AKP'nin İmamoğlu Korkusu Ortaya Çıktı: Eski Vekilden Tek Cümlelik Çözümleme!

AKP'nin İmamoğlu Korkusu Ortaya Çıktı: Eski Vekilden Tek Cümlelik Çözümleme!

Eski AKP Milletvekili Selçuk Özdağ, Tele1 kanalında yaptığı çarpıcı açıklamalarla Ekrem İmamoğlu'na yönelik operasyonların siyasi nedenini gözler önüne serdi. Özdağ'a göre iktidarın asıl korkusu, İmamoğlu'nun kendi seçmenlerinden oy alabilme...

Ekrem İmamoğlu'na Yönelik Operasyonların Perde Arkası: Eski AKP'li Vekilden Çok Konuşulacak İddialar

Türkiye siyasetinde son dönemde yaşanan gelişmeler, özellikle bazı yerel yönetimlere ve muhalif siyasetçilere yönelik hukuki süreçler ve operasyonlar kamuoyunun gündemini meşgul etmeye devam ediyor. Bu süreçlerin nedenleri ve arkasındaki güç odakları sıkça tartışılırken, eski Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) milletvekili ve şu anda muhalif saflarda yer alan, aynı zamanda mecliste etkili bir siyasetçi olarak bilinen Selçuk Özdağ, Tele1 YouTube kanalında yayınlanan bir programda konuya ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Programın başındaki sunucu (muhtemelen programın moderatörü veya bir diğer katılımcı olan Sayın Teycan'a atıfla), Özdağ'ın yorumlarının merak edildiğini belirterek, "AKP ne yapmaya çalışıyor, yaptıklarının bu operasyonların toplumda da bir karşılığı olmadığı halde, inandırıcılığı olmadığı halde neden bu baskı iklimini derinleştiriyor?" sorusunu yöneltti. İşte Selçuk Özdağ'ın bu soruya verdiği ve geniş yankı uyandıran cevaplar:

Selçuk Özdağ, mevcut operasyonların ve baskı ikliminin temel nedenini, iktidarın karşılaştığı siyasi bir rakip olarak gördüğü Ekrem İmamoğlu'na bağladı. Özdağ'a göre, Sayın Erdoğan ve arkadaşları, kendi "mahallesinden" oy alabilecek bir kişiyle, yani Ekrem İmamoğlu ile karşılaştılar. Yapılan anketlerde İmamoğlu'nun kendi seçmenlerinden oy alabilecek bir potansiyele, kabiliyete ve toplumsal kabule sahip olduğunun görüldüğünü belirten Özdağ, bu durumun İmamoğlu'na yönelik bir siyasi operasyona yol açtığını iddia etti.

Özdağ, eğer İmamoğlu, "Bir dahaki dönem büyükşehir adayı olmayacağım ve de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına devam edeceğim" demiş olsaydı, başına bunların hiçbirinin gelmeyeceğini savundu. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Ona göre, Sayın Erdoğan iktidarını kaybetmek istemiyor ve tekrar seçilmek istiyor. Bu hedefe ulaşmak için de siyasi mühendislik yöntemlerine başvuruyorlar.

İktidarın siyasi mühendisliklere başvurmasının altında yatan nedenleri de sıralayan Özdağ, ekonomiyi düzeltemediklerini, hukukun adaletle buluşmadığını ve dış politikada savrulmaların devam ettiğini vurguladı. Türkiye'nin 540 milyar dolar gibi çok büyük bir iç ve dış borcu olduğunu (özel sektör ve kamu borcu dahil) ve yeni krediler bulmakta zorlandıklarını belirtti. Hazine ve Maliye Bakanı'nın ("zam bakanı ve vergi toplama bakanı" olarak tanımladığı) kapı kapı dolaşarak para aradığını (zaman zaman bütçelerde para aramıyoruz dese de) ve faizleri ödemek zorunda olduklarını dile getirdi.

Böylesi bir iklimde, iktidarın kazanmak için kendilerine rakip gördüklerini "enter etmeleri" (etkisiz hale getirmeleri) gerektiğini söyleyen Özdağ, bu noktada birinci sırada Sayın Ekrem İmamoğlu'nun olduğunu ifade etti. İmamoğlu'na karşı önce diploma üzerinden bir "itibar suikasti" düzenlendiğini, ardından da "yolsuzluklar" diyerek operasyonlarla bir hukuksuzluk inşa edilmek ve toplumdaki algısının negatife çevrilmek istendiğini öne sürdü. Bu tür operasyonların analiz edildiği https://www.avazturk.com adresinde de bu iddialara rastlamak mümkün olabilir. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz.

