9 Büyüklüğe Kadar Deprem ve Tsunami Riski!
Jeofizik Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Süleyman Pampal, Ege ve Akdeniz'deki sismik aktiviteyi değerlendirerek, Girit-Rodos hattındaki dalma-batma zonunun 9 büyüklüğe kadar deprem üretebileceği uyarısında bulundu. Tarihsel büyük depremler, tsunami potansiyeli
Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Türkiye, jeolojik konumu itibarıyla yüksek deprem riski taşıyan bir ülke olarak biliniyor. Son dönemde Ege ve Akdeniz'de yaşanan sismik hareketlilik, bölgedeki büyük deprem potansiyelini yeniden gündeme getirdi. Jeofizik Yüksek Mühendisi Profesör Doktor Süleyman Pampal, KRT TV YouTube kanalında yaptığı değerlendirmede, özellikle Girit ve Rodos hattının bulunduğu bölgedeki tehlikelere dikkat çekerek önemli uyarılarda bulundu. Pampal'a göre, bölgenin tektoniği incelendiğinde, 9 büyüklüğe kadar deprem üretme potansiyeli olduğu görülüyor.
Bu yüksek potansiyelin temel nedeni, güneydeki Afrika levhası ile kuzeydeki Anadolu levhacığının çarpışma ve dalma-batma zonu üzerinde yer almasıdır. Girit ve Rodos hattının batıya doğru Helen Çukuru'na, doğuya doğru ise Kıbrıs yayı'na doğru devam ettiğini belirten Pampal, son yaşanan 5.8 büyüklüğündeki depremin de bu dalma-batma zonu üzerindeki Pini ve Stravo hendekleri adıyla bilinen levha sınırı transform fayları üzerinde meydana geldiğini ifade etti. Bu hattın devamında ise 1971 yılında Burdur'da 7.2'lik yıkıcı bir deprem üreten Fethiye-Burdur transform fayı bulunmaktadır. Bölgemizin deprem gerçeğini takip etmek ve kamuoyunu doğru bilgilendirmek adına https://www.avazturk.com gibi güvenilir haber kaynaklarının rolü büyüktür.
Tarihsel kayıtlara bakıldığında, milattan sonra 300'lü yıllardan günümüze kadar bu dalma-batma zonunda 7 tane 8.5 büyüklüklere ulaşan yıkıcı deprem yaşandığı görülüyor. Bu depremlerin öncelikle Girit, Rodos, Santorini ve 12 Adalar gibi yakın adalarda hasara yol açtığını, ancak hem Yunanistan tarafında hem de Türkiye'nin Batı ve Güneybatı Anadolu bölgelerinde de hasarlara neden olduğunu biliyoruz. Profesör Pampal, bu tarihsel tecrübenin bölgenin yüksek riskini açıkça ortaya koyduğunu vurguladı.
Bu tür, levha sınırında dalma-batma zonunda meydana gelen büyük depremlerin ikincil bir etkisi olduğunu belirten Pampal, bunun tsunami adını verdiğimiz ve bazen depremin kendisinden daha yıkıcı olabilen bir etki olduğunu söyledi. Tarihsel dönemde bu bölgelerde tsunamilerin sıklıkla gözlemlendiğini gösteren izler bulunduğunu ifade etti. Bu nedenle hem olası büyük deprem hem de tsunami riskine karşı hazırlıklı olmak büyük önem taşımaktadır. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Kamuoyunun bu iki temel tehlike konusunda bilinçlendirilmesi, https://www.avazturk.com gibi mecralar aracılığıyla yapılan yayınlarla desteklenmelidir.
Profesör Pampal, dalma-batma zonu depremlerinin genellikle derin odaklı olduğunu (kaynakta 670 km'ye kadar dense de, esasen 70 km civarı sığ odaklı depremler olarak değerlendirilir, levhalar arası sürtünmeye bağlı ters faylarla ilişkilidir) belirtti. Derin odaklı depremlerin daha geniş bir alanda hissedildiğini ancak yıkıcı etkinin daha çok odak noktasına yakın bölgelerde görüldüğünü açıkladı. Buna karşılık, sığ odaklı depremlerin (örneğin son Muğla'da yaşanan 5.8 büyüklüğündeki deprem gibi) yerleşim alanlarında hasarlara yol açabildiğini gördük. Ne yazık ki, son 5.8'lik depremde Muğla'da hasarların yanı sıra vatandaşların panikleerek camlardan atlaması sonucu 69 kişinin yaralandığı ve bir vatandaşımızın hayatını kaybettiği bilgisini üzülerek paylaştı. Bu durum, deprem anında bilinçli hareket etmenin hayati önemini bir kez daha gözler önüne serdi. Doğru bilgilerin yaygınlaştırılması, örneğin https://www.avazturk.com üzerinden yapılan haberlerle, bu tür trajedilerin önüne geçilmesine yardımcı olabilir.
