15 Temmuz Gecesi Neden Sadece Yüzde 15'ini Biliyoruz?
Gazeteci Can Ataklı, 15 Temmuz darbe girişiminin dokuzuncu yıldönümünde hâlâ aydınlatılamayan karanlık noktalarına dikkat çekiyor. Siyasi tahliyelerden terörün finansmanına, şaibeli LGS sonuçlarından iktidar-cemaat ilişkilerinin geçmişine kadar pek çok...
Türkiye, 15 Temmuz darbe girişiminin dokuzuncu yıldönümünü kutlarken, kamuoyunda ve medyada bu "destansı" olarak nitelendirilen gecenin hâlâ birçok soru işaretini barındırdığı konuşulmaya devam ediyor. Özellikle gazeteci Can Ataklı'nın gündeme taşıdığı çarpıcı iddialar ve sorular, olayın gerçek yüzüne dair bildiklerimizin devede kulak bile olmadığını, hatta sadece yüzde 15'ini bildiğimizi öne sürüyor. Bu haber makalesinde, Can Ataklı'nın altını çizdiği şüpheleri, tartışmalı siyasi kararları ve ülke gündemini sarsan olayları detaylı bir şekilde ele alacağız. Okumaya devam ettikçe, Türkiye'nin yakın tarihindeki en büyük sır perdesinin aralanmaya başladığını göreceksiniz.
Geçtiğimiz günlerde, siyasetin önemli gündem maddelerinden biri, tutuklu bulunan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tahliyesi oldu. Can Ataklı, bu tahliye kararını "terör dalgasının tutmayacağının" bir göstergesi olarak yorumluyor. Özer'in terör örgütü lideriyle devletin arzusu üzerine görüştüğünün kayıtlarda olduğunu belirten Ataklı, asıl meselenin yolsuzluk suçlamalarıyla içeride tutulmaya çalışılması olduğunu ifade ediyor. Bu tahliyenin ardından Adalet Bakanı'nın "dava devam ediyor" deme ihtimalinin yüksek olduğunu dile getiren Ataklı'ya göre, bu durum Selahattin Demirtaş gibi diğer siyasi tutuklular için de bir deneme olabilir. Hatta Abdullah Öcalan'dan ricacı olunup barış çağrısı yapılmasının, kayyum atanan belediyelerin iade edilmesine yönelik bir jest olabileceği konuşuluyor. Tüm bu gelişmeler, Can Ataklı'ya göre, AKP iktidarının yeni bir "açılım" sürecini test ettiğini gösteriyor.
Can Ataklı, Türkiye'nin uzun süredir mücadele ettiği terör sorununa da farklı bir perspektiften yaklaşıyor. Ataklı, "Barış dedikleri ya da terörsüz Türkiye dediklerini ben anlamış değilim" diyerek PKK'nın finansal yapısına dikkat çekiyor. Ona göre PKK, sadece dağdaki birkaç yüz kişiden ibaret bir örgüt değil; 30 milyar doların üzerinde parasal hacmi olan, uyuşturucu, kaçakçılık ve sigara imalatı gibi yollarla muazzam bir gelire sahip devasa bir yapı. Bu yapının faaliyetlerini tek başına yürütmediğini vurgulayan Ataklı, devlet içinde, önemli makamlarda bulunan pek çok kişinin bu işlerden kazanç sağladığına dair "sayısız haber ya da dedikodu" olduğunu belirtiyor. Can Ataklı'nın aktardığına göre, bir terör örgütünün bu denli büyük işler yapabilmesi, ancak devleti elinde tutan güçlerin yardımıyla mümkündür; tıpkı mafya gibi, polis işbirliği yapmadıkça ayakta duramaz. Avaztürk gibi önemli haber platformları da bu tür derin yapıları yakından takip etmektedir. Bu durum, "mamanız kesilecek" diyenlerin aslında kimlerin çıkarına çalıştığı sorusunu akıllara getiriyor.