Özdağ, İmamoğlu ve arkadaşlarına yönelik operasyonların "dalga dalga" geldiğine dikkat çekti. Birinci operasyonda ellerinde kesin bilgi ve belgeler olmuş olsaydı, ikinci, üçüncü ve dördüncü operasyonları yapmayacaklarını savunan Özdağ, bu ardışık operasyonların, "yeni bir bilgi, yeni bir belgeye ulaşabilir miyiz ve bu belge ve bilgiler üzerinden de bu itibar suikastin içerisinde Sayın Ekrem İmamoğlu'nu itibarsızlaştırabilir miyiz diye çalışıyorlar" şeklinde yorumladı.

Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Türkiye'de bir "temiz eller" operasyonuna ihtiyaç olup olmadığı sorusuna "vardı" yanıtını veren Özdağ, ancak bu operasyonun aynen Antonio Di Pietro'nun İtalya'da yaptığı gibi, Türkiye'nin tamamında, hükümetin arkasında olduğu, bütün yolsuzluklarla, siyasilerle, mafya babalarıyla ilgili yapılması ve ülkenin temize çıkartılması gerektiğini belirtti.

Özdağ, Türkiye'deki yargının çifte standartlı davrandığına dair somut örnekler sundu. Almanya'da mahkum edilen Deniz Feneri davasının Türkiye'de aklandığını hatırlattı. Eğer o belediye başkanlarıyla ilgili operasyon yapılmış olsaydı, tıpkı Almanya'daki gibi Türkiye'de de mahkumiyetler görülebileceğini ima etti.

17-25 Aralık sürecindeki bakanların durumuna da değinen Özdağ, o dönemde bakanların Yüce Divan'a (Anayasa Mahkemesi'ne) gitmelerinin istendiğini ve komisyondaki üyelerin de bu yönde oy kullanabilecek bir iklimde olduğunu anlattı. Ancak daha sonra bu kişilerin Sayın Erdoğan'la görüştüğünü ve Yüce Divan'a gitmeyeceklerini, eğer giderlerse üstlerinde kim olduğunu söyleyeceklerini belirttiklerini iddia etti. Sayın Davutoğlu'nun "kim varsa ben varsam beni de söyleyin" dediğini, ancak o günkü komisyon başkanının Sayın Erdoğan'la irtibata geçerek bakanların Yüce Divan'a gitmesini engellediğini söyledi. Yaşanan bu tür gelişmelerin https://www.avazturk.com gibi platformlarda da sıklıkla yer bulduğu görülüyor.

Bir başka örnek olarak, kocasının şirketinden kendi bakanlığına dezenfektan alan bir bakanın görevden alındıktan veya affını diledikten sonra mahkemeye intikal etmesi gerektiğini, yani parlamentonun Yüce Divan'a göndermesi gerektiğini, ancak bunun yapılmadığını belirtti. Bazı danışmanlar, milletvekilleri veyahut Sayıştay raporları üzerinden bazı belediye başkanları hakkında da benzer durumların yaşandığını kaydetti.

Özdağ'a göre, Türkiye'de bir çifte standart söz konusu. Eğer işlemler sadece Ekrem İmamoğlu'na veya CHP'li belediyelere değil, Adalet ve Kalkınma Partili belediyelere, Milliyetçi Hareket Partili belediyelere, yani hangi parti varsa o partinin belediyelerine, Sayıştay raporları doğrultusunda yapılmış olsaydı, yargının tarafsız, bağımsız ve objektif olduğuna inanabileceğini söyledi. O zaman yargı perisi gibi gözlerini kapatıp, elindeki terazinin doğru tartacağından emin olabileceklerini dile getirdi. Ancak bugün gördüklerinin Adalet ve Kalkınma Partili belediyeler veya Cumhur İttifakı'na bağlı olan belediyelerin "zemzemle yıkanmış gibi", "sütten çıkmış ak kaşık gibi" olduğu yönünde olduğunu belirtti. Bu durum, https://www.avazturk.com'daki çeşitli köşe yazılarında da ele alınmaktadır.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) belediyelerine yönelik uygulamalara da değinen Özdağ, bazı HDP'li belediyelerin kendilerine operasyon yapılacağını anladıkları an Adalet ve Kalkınma Partisi'ne katılarak "makbul insan, makbul vatandaş" olduklarını ve bunlara işlem yapılmadığını, hatta yeni krediler aldıklarını söyledi. Bunu yapmayanların ise sabahleyin "terörist" olarak muamele görüp, oraya kayyum atandığını belirtti. Bu örneklerin de yargının çifte standartlı davrandığını gösterdiğini savundu.

Türkiye'de yargının çifte standartlı davrandığını ve yürütmenin de aynı şekilde yargıya ve yasama organına müdahale ettiğini belirten Özdağ, kuvvetler ayrılığı ilkesinin artık "kuvvetler birliğine evrilmiş vaziyette" olduğunu iddia etti. Bu nedenle, bazı güncel davalarda yargının bağımsız, objektif ve tarafsız olmadığına inandığını yineledi.

