AKP'den Kopacak Yüzlerce Vekil Türkiye Siyasetini Nasıl Sarsacak?
Türkiye siyasetinin derinliklerine inen bu eşsiz analizde, geçmişten günümüze uzanan yönetim krizleri, ekonomik buhranlar ve darbe gölgeleri ardında saklı kalan büyük bir siyasi deprem masaya yatırılıyor. Devlet Bahçeli'nin kritik hamlelerinden AKP'nin...
Türkiye'nin çalkantılı siyasi tarihine ışık tutan bu çarpıcı analiz, bildiğimiz tüm ezberleri bozuyor ve önümüzdeki döneme dair nefes kesen bir tablo çiziyor. Bu makale, bir önceki derinlemesine incelememizin devamı niteliğinde olup, gündemin çok ötesinde, stratejik bir bakış açısıyla geleceği şekillendirecek kritik gelişmeleri masaya yatırıyor. Memduh Bayraktaroğlu'nun dikkat çekici gözlemleriyle, ülkenin içinde bulunduğu durumdan geçmiş tecrübelere ve geleceğe dair beklenmedik senaryolara uzanan bir yolculuğa çıkıyoruz.
Ülkemizin bugünkü zorlu koşulları, Bayraktaroğlu'nun ifadesiyle, "Türkiye'nin çok eskiden çok iyi olduğu anlamına gelmiyor" ancak "tarihinin hiçbir döneminde bu kadar kötü bir durumda olmaması da yakın gelecekte iyi olamayacağının önünde bir engel olarak görünmüyor". Siyasi partilerin iktidar döngüleri, Galatasaray gibi futbol takımlarının şampiyonluk serileriyle benzetiliyor; bazen zirvede uzun süreli başarılar, bazen de on yıllara yayılan şampiyonluk hasretleri yaşanabiliyor. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, bir siyasi parti genel başkanı hem başbakan hem de cumhurbaşkanı olarak kesintisiz bir yönetim sergiledi. Recep Tayyip Erdoğan, 2014'e kadar 11 yıl kesintisiz başbakan, sonrasında ise yine 11 yıldır genel başkan ve cumhurbaşkanı olarak görev yapıyor. Bayraktaroğlu'na göre, bu dönem kendisinden önceki 25-30 başbakanın dönemlerinde yaşanmayan bir "kötü dönem" olarak tarihe geçti. Oysa ki, Bayraktaroğlu'nun kişisel gözlemine göre, bu süreç "çok iyi başlamıştı". Ancak yazar, daha o ilk dönemlerde dahi Recep Tayyip Erdoğan'ın "önünde sonunda bu Recep Tayyip Erdoğan olacağını Türkiye'de ilk söyleyen köşe yazarıydı". Erdoğan'ın devlet adamlığı vasfının ve karakterinin olmadığını o günlerde net bir şekilde gördüğünü belirtiyor. Yazar, Erdoğan'ın Kasımpaşa geçmişinden bahsederken, Kasımpaşa'dan mafya değil, sadece "kabadayılar" çıktığını ve Erdoğan'ın da Dündar Kılıç gibi isimlerin yanında "kabadayılık raconlarını öğrenerek yetiştiğini" ancak "devleti görmediğini, devleti bilmediğini" dile getiriyor. Hatta Erdoğan'ın İstanbul Belediye Başkanlığı'nı "merkez sağ ve merkez solun... geri zekalılıkları yüzünden %24'le" kazandığını iddia ediyor. Buna karşılık, İmamoğlu'nun %54 ile belediye başkanı olup şu an hapiste olmasını, Recep Bey'in "siyasi bir deha" olduğunu gösterdiğini vurguluyor.