"Kimle barıştık?" diye soran Can Ataklı, "terörsüz Türkiye" söyleminin ardındaki boşluğa işaret ediyor. Ataklı, teknolojik gelişmeler sayesinde büyük çaplı terör eylemlerinin artık çok zor olduğunu, istihbarat teşkilatlarının eylemleri önceden bildiğini veya izin verdiğini iddia ediyor. Asıl sorunun "demokratikleşme" söyleminin arkasında yatan gerçek olduğunu belirten Ataklı, bazı çevrelerin "anayasada Türkler demeyeceksin" veya "Türkiye Cumhuriyeti Kürt ve Türk halklarından oluşmaktadır diyeceksin" gibi önerileriyle ülkenin bölünmesine yol açabilecek talepleri dile getirdiğini ifade ediyor. Ataklı'ya göre, Türkiye'nin laiklik gibi temel ilkeleri bile uygulanmazken, yeni anayasa getirmenin bir anlamı olmayacaktır; asıl mesele kanunları uygulamadaki çarpıklıklardır. Bu çarpıklıkların, İstanbul Belediyesi'ne "çete muamelesi yapılması" gibi örneklerde görüldüğünü ve hukukun eğilip bükülerek farklı yorumlandığını belirtiyor.
Can Ataklı, Kürt sorununun kökenlerine inerek, özellikle 1970'lerin ortalarından itibaren Kürt kimliğine sahip olanlara karşı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) uyguladığı "ırkçı davranışların" PKK'nın doğuşuna neden olduğunu iddia ediyor. Ataklı'ya göre, TSK içindeki ordu mensuplarının yüzde 50'sinden fazlasının, jandarma ve özel harekat birliklerinin ise yüzde 90'ının MHP'li olduğunu söyleyerek, bu sert eylemlerin devlet aklı değil, MHP'nin "ırkçı ve Türkçü" bakış açısı olduğunu vurguluyor. MHP'nin yüzde 8-9 oy almasına rağmen devlet içinde çok güçlü olduğunu ve Çatlı'lar, Alaattin Çakıcı'lar gibi isimlerin bu yapı içinde yer aldığını dile getiren Ataklı, aynı MHP'nin bugün "barış" söylemlerine katılmasını eleştiriyor. Bu durumun, terörden büyük kazançlar sağlandığı gerçeğini de ortaya koyduğunu belirtiyor.
Tüm bu siyasi ve toplumsal tartışmaların yanı sıra, Can Ataklı'nın dikkat çektiği bir diğer önemli konu ise LGS sınav sonuçları oldu. Ataklı, bu yıl 719 öğrencinin tam puan almasının "çok düşük bir ihtimal" olduğunu ve "dahi bir çocuğun bile bir hata yapabileceğini" belirtiyor. Geçmişte tam puan alan öğrenci sayısının 100-200 civarında olduğunu hatırlatan Ataklı, bu yılki 719 tam puanlık rekorun şüphe uyandırdığını söylüyor. Özellikle imam hatip okullarından 63 öğrencinin tam puan alması ve bazılarının hafız olduğunun açıklanması, Ataklı'nın "cemaatin daha önce yaptığı gibi sorular çalındı ve bazılarına dağıtıldı mı?" sorusunu sormasına neden oluyor. Ataklı'ya göre, bu durum, nitelikli okullara "kendi yetiştirdikleri dinci eğitimden geçirilmiş çocukları sokmak için ideal bir yöntem" olabilir ve bu okullardaki denetleme mekanizmalarının yetersizliğini gözler önüne seriyor.
Ancak tüm bu olayların ve tartışmaların arasında, 15 Temmuz darbe girişiminin kendisiyle ilgili hâlâ yanıtlanmamış en temel sorular var. Can Ataklı, "O gece darbe yoktu da gerçekten darbe olsaydı ve başarılı olsaydı bugün nasıl bir Türkiye vardı?" diye soruyor. Ataklı'ya göre, dönemin Başbakanı, Genelkurmay Başkanı, MİT Başkanı, İçişleri Bakanı gibi kilit isimlerin darbeden haberdar olmaması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın darbeyi eniştesinden öğrenmesi büyük bir muamma. Hakan Fidan'ın o gece nerede olduğu, Hulusi Akar'a tabanca dayanmasına rağmen neden tetiğin çekilmediği, darbe liderliğinin kim olduğu, öğrencilerin neden gece 10'da kışladan çıkarıldığı gibi soruların cevapsız kaldığını belirtiyor. Ataklı, "Biz yüzde 15'ini bile bilmiyoruz" diyerek, o gecenin sırrının er ya da geç ortaya çıkacağını öne sürüyor. Türkiye'nin bugün hâlâ "Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye'yi hangi beladan kurtardı?" sorusuna net bir cevap bulamaması, 15 Temmuz'un ardındaki en büyük gizemlerden biri olarak karşımızda duruyor ve bu gizem, gelecek günlerde de tartışılmaya devam edecek gibi görünüyor.