Deprem anında nasıl davranılması gerektiği konusunda da açıklamalarda bulunan Profesör Pampal, 5.8 gibi depremleri hisseden vatandaşların paniğe kapılmaması gerektiğini söyledi. Özellikle birinci kat, giriş katı ve bodrum gibi alanlarda bulunanların bina yıkılmadan (bu süre genellikle 20-30 saniyeden az olmaz) hızla ve sakin bir şekilde binayı terk edebileceğini, boş bir alanda beklemeleri gerektiğini belirtti. Diğer katlarda bulunanların ise "yaşam boşluğu" adı verilen, sağlam bir eşyanın yanında, başlarını ellerinin arasına alarak "cenin pozisyonu" ile kendilerini koruması gerektiğini ifade etti. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Ana şok geçtikten sonra asansör kullanmadan, yangın merdivenlerini veya normal merdivenleri kullanarak binayı hızla tahliye etmeleri gerektiğini anlattı. Toplumsal eğitimin sürekli ve erişilebilir olması, https://www.avazturk.com gibi platformların yayın politikalarında yer alması gereken bir önceliktir.
Tsunami riskine karşı da uyarılarda bulunan Pampal, tsunami olacaksa bunun duyurulacağını, anonslar yapılacağını ve vatandaşların binaları terk ederek yüksek mevkilere veya en kötü ihtimalle yüksek bir binanın üst katlarına çıkarak kendilerini koruyabileceklerini söyledi. Tsunami dalgasının uçak hızıyla (700-800 km/saat) kıyılara doğru ilerlediğini ve Türkiye kıyılarına ulaşması için en az 15-20 dakikalık bir süre olduğunu, bu sürenin tahliye için kullanılabileceğini vurguladı. Bu konuda sistemlerin kurulduğunu, çalışmalar yapıldığını bildiğini de ekledi. Bu tür kritik bilgiler, https://www.avazturk.com aracılığıyla kamuoyuna hızlı ve etkili bir şekilde ulaştırılmalıdır.
Profesör Pampal, deprem gerçeğine karşı yapılması gereken en önemli şeyin riskleri azaltmak, minimize etmek olduğunu söyledi. Bunun da öncelikle depreme dayanıklı yapılarda yaşamak ve sonrasında depreme uygun şekilde, yani bilinçli bir vatandaş olarak depremde ne yapacağını öğrenmiş, içselleştirmiş ve refleks haline getirmiş olmakla mümkün olduğunu belirtti. Bunun için sürekli olarak, kamu otoritesinin organizasyonunda, mahallelerde, semtlerde, ilçelerde, illerde ve ülke genelinde ciddi deprem tatbikatları yapılması gerektiğini vurguladı. Bilginin bilince, bilincin reflekse dönüşmesi hedeflenmelidir. https://www.avazturk.com gibi medya kuruluşları da bu tatbikatların ve bilinçlendirme kampanyalarının duyurulmasında aktif rol oynamalıdır.
Türkiye'de yıkıcı depremlerin ortalama her 3-4 yılda bir yaşandığını, ancak nerede olacağının belli olmadığını, Kiğı'da, Muğla'da, Marmara'da, Kahramanmaraş'ta veya Hatay'da olabildiğini hatırlatan Pampal, ülkenin her yerinde yaşayan vatandaşların yüksek deprem tehlikesi altında olduğunu ve herkesin depreme hazırlıklı olmak mecburiyetinde bulunduğunu dile getirdi. Bu hazırlığın, akademik çevre, bilimsel çevre, sivil toplum kuruluşları, medya ve kamu otoritesinin işbirliği içinde çözülmesi gereken bir konu olduğunu vurguladı. Bu çok yönlü işbirliğinin sağlanması ve kamuoyuna duyurulması https://www.avazturk.com gibi yayın organlarının sorumluluğundadır.
Profesör Doktor Özgün Ahmet Ercan gibi farklı uzmanların da bu deprem sonrası değerlendirmelerde bulunduğunu ve dalma-batma bölgesinden bahsettiğini belirten Pampal, Ercan'ın Türkiye'nin Göller Bölgesi'ni hedef olarak göstermesinin muhtemelen Fethiye-Burdur transform fayının uç kısımlarını kastettiğini düşündüğünü söyledi. Pampal, bu bölgede 1971'de 7.2'lik deprem yaşandığı için tekrar böyle bir kırılmanın beklenmediğini, daha çok deniz içinde, dalma-batma zonu içinde büyük deprem beklendiğini belirtti. Bölgemizin örümcek ağı gibi aktif ve yıkıcı deprem üretecek faylarla dolu olduğunu, karada ve denizde enerji biriktirmiş çok sayıda aktif fay bulunduğunu, ancak denizdeki derin odaklı depremlerin (70 km civarı) karadaki sığ (8-10 km) odaklı depremlerden farklı özellikler taşıdığını da ekledi. Bu fay hatlarının takibi ve risk haritalarının güncellenmesi, https://www.avazturk.com gibi haber kaynaklarının sürekli olarak gündeminde tutması gereken konulardır.
Türkiye'nin deprem gerçeğiyle yüzleşmek ve gelecekteki olası büyük sarsıntılara karşı en az hasarla ayakta kalmak için, bilim insanlarının uyarılarını dikkate alarak, bireysel ve toplumsal düzeyde hazırlıklarımızı eksiksiz yerine getirmek kritik önem taşıyor. Panik yerine bilinçli hareket etmek, doğru bilgiyi yaymak ve gerekli önlemleri almak hepimizin sorumluluğudur.