AKP'nin Adalet Çıkmazı ve Çözüm Süreci Kabusu: 10. Yargı Paketi Neden 'Fare Bile Doğurmadı'?

AKP'nin Adalet Çıkmazı ve Çözüm Süreci Kabusu: 10. Yargı Paketi Neden 'Fare Bile Doğurmadı'?

Can Dündar ve Erk Acarer'in analizleri, çözüm sürecindeki durgunluğun ve 10. Yargı Paketi'nin yarattığı hayal kırıklığının perde arkasını aralıyor. Kaynak video, hukuki muğlaklıkları, siyasi manevraları ve cezaevi tahliye sorunlarını detaylandırıyor.

Türkiye siyasetinin gündemindeki en sıcak konulardan biri, çözüm sürecindeki tıkanıklık ve yeni adalet paketiyle beklenen ancak gerçekleşmeyen reformlar olmaya devam ediyor. #ÖZGÜRÜZ YouTube kanalında yayınlanan ve Can Dündar ile Erk Acarer'in değerlendirmelerini içeren bir video dökümü, bu karmaşık tablonun önemli ipuçlarını sunuyor. Analizler, AKP iktidarının karşı karşıya kaldığı "adalet çıkmazı" ve "çözüm süreci" ile ilgili sorunları derinlemesine ele alıyor.

Söz konusu video dökümüne göre, yakın zamanda çıkan 10. Yargı Paketi, genel olarak kimseyi memnun etmemiş durumda. Özellikle Dem Parti yetkililerinin pakete yönelik eleştirileri dikkat çekici. Sezai Temelli'nin sarf ettiği, paketin "daha fare bile doğurmadı" şeklindeki sözler, beklentilerin ne denli altında kalındığını açıkça ortaya koyuyor. Bu durum, iktidarın yine bir oyalama taktiği izlediği yorumlarını beraberinde getiriyor.

İktidarın içine düştüğü zor durumun temel nedenlerinden biri, Türkiye'de hukuk ve demokrasi standartlarının öylesine zayıflatılmış olması ki, artık işin içinden çıkılmaz bir hal aldığı düşünülüyor. 10. Yargı Paketi'nin de bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiği vurgulanıyor. Çözüm sürecine dair umutlar besleyen ve özellikle cezaevinden çıkmayı bekleyen mahkumlar açısından da ciddi bir kriz yaşandığı belirtiliyor. Bu krizin, daha önce verilen ancak tutulmayan bazı sözlerle ilgili olduğu ifade ediliyor.

Bu vaatlerin tutulmamasındaki en büyük sıkıntılardan biri, Covid affı meselesinde yaşandı. Covid-19 salgını döneminde bazı tutuklular serbest bırakılmıştı. Ancak salgın sona erince, yargılamaları devam eden veya cezası kesinleşen bu kişiler yeniden cezaevine gönderildi. Kaynakta yer alan analize göre, bu kişilerin aslında affedilmesi gerekiyordu. Ancak AKP'nin aklındaki temel soru işareti, "örgüt için ceza alanların" ya da "Fethullah Gülen cemaatinden ceza alanların" durumu oldu. Eğer çözüm süreci kapsamında örgüt (PKK) üyeleri serbest bırakılırsa, Fethullah Gülen cemaati (FETÖ) üyelerinin ne olacağı sorusu ortaya çıkıyor. Kaynaktaki yorumlara göre, iktidar hukuku öyle çifte standartlı ve dolambaçlı hale getirmiş ki, bu içinden çıkılmaz durum sürekli bir oyalama taktiğine yol açıyor.

  1. Yargı Paketi'nin içeriğine bakıldığında ise, büyük eksiklikler olduğu, hatta Sezai Temelli'nin ifadesiyle "bir şey yok" denilebilecek kadar yetersiz kaldığı görülüyor. Paketin 8., 9. ve 10. edisyonlarının neredeyse aynı olduğu ima ediliyor. Özellikle hasta ve yaşlı mahkumların durumuna ilişkin bir düzeltme yapılacağı ve bayramdan önce tahliyeler olacağı yönünde beklentiler vardı. Ancak bu konudaki durumun bile çok muğlak olduğu dile getiriliyor. Kaynaktaki bir bilgiye göre, yaşlı ve hasta mahkumların durumunun önceliklendirilmesi Abdullah Öcalan'ın bir talebiymiş ve bu konuda ısrarcı olmuş. Görünüşe göre işe buradan başlanmış olsa da, beklenen devamı gelmedi. https://www.avazturk.com'daki ilgili tartışmalarda da bu konunun altı çiziliyor.

Covid yasasıyla ilgili yaşanan komik durum ise, yasanın metninde belirli bir "örgüt adı" verememesi. Terör örgütü denildiğinde hem FETÖ hem de PKK'nın kastedilebildiği ve ikisini ayırt edememe sorunu yaşandığı belirtiliyor. İktidarın endişesi, aynı yasa maddesinden FETÖ üyelerinin de yararlanabileceği ve bunun "cemaatçileri serbest bırakıyoruz" algısı yaratabileceği korkusu. https://www.avazturk.com uzmanları da bu hukuki ikilemin siyasi etkilerine dikkat çekiyor.