En son TÜSİAD'la ilgili yaşananları örnek veren Özdağ, TÜSİAD başkanı ve yüksek istişare kurulu başkanı hakkında re'sen soruşturma bile açılmamışken, Adalet Bakanı konuştuktan sonra re'sen soruşturma açıldığını, Cumhurbaşkanı grupta konuştuktan sonra da bunların gözaltına alındığını ve haklarında işlem yapılmaya başlandığını anlattı. Böyle bir ülkede adaletten ve tarafsızlıktan bahsetmenin mümkün olmadığını savundu. Bu tür örnekler, https://www.avazturk.com'un güncel haber akışında da yer bulabilmektedir.

İktidarın hedeflerinde sadece iktidarlarını sürdürmek olduğunu belirten Özdağ, bir yol haritaları olduğunu ancak ekonomik, hukuki düzeltmeleri ve dış politikada itibarlı hale gelmeyi başaramadıklarını söyledi. Bu nedenle "yeni müttefikler arayarak" erken seçimi zorlayıp zorlayamayacaklarını düşündüklerini (360 oyla), buradan birilerinin ağzına "bal sürerek" %3-4 gibi bir destek alarak tekrar cumhurbaşkanı seçilme gayeleri olduğunu öne sürdü. Çünkü şunu bildiklerini belirtti: Rakipleri, kendi "mahallesinden" oy alabiliyor.

Yargı atamalarına da değinen Özdağ, bugün İstanbul'a atanan başsavcı gibi savcıların, birilerinin "presini" (baskısını) veya olmayan şeylerini olmuş gibi takdim etmekte veya "presini dağlar gibi Everest dağı gibi Erciyes dağı gibi takdim etmekte oldukça mahir olduklarını" gözlemlediklerini dile getirdi.

Eğer Türkiye'de tarafsız bir yargı olsaydı ve bahsettiği somut örnekler üzerinden gidilseydi veya vatandaşa henüz tam intikal etmemiş Yunus Emre Vakfı ve Diyanet'teki (Diyanet İşleri Başkanlığı'ndaki) yapılanlar (ihale yolsuzlukları, ihale ısmarları gibi Özdağ'ın bütçelerinde konuştuğu konular) ortaya çıksa, bunların (yolsuzluk yapanların) bir daha "güneş gündüzü görmeyeceklerini" kendilerinin de gördüğünü belirtti. Bu nedenle iktidarlarını yürütmek ve devam ettirmek ve burada rakip gördüklerini sindirmek istediklerini söyledi. Bu konudaki iddialar da https://www.avazturk.com gibi bağımsız platformlarda incelenmektedir.

Rakipleri ve muhalifleri sindirmek için kullandıkları yöntemleri de sıralayan Özdağ, bazen RTÜK gibi kurumlarla (Tele1 başta olmak üzere objektif, tarafsız, bağımsız yayın yapan televizyon kanallarının çilesini çektiğini belirterek), bazen Basın İlan Kurumu ve İletişim Başkanlığı ile, zaman zaman sokaklardaki çetelerle, mafyalarla, zaman zaman trolleriyle, zaman zaman da kendi "arka bahçesi yapmış oldukları bürokrasiyle" (valiler, kaymakamlar, belediye başkanları, bakanlar, devletin imkanları) bunu yaptıklarını anlattı.

Şimdi ise bunu parlamentodaki çoğunlukla, yani yasalarla yaptıklarını belirten Özdağ, Devlet Denetleme Kurulu kanunu gibi yasalarla şirketlere, belediyelere, derneklere "çok rahat bir şeyle kayyum atayarak çökme noktasında" ilerlediklerini (tırnak içinde) söyledi. Bir diğer yandan Siber Güvenlik Yasası ile herkesi istedikleri örgütle veya gayrimeşru işlerle ilişkilendirebilecek bir iklime doğru gittiklerini iddia etti. Artık cep telefonlarının, internetin kopyalanabildiğini, kopyası alındıktan sonra bunun kopyasının vatandaşlara verilmediğini ve burada istedikleri şekilde "imaj değişiklikleriyle beraber üzerimize her türlü iftiranın atılabileceği bir yere doğru gidildiğini" dile getirdi.

Yeni çıkarttıkları kanunları ileride yargılanmamak adına yaptıklarını belirten Özdağ, bir yandan muhalefetin alanını daralttıklarını (ifade hürriyeti, basın özgürlüğü, teşebbüs özgürlüğü, inanç özgürlüğü noktalarında), bir yandan da "olay ki bir iktidar değişikliği olursa diyