AK Parti, MHP ve DEM Birlikteliği 'Terörsüz Türkiye'ye Giden Yeni Rota mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "AK Parti, MHP ve DEM Parti olarak birlikte yürüyeceğiz" sözleri siyaset sahnesinde fırtına kopardı. Devletin beka temsilcisi, Kürt kimliğinin sözcüsü ve her ikisiyle de hem kavga edip hem el ele vermiş bir partinin bu "birlikteli
Türk siyaset sahnesi, geçtiğimiz hafta sonu Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ağzından dökülen ve yankıları hala süren tarihi bir açıklamayla sarsıldı. "AK Parti, MHP ve DEM Parti olarak birlikte yürüyeceğiz..." sözleri, ilk duyulduğunda ezber bozan, belki de cesur bir birliktelik çağrısı gibi görünse de, bu cümlenin ardında yatan karmaşık ve oldukça paradoksal bir tablo bulunuyor. Bu şaşırtıcı denklemin derinliklerine indikçe, "Terörsüz Türkiye" hayalinin gerçekte ne anlama geldiği ve bu yolculuğun bizleri nereye taşıyacağı konusunda çok daha fazlasını okumaya devam edeceksiniz.
Ortada gerçekten de garip bir denklem var: Bir yanda devletin "beka" reflekslerini temsil eden Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), diğer yanda Kürt kimliğinin ve yerel demokratik taleplerin sözcüsü olarak görülen Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti). Ve tüm bunların ortasında, her iki partiyle de farklı zamanlarda hem kavga etmiş hem de el ele vermiş olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti). Bu üçlünün, Memduh Bayraktaroğlu'nun da sorguladığı gibi, bir masa kurması durumunda, o masanın gerçekten bir "Barış Masası" olup olamayacağı sorusu, Türk siyasetinin en kritik gündem maddelerinden biri haline geliyor.
Peki, barış kiminle yapılır? Bayraktaroğlu'nun kaleme aldığı gibi, barış sadece "dün kavgalı olduğun ile" yapılmaz; barış, toplumun tamamıyla yapılır. Bu nedenle, "Terörsüz Türkiye" gibi büyük bir vizyonun ancak toplumun tüm temsilcilerini sürece dahil ederek başarıya ulaşabileceği vurgulanıyor. Bu bağlamda, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)'nin (sanki terörsüz Türkiye'ye karşıymış gibi bir izlenimle) bu söylem dışına itilmiş olması, dikkat çekici ve oldukça düşündürücü bir durumu gözler önüne seriyor. Yani canlarım, CHP, terörsüz Türkiye vizyonuna destek veren bir aktör olarak görülmek bir yana, adeta dışlanıyor. Daha fazla analiz ve siyasi gelişme için güncel haberleri takip edebilir, hatta https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz. Bu durum karşısında, "Terörsüz Türkiye" gerçekten bir toplumsal mutabakat hedefi mi, yoksa yalnızca yeni bir siyasi koalisyon formülü mü sorusu kaçınılmaz hale geliyor?
Eğer "Terörsüz Türkiye" hedefi, sadece AK Parti'nin etrafında toplanan partilerle yürütülecekse, bu hedef eksik kalmaya mahkumdur. Çünkü güvenlik sorunu sadece dağlarda değil; aynı zamanda şehirlerde, mecliste, sosyal medyada ve en önemlisi zihinlerde yaşanıyor. Bu sürecin gerçek anlamda barışçıl ve kalıcı olabilmesi için atılması gereken adımlar net: Kürt siyasetinin kriminalize edilmeden sürece dahil edilmesi, Devletçi reflekslerin demokratikleşmeyle dengelenmesi ve en önemlisi: Muhalefetin bu sürecin düşmanı değil, paydaşı olarak görülmesi gerekir.
Aksi takdirde, "barış" denilen şey, sadece bir medya kampanyasına dönüşmekten öteye geçemez. İçeriği ise kamuoyundan, en çok da gerçek ihtiyaç sahiplerinden gizlenir. Çünkü barış; düşmanı yenmek, muhalefeti susturmak ya da seçimi kazanmak için kullanılan bir slogan olamaz. Barış; ortak bir gelecek inşasıdır. Ve bu inşa, kapsayıcı bir vizyon ile çoğulcu bir liderlik ister. "AK Parti, MHP ve DEM birlikte yürüyeceğiz" diyerek başlayan bir yol, eğer CHP'yi dışarıda bırakıyorsa; bu bir "barış ittifakı" değil, olsa olsa bir "çıkar koalisyonu" olur. Böyle bir zeminde kalıcı çözüm değil, ancak geçici bir suskunluk üretilebilir.
Ve işte tam da bu noktada, Türk siyasetinin bu yeni rotasında hepimizi düşündürmesi gereken en çarpıcı gerçek ortaya çıkıyor: Memduh Bayraktaroğlu'nun da altını çizdiği gibi, suskunluk barış değildir. Sözün özü canlarım: Birlikte yürüyeceksek, hep birlikte yürüyelim. Yoksa barış, sadece seçilmişlerin masasında pişen bir propaganda yemeği olur ve o yemekte, ne yazık ki halkın karnı doymaz. Bu, "Terörsüz Türkiye" hayalinin, kapsayıcılık olmadan sadece bir illüzyon olarak kalacağının en açık göstergesidir; asıl barış, tüm toplumun katılımı ve rızasıyla inşa edilebilir.