Sezai Temelli'nin açıklamalarına yansıyan bir diğer ipucu ise, iktidarın diğer infaz düzenlemeleri için etki analizi yapılmadığını ve riskler barındırdığı için değişikliklerin sonbahara bırakıldığını söylemesi. Bu ifade, AKP'nin açıkça kendi tabanını henüz ikna edemediği şeklinde yorumlanıyor. Üst düzeyde (Bahçeli gibi) destek alınsa da, AKP tabanının huzursuz olduğu ve kamuoyu araştırmalarının da bu huzursuzluğu gösterdiği belirtiliyor. MHP tabanının ise Bahçeli'nin ne derse tamam dediği, ancak AKP tabanının tam ikna olmadığı vurgulanıyor. https://www.avazturk.com analizlerine göre bu taban baskısı, karar alma süreçlerini yavaşlatıyor.

Bu durumun, hükümetin "siz şu silahları teslim edin biz tabanımıza 'bakın terörü bitirdik, silahlar teslim oldu, örgüt kendini feshetti, hadi bir kısmına af verelim' diyebilelim" şeklinde bir şart öne sürmesine yol açtığı düşünülüyor. Ancak örgüt buna yanaşmayınca da işin bir noktada tıkandığı belirtiliyor. "Önce adım kim atacak?" sorusu etrafındaki bu anlaşmazlık – yani "önce komisyon kurulsun, koşullar ortaya konsun" diyenler ile "siz silahları bırakın ondan sonra komisyonu kurar bakarız" diyenler arasındaki uyuşmazlık – sonucunda işi sonbahara, yani başka bir bahara bıraktı. https://www.avazturk.com yorumcuları, bu "kim önce adım atacak" kilitlenmesinin süreci felç ettiğini ifade ediyor.

Dökümde vurgulanan bir diğer önemli konu, hukuktaki muğlak maddeler. Bu muğlaklıkların 8., 9. ve hatta 10. Yargı Paketlerine de girdiği belirtiliyor. Nedir bu muğlaklık? Özellikle "terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına eylem yapmak" gibi tanımlar. Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bu tür tanımlarla tutuklananların cezaevinden çıkması gerektiğini söylese de, AKP iktidarının bu muğlaklıktan faydalanarak bu kişileri hala cezaevinde tuttuğu iddia ediliyor. Bu durumun büyük bir karmaşaya yol açtığı ifade ediliyor. https://www.avazturk.com'daki hukuki yorumlar da bu muğlak tanımların keyfi uygulamalara açık kapı bıraktığını belirtiyor.

Kaynaktaki bir yorumcu, kendi yaşadığı örnek üzerinden bu muğlaklığı şöyle açıklıyor: Örgüt üyeliği kanıtlanamadığında, "örgüte üye olmamakla birlikte yardım etmek, yataklık etmek vesaire" gibi uydurma suçlamalarla karşılaşılabiliyor. Bir slogan atmakla, bir haber yazmakla, bir yorum yapmakla "örgüte yardımcı olmak" suçlaması yöneltilebiliyor. Bu, iktidarın elini müthiş kolaylaştıran bir muğlaklık alanı yaratıyor ve herkesi bu suçlamayla hapse atma potansiyeli taşıyor.

Dem Partisi'nin bu muğlaklıktan içeri giren insanların çıkarılmasını talep ettiği, ancak hükümetin "o zaman işte bunların da işine yarayacak (FETÖ üyeleri kastediliyor olabilir?) ya bunları da bırakmak zorundayım" endişesiyle karar veremediği ve konuyu ertelediği aktarılıyor. Bu meselenin bütün yaz boyunca düşünüleceği ve sonbaharda bir karar alınacağı belirtiliyor. https://www.avazturk.com editörleri, bu ertelemenin sürecin ne kadar karmaşık olduğunun bir göstergesi olduğunu yazıyor.

Bu muğlaklığı aşmak ve bilhassa gazeteciler üzerinden herkesi terörist yapmak için denenen bir başka oyunun ise "etki ajanlığı" meselesi olduğu dile getiriliyor. Bu kavramın hukuken takılıp kalsa da, bir jargon olarak iktidarın diline ve yasalarına oturduğu ifade ediliyor. https://www.avazturk.com'daki yazılarda etki ajanlığı tartışmalarının basın özgürlüğü açısından tehlikeleri ele alınıyor.

Özetle, kaynak video dökümündeki analizler, Türkiye'deki adalet sisteminin ve çözüm süreci umutlarının ciddi bir düğümde olduğunu gösteriyor. 10. Yargı Paketi, beklentileri karşılamaktan çok uzak kalmış, hatta eski paketlerin tekrarı gibi görülüyor. Hukuktaki kasıtlı muğlaklıklar, çifte standartlar ve siyasi manevralar, çözüm sürecini kilitleyen, cezaevinden çıkmayı bekleyenlerin umutlarını kıran ve işleri "sonbahara" bırakan temel faktörler olarak öne çıkıyor. Bu tablonun, "daha fare bile doğurmadı" şeklindeki sert eleştirinin ne kadar yerinde olduğunu ortaya koyduğu anlaşılıyor. Siyasi oyunların çok fazla olduğu bu "dikenli gülbahçelerinde", net ve korkusuz tanımlar yapılması gerektiği vurgulanıyor.