12 Şehidimizin Akıbetinde Zehirli Tuzak İddiası!
Terör örgütü PKK’nın Kuzey Irak’ta hastane olarak kullandığı 852 rakımlı o gizemli mağarada yaşanan dehşet verici gerçekler gün yüzüne çıkıyor. 12 askerimizin şehit düştüğü bu ölüm kuyusunda, deneyimli maden mühendislerinin çarpıcı uyarıları ve "metan gaz
Bu haber Terör örgütü PKK’nın Kuzey Irak’ta hastane olarak kullandığı 852 rakımlı o gizemli mağarada yaşanan dehşet verici gerçekler gün yüzüne çıkıyor. 12 askerimizin şehit düştüğü bu ölüm kuyusunda, deneyimli maden mühendislerinin çarpıcı uyarıları ve "metan gazına maruz kalma" açıklamasını çürüten bilimsel tespitler, olayın çok daha derin ve ürkütücü boyutlara ulaştığını gösteriyor. İşte, yıllardır saklanan kirli sırların ve büyük bir dersin detayları...kalesi, Kuzey Irak’ın derinliklerinde, terör örgütü PKK tarafından uzun yıllar hastane olarak kullanılan ve ne yazık ki 12 kahraman askerimizin şehit düştüğü o gizemli mağaradaki akıl almaz sırları adım adım aydınlatmaya devam edecek. Gazeteci Saygı Öztürk'ün kaleme aldığı bu çarpıcı detaylar, Milli Savunma Bakanlığı'nın dahi varlığından haberdar olmadığı ikinci bir katın varlığını ve içeride yaşananların dehşet verici boyutunu gözler önüne seriyor.
Irak’ın kuzeyindeki 852 rakımlı tepenin içinde yer alan bu mağara, 2022 yılına kadar bölücü terör örgütü PKK tarafından aktif olarak hastane olarak kullanılmış bir tesis. Güvenlik güçlerimiz tarafından ele geçirildikten sonra giriş-çıkış kapıları kapatılarak kullanılmaz hale getirildiği belirtilen bu yapıda, 28 Mayıs 2022 tarihinde şehit düştüğü bildirilen Üsteğmen Nuri Melih Bozkurt’un naaşının bulunabileceği yönündeki bir PKK’lı kadın teröristin ihbarı üzerine kapsamlı bir arama başlatıldı. Ancak bu arama sırasında, o güne kadar bilinmeyen, mağaranın ikinci bir katının varlığı keşfedildi. Ne olduysa o katta olduğu, 12 askerimizin bir kısmının orada, bazılarının ise bu sözde hastanede şehit düştüğü ifade ediliyor.
Ülkemizde kan dökülmemesi herkesin ortak arzusuyken, maalesef bu tür trajediler yaşanmaya devam ediyor. Deneyimli maden mühendisleri, bu mağaranın doğal yapılan ilavelerle kapsamlı bir tesis olduğunu, madencilikte ‘nefeslikler’ olarak adlandırılan havalandırma bacalarına sahip olduğunu belirtiyor. Bu ‘nefesliklerin’ temiz ve kirli hava çıkışları için zorunlu olduğunu, hatta mağara derinlere iniyorsa kot farkı ve ısı farkının doğal havalandırma yaratabildiğini ifade ediyorlar. Peki, böyle bir tesis neden bir ölüm tuzağına dönüştü? İşte bu soru, olayın en can alıcı noktalarından birini oluşturuyor. Daha fazla bilgi ve analiz için https://www.avazturk.com adresini de ziyaret edebilirsiniz; zira bu mağarada, hastane olarak kullanıldığı için jeneratör de bulunuyordu. Teröristler dikkat çekmemesi için jeneratörü hava çıkış yönüne kurmuş olabilirlerdi.
