üniversitelere atandığını hayretle aktarırken, bu durumun toplumun geleceğini nasıl tehdit ettiğini anlamak için okumaya devam edin.
Bu büyük sahtekarlık ağının derinliklerine inen Erk Acarer, sahte belgelerle doçent ve profesör unvanı alan kişilerin, manipüle edilmiş not ortalamaları ve transkriptlerle terfi ettirildiğini, mühendislerden öğretmenlere, psikolojik danışmanlardan hukukçu ve eczacılara kadar birçok meslek grubundan insanın bu yolla yerleştirildiğini, hatta güreş şampiyonu Hamza Yerlikaya'nın sahte diplomayla Cumhurbaşkanlığı başdanışmanlığı yaptığını ve Sağlık Bakanı'nın yeğeni Nurperi Apaydın Uluç'un bebek cinayetleri skandalına karışmasına rağmen sahte diplomayla hala doktorluk yaptığını, Bulgaristan'dan sahte transkriptlerle yatay geçiş yaptığını belirterek, bu kişilerin yandaş medya tarafından haberlerinin önce yapılıp sonra kaldırıldığını da ekliyor, bu dehşet verici liyakatsizliğin örneklerini daha iyi kavramak için okumaya devam edin.
Sahte diploma ticareti merkezlerinden biri olan Bosna Hersek'teki Gorazde Üniversitesi'ne dikkat çeken Erk Acarer, geçtiğimiz yıl 6 kişinin tutuklandığı bu skandalda, Sicilyalı bir İtalyan profesörün de arkasındaki isim olduğunu, sadece Bosna Hersek'tekilere değil, Libyalı ve Türklere de diploma verildiğini, üniversitenin kara para aklama, organize suç, belge sahteciliği, dolandırıcılık, rüşvet ve resmi görevi kötüye kullanma gibi çeşitli suçların merkezi haline geldiğini dile getirirken, bu üniversiteyi yıllar önce satın alan Mehmet Naci Efe'nin (AKP aday adayı, Ekol Güvenlik patronu, SADAT ortağı ve 'altın insan' ödülü sahibi) ve Haliç Üniversitesi'nin sahibi Nevzat Tarhan'ın (psikolojik harp uzmanı) da Gorazde Üniversitesi ile 'kardeş' ilişkisi içinde olduklarını, hatta Bolu İzzet Baysal Üniversitesi ile de anlaşmaları bulunduğunu ve Mehmet Naci Efe'nin yakın zamanda İstanbul Beykent Üniversitesi'nde bir panele katıldığını tüm çarpıcılığıyla aktarıyor, bu sistematik düzenbazlığın nasıl bir ağ oluşturduğunu görmek için okumaya devam edin.
Erk Acarer'in yaptığı bu sarsıcı ifşalar, ülkemizde yaşananların sadece münferit 'dijital sahtekarlık' veya 'skandal' olmaktan çok öte, sistemin açıkça dahil olduğu, yıllardır göz yumulan ve liyakatsizliğin, ahlaksızlığın bir yönetim şekli haline geldiği sistematik bir çürüme olduğunu net bir şekilde ortaya koyarken, öğretmenlerin atama beklediği, bilim insanlarının işsiz gezdiği bir ülkede sahtekarlıkla yapılan atamaların, kamu kaynaklarının bu denli hoyratça kullanılmasıyla birlikte AKP düzeninin hayatımızdan ne kadar çok şey çaldığını düşündürmektedir ve bu tür vahim gerçeklerin kamuoyuna ulaştırılması adına, tüm bu bilgilerin daha geniş kitlelere yayılması için https://www.avazturk.com adresini ziyaret ederek bu tür haberlere destek olabilirsiniz; zira bu durum, toplumsal adalet ve güven duygusunu temelden sarsan, geleceğimizi tehdit eden en büyük tehlikelerden biridir.