Ülkemizin son günlerde yaşadığı çalkantılı olaylar, siyasetten yargıya, teknolojiden toplumsal değerlere kadar geniş bir yelpazede derin bir güven krizini gözler önüne sererken, gazeteci Deniz Zeyrek'in açıklamalarıyla bu skandallar zincirinin boyutları çok daha çarpıcı bir şekilde açığa çıkıyor; okumaya devam edin, her satırda yeni bir gerçekle yüzleşeceksiniz.
Geçtiğimiz günlerde ilk toplantısını gerçekleştiren ve "Milli Dayanışma Kardeşlik Demokrasi Komisyonu" adını alan yapının ilk kararları, özellikle 5’te 3 çoğunlukla karar alma mekanizmasıyla muhalefetin onayı olmadan kritik bir adım atılamayacağının sinyallerini verirken, Deniz Zeyrek, asıl meselenin terör örgütü PKK’nın silah bırakmasından ziyade beklentilerinin karşılanması olduğunu, bu bağlamda Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ gibi isimlerin serbest kalmasının dahi konuşulmaya başlandığını vurguladı. Zeyrek, iktidara yakın isimlerden Abdülkadir Selvi’nin köşe yazısında Demirtaş’ın siyasete dönmesi, Osman Kavala ve Gezi Davası’nın yeniden değerlendirilmesi çağrılarının, yazarın demokratik duruşunun bir göstergesi olduğunu belirttiği gibi, binlerce insanın ölümüne neden olan terör eylemlerinin baş sorumlusu Abdullah Öcalan’ın “umut hakkından” bahsedilirken 9 yıldır tutuklu yargılanan ve suçlamaların çöktüğü bir siyasetçiyi içeride tutmanın absürd bir durum teşkil ettiğine dikkat çekti. Üstelik, Gezi davasının absürtlüğünün önce serbest bırakılıp sonra casusluktan tutuklama, ardından davanın yeniden açılması ve başkalarının dahil edilmesi gibi adımlarla bizzat hikayesinde gizli olduğunu, özellikle Ayşe Barım soruşturmasının Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş bir örnek teşkil ettiğini, bu isimler ve kent uzlaşısı nedeniyle soruşturulan Mahir Polat, Resul Emrah Şahan gibi isimler içerideyken hiçbir komisyondan gerçek bir "demokrasi" veya "adalet" çıkamayacağını kesin bir dille ifade etti. Adıyaman Belediye Başkanı’nın görevine iade edilmesini olumlu bir adım olarak değerlendiren Zeyrek, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın da usul hatalarıyla haksız yere soruşturmaya dahil edildiğini ve derhal serbest bırakılıp görevine dönmesi gerektiğini ekledi; tüm bu hukuki garabetlerin bir an önce düzeltilmesi gerektiği gerçeği karşısında okumaya devam edin.
Sıradan bir “kriminal olay” gibi gösterilmeye çalışılan sahte diploma skandalının aslında en mahrem devlet kurumlarına sızmış, bir çete tarafından kurulan ciddi bir elektronik güvenlik açığı olduğunu ve BTK (Bilişim Teknolojileri Kurumu) ile Ulaştırma Bakanlığı’nın suskunluğunun saçma sapan bir durum olduğunu dile getiren Deniz Zeyrek, BTK'nın baş sorumlusu olduğu bu skandalda, Türk Trust gibi e-imza dağıtım lisansı verilen bir şirketin Hatay ve Adana'daki ofislerinden herhangi bir kişinin oturup herhangi bir kamu görevlisinin elektronik imzasını nasıl üretebildiği, bu e-imzalarla o kişinin çalıştığı kurumun veri tabanına nasıl girilebildiği, orada birilerine nasıl belge düzenlendiği ve bu belgelerin başka kurumların veri tabanında nasıl akredite edildiği gibi soruların acilen yanıtlanması gerektiğini söyledi. Zeyrek, bu durumun çok ciddi bir güvenlik açığı olduğunu ve BTK’nın çuvalladığını vurgularken, BTK yetkilisi Ömer Fatih Sayan'ın, hakkındaki eleştiriler üzerine kendi özgeçmişindeki altı lisans diplomasından dördünü silmeyi tercih etmesinin, kurumun sorumluluğunu yerine getirmediğinin ve bu skandalın hesabının verilmesi gerektiğinin açık bir kanıtı olduğunu vurguladı. İçişleri Bakanı’nın açıkladığı 37 tutuklu sayısının yetersizliğini, sadece orada 108 tane sahte ehliyet üretildiğini ve sahte diploma almış hukukçuların, tarihçilerin elini kolunu sallayarak dolaştığını aktaran Zeyrek, Nefes gazetesinin günün manşetinde yer verdiği, Cumhuriyet’e etmedik hakaret bırakmayan, sahte diploma aldığı iddia edilen ve Ankara'da "külliye yapacağım" bahanesiyle bir taşa 2.000 TL, bir metrekare duvara 5.000 TL gibi fahiş fiyatlarla milletten 10-20 milyon TL para topladığı iddia edilen "Abdülhamid'in torunu"nun durumunun, ikili hukuk uygulamasının akıl almaz bir örneği olduğunu ve bu tür usulsüzlüklere göz yumulmaması gerektiğini şiddetle eleştirdi. BTK’nın URL kontrolü ve bant daraltma konularında Çin ile yarıştığını, Türkiye'deki her URL'yi kapatacak donanıma sahip olduğunu, interneti bu denli kontrol edip sosyal medyayı yasaklayabildiğini ancak Adana’daki sıradan bir şirket elemanının sistemlerine girerek birilerine e-imza öğrettiğini, birilerini üniversiteye kaydettiğini, birilerini mezun ettiğini ve diplomaları YÖKSİS’e eklediğini vurgulayan Zeyrek, bundan daha büyük bir güvenlik açığı olamayacağını ve kurumların sessizliğini bozup hesap vermesi gerektiğini ısrarla yineledi. Ayrıca, Kayıyer Osmanoğlu'nun "Dedemi çekemeyenler şimdi de beni çekemiyorlar" açıklamasının temelsiz olduğunu, eleştirilerin sahte diploma almak ve insanları Osmanlı hayalleriyle sömürerek para toplamak gibi yasalara aykırı eylemlerden kaynaklandığını net bir şekilde ortaya koydu; bu korkunç tablonun diğer çarpıcı detaylarını öğrenmek için okumaya devam edin.