Bayraktaroğlu, Atatürk hariç Türkiye Cumhuriyeti'ni cumhurbaşkanı ve başbakan olarak yöneten hemen herkesi gördüğünü, ancak hayatının hiçbir döneminde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bu kadar kötü yönetildiği bir süreç yaşamadığını belirtiyor. Türkiye'nin ekonomik ve sosyal tablosu içler acısı bir hal almış durumda. TÜİK verilerine göre ülkede tam 12 milyon işsiz genç bulunuyor ve Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde bu denli "kara bir tabloyla" karşılaşılmadığı ifade ediliyor. Son iki yıldır yüksek enflasyon altında ezilen Türkiye'de, geçmişte uygulanan "eşel mobil" sistemi olsaydı, maaş ve ücretlerin enflasyon oranında artırılmasıyla hayat pahalılığının bir nebze olsun engellenebileceği belirtiliyor. Örneğin, Ocak ayında 100 kilo peynir alan bir emeklinin, Haziran sonunda aynı parayla sadece 83 kilo peynir alabildiği acı bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Ülkede yaşanan adaletsizlikler de dikkat çekiyor. Son olarak Leman Dergisi soruşturmasında 4 kişinin tutuklama istemiyle hakimliğe sevk edilmesi ve 32 yıl önce Sivas Madımak Oteli'nde 35 aydının yakılarak öldürülmesi olayına değiniliyor. Madımak katliamını gerçekleştiren "siyasal İslamcı İslamcı teröristler" olarak tanımlanan grup, insanların içeride yanmasını dışarıdan alkışlamış ve hatta itfaiye ile askerin müdahalesini engellemişti. Tüm bunlara rağmen, bu olayla ilgili sadece 124 kişi hakkında dava açılmış olması, adaletin ne denli yavaş ve eksik işlediğinin bir göstergesi olarak sunuluyor. Bu tür olayların bir daha yaşanmaması, adaletin gerçek anlamda tecelli etmesi için https://www.avazturk.com gibi platformlar aracılığıyla da kamuoyunun sürekli bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekiyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli'nin "Bundan geriye dönüş yoktur, aksi halde doğacak sonuçların bedeli vahim ötesidir" cümlesi üzerine önemli bir analiz yapılıyor. Bayraktaroğlu, MHP'nin kurulduğu günden itibaren "Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail'in bölgedeki çıkarlarını koruma amacıyla" hareket ettiğini ve bunun "bir eleştiri amaçlı değil, devletimizin çıkarları öyle gerektiriyordu" anlayışıyla gerçekleştiğini iddia ediyor. Rahmetli Alparslan Türkeş döneminden Bahçeli'nin genel başkanlığına kadar MHP'nin bu çizgiden hiç çıkmadığını ve bunun Soğuk Savaş döneminde komünizmle mücadelede kullanılacak gençlerin yetiştirilmesiyle ilgili olduğunu belirtiyor. Devlet Bahçeli'nin siyasi hamlelerinin, Amerika'nın Irak'a müdahalesine zemin hazırlamak ve siyasal İslamcı bir partinin iktidara gelmesini sağlamak amacıyla 2002'deki erken seçimleri dayattığını hatırlatıyor. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in ABD'nin Irak'a müdahalesine izin vermediği ve hatta Saddam Hüseyin ile dostane ilişkileri olduğu vurgulanıyor. Ecevit'in bu duruşu nedeniyle "yatağa düşürüldüğü" ve görev yapamaz raporu almasının beklendiği spekülasyonu da dile getiriliyor. Bayraktaroğlu, Bahçeli'nin siyasi öngörüsünü kanıtlamak için, henüz Trump'ın seçimi kazanacağının belli olmadığı bir dönemde Bahçeli'nin Öcalan'a umut hakkı istemesiyle Trump'ın kazanacağını bildiğini iddia ettiğini belirtiyor. Bu öngörüsünün kaynağı olarak da Bahçeli'nin eski bir MİT başkanından bilgi almasını gösteriyor. Bu durum, Bahçeli'nin "tuttuğu yoldan dönmeyeceğini" ve her hamlesinin büyük bir stratejinin parçası olduğunu gösteriyor.
Tüm bu çalkantılı sürecin ardından, Türkiye siyasetinde akıllara durgunluk veren bir dönüm noktasının arifesinde olabiliriz. Devlet Bahçeli'nin "geri dönüş yok" çıkışının sadece bir meydan okuma olmadığını düşünenler için, kamuoyu araştırmalarının AKP'nin iyice dibe gittiğini göstermesi halinde, Cumhuriyet Halk Partisi'nin "Sayın Bahçeli'ye katılıyoruz, buradan dönüş yok" diyerek sahneye çıkması bekleniyor. Bu durum, Türkiye'yi gerçekten de "yepyeni bir hükümet" ve "yepyeni bir blok" oluşturmaya taşıyabilir. Memduh Bayraktaroğlu'nun en büyük tahmini ve uyarısı ise şudur: AKP'nin içinden en az 100, belki 105, 110, hatta 130 milletvekilinin ayrılacağı bir senaryo hiç de uzak değil. Bu milletvekilleri, bir yanda CHP, diğer yanda Dem Parti ve MHP ile birlikte hareket ederek, Türkiye'yi "gerçek terörist Türkiye'ye" taşıyabilirler. Bu büyük dönüşümün parçası olarak, Abdullah Öcalan'ın affı gibi stratejik adımların dahi konuşulduğu, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Osman Kavala ve Gezi tutsakları ile CHP'li tutsakların tahliye edilmesinin gündeme gelebileceği belirtiliyor. Bayraktaroğlu, Recep Tayyip Erdoğan'ın "siyasi deha" olduğunu kabul etmekle birlikte, "devlet adamı yeteneğinin sıfır olması gerçeğini örtmediğini" söylüyor ve Bahçeli ile hukukçu Fethi Bey'in "gerçek bir devlet aklıyla" bu süreci yönettiklerini iddia ediyor. Bu durumda, Türkiye'yi bekleyen sadece yeni bir seçim değil, tüm ezberleri bozacak, cesur ve radikal bir siyasi dönüşüm kapıda. Gelecek, umulandan çok daha heyecan verici ve sürprizlerle dolu olabilir!