Eğer jeneratör mağara içindeki bir yolda veya cebinde çalışır vaziyette bırakılır ve alan kapatılırsa, karbonmonoksit ve sülfürlü gaz üretir. Bu, zehirli bir yanma sonucudur ve karbondioksit varsa yanma şarttır. İçerideki malzeme yandıkça içerik değişir ve ortam ölümcül hale gelir. Askerimizin başarılı operasyonları sonucunda terör örgütü mağarayı terk etmiş olsa da, askerin geçen haftaya kadar varlığından haberdar olmadığı ikinci kattaki demir kapının kapatılmış olması, faciaya giden yolu açmış olabilir. Uzmanlar, mağaranın giriş ve çıkış yollarının kapatılmasının, eğer sonradan girilecekse yapılabilecek en büyük hata olduğunu vurguluyor. Çünkü içeride yanma varsa, mağara içindeki oksijen bitene kadar yanma devam eder ve öncelikli olarak karbonmonoksit oluşur. Patlayıcı serpilmişse nitrojen oksit, diğer malzemelere paralel olarak hidrojen sülfür ve sülfürlü gazlar da oluşabilir. Ayrıca, mağara girişleri için patlayıcı kullanıldığı ifadeleri, tesisteki kimyasal sıvı kaplarının kırılmasına veya devrilmesine neden olacak sarsıntıyı yaratmış olabilir.
Bu durum, teröristlerce bilinçli olarak kapatılmış bir tuzak alanı yaratmış olabilir; yanma ve kimyasal buharlaşma sonucu gazlar birikmiş, tüm hava çıkışları ve girişleri kapatıldığı için içeride hapsedilmiş bir ortam oluşmuştur. Bu noktada zehirli karbonmonoksit, havadan hafif bir gaz olmasına rağmen, her yer kapatıldığı için dışarı çıkamaz ve tuzak alanda kalır. Sözde hastanede sterilizasyon için kullanılan anestezik gazların da söz konusu olabileceği belirtiliyor. Kısacası, dikkat edilmezse bu mağara bir ölüm mağarası, bir ölüm kuyusu görünümündedir. Zonguldak’tan getirilen madenci tahlisiye ekibinin kullandığı drager (dış etkiden izole oksijen üreten) cihazlar, madenlerdeki yoğun karbonmonoksitli ortamlarda can kurtarmak için kullanılır. Ancak bu cihazlar tam etkili olmadıysa, içeride bir sera etkisi oluşturulmuş, kısacası tuzaklanmış bir ortam mevcuttur. Bu ortam, solunum dışında temas yoluyla da etki oluşturabilir. Grizu patlaması veya kömür tozu patlaması sonrası oluşan karbonmonoksit ve oksijensizliğin etkilerini tahlisiyeciler çok iyi bilse de, bu facia ile ilgili cımbızla ulaşılan bilgilerle dahi bu mağaranın bir ölüm kuyusu olduğu aşikârdır.
Tüm bu detaylar ışığında, mağarada yanma, kimyasal buharlaşma ve bunların kapatılarak birikmesi sonucu oluşan, açıldığı anda hızla yayılarak ölümcül bir ortam yaratma planı yapılmış veya bilinçsizce bu tuzağa düşülmüş olabilir. Uzmanlar, mağaraya girilecekse kapatmanın en büyük tedbirsizlik olduğunu bir kez daha yineliyor. Mağaranın hastane tesisi olarak biliniyorsa, içeride zehirli gaz üretecek maddeleri göz ardı etmek büyük bir tedbirsizliktir. Özellikle önlemsiz, zehirli gaz dedektörsüz girmenin sonucunun tarif edilemez olduğu belirtiliyor. Bu facia, “Metan gazına maruz kalmakla” asla açıklanamaz; bu, akla ve bilime uymaz. Bu elim olay, bedeli ağır olan çok büyük bir derstir ve her bilgi, bu faciayı aydınlatacak bir güneş gibi önemlidir. Peki, tüm bu deliller ışığında terör örgütü PKK’dan beklentimiz nedir? Terör örgütü, eğer silahı bıraktığına dair samimiyse, uğruna 12 askerimizin şehit düştüğü, silah bırakmadan bir gün önce örgütün görüntülerini yayınladığı Üsteğmen Nuri Melih Bozkurt’un sağsa kendisini, yoksa aziz naaşını bir an önce teslim etmelidir. Dahası, yıllardır rehin tuttuğu askerimizi, polisimizi, MİT görevlilerini ve korucuları da derhal bırakmalıdır. Bu faciayı aydınlatmak ve şehitlerimizin hatırasına saygı göstermek, bu gerçeğin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmasını sağlamak hepimizin görevidir.