Toplumsal güveni sarsan bir başka gelişme olarak, Avusturya'daki Diyanet görevlilerinin topladıkları bağış paralarını eskort kızlarla harcadıklarına dair skandalın, din duygularının nasıl suistimal edildiğinin acı bir göstergesi olduğunu belirten Deniz Zeyrek, daha önce Mekke'deki Diyanet temsilcisinin iş insanlarından fakirlere dağıtılmak üzere 270.000 dolar sadaka topladığını ancak bu soruşturmanın unutulup gittiğini hatırlattı. Ekonomik cephede ise, Mehmet Şimşek'in 2026'da tek haneli enflasyon hedefi açıklamasını, TÜİK rakamlarıyla oynayarak enflasyonu düşürmenin "dünyanın en kolay işi" olduğu yönünde iğneleyici bir yorumla karşılayan Zeyrek, bu hedeflerin gerçekçiliğine dair şüphelerini dile getirdi. Yargı alanında önemli bir gelişme olarak, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) HTS (Telefon Trafiği Kayıtları) kayıtlarının tek başına tutuklama gerekçesi olamayacağına dair kararını değerlendiren Zeyrek, polis tarafından sıkça kullanılan bu yöntemin, Gazi Osmanpaşa Belediye Başkanı örneğinde olduğu gibi, bir törene katılan kişinin HTS kaydının başka bir suç bağlantısıyla çakışması gibi hatalı sonuçlar doğurduğunu ve AYM’nin bu kararla HTS kayıtlarının yüzde yüz doğruluk sağlamadığını tescillediğini ifade etti. Ancak üzülerek, “kim takar Anayasa Mahkemesi’ni” sözleriyle yerel mahkemelerin, iktidarın ve Yargıtay’ın dahi AYM kararlarını dikkate almadığını, Demirtaş hakkında verilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM) kararlarının bile uygulanmadığını belirterek, yargıdaki bu vurdumduymazlığın hukukun üstünlüğüne gölge düşürdüğünü dile getirdi. Son olarak, Avrupa Konseyi Gençlik Delegesi Enes Hocaoğulları'nın Konsey'deki konuşması nedeniyle Ankara'da "yanıltıcı bilgiyi yayma" suçlamasıyla gözaltına alınıp tutuklanmasının, "dezenformasyon yasası"nın nasıl ifade özgürlüğünü kısıtlamak ve muhalif sesleri susturmak için kullanıldığının acı bir örneği olduğunu ve bu durumun Türkiye’nin uluslararası imajına ağır darbe vurduğunu, ülkenin Azerbaycan, Kazakistan, Rusya ve Kuzey Kore gibi ülkelerden farkının kalmadığını büyük bir üzüntüyle açıkladı; tüm bu olaylar zincirinin ne denli vahim sonuçlara yol açtığını anlamak için okumaya devam edin.
Uluslararası arenada ise, İsrail'in Gazze'yi tamamen işgal planlarının Hamas'ın elindeki bir İsraillinin video görüntüsüyle hız kazandığını ve Trump'ın desteğiyle Avrupa'daki Filistin'i tanıma eğilimine rağmen İsrail'in zalimliğini derinleştirdiğini kaydeden Deniz Zeyrek, Birleşmiş Milletler'in acilen harekete geçip İsrail'i durdurması gerektiğini, aksi takdirde felaketin önüne geçilemeyeceğini savundu. Trump'ın Rusya'ya tanıdığı 10 günlük sürenin dolmasına dair beklentilerin ise, Trump'ın çocuksu ve öngörülemez karakteri nedeniyle gerçekleşmesinin pek mümkün olmadığını, dünyanın bu "ruh hastalarının" oyuncağı haline geldiğini belirterek küresel siyasetteki belirsizliğe dikkat çekti. İşte tüm bu akıl almaz gelişmeler, yargıdan teknolojiye, siyasetten toplumsal değerlere kadar Türkiye'nin yüzleştiği derin sorunları gözler önüne sererken, bağımsız gazeteciliğin önemi https://www.avazturk.com gibi platformlarda her zamankinden daha fazla hissediliyor; çünkü gerçeklerin peşinden koşmak, adaleti savunmak ve toplumu aydınlatmak, bugün her zamankinden daha elzem hale gelmiş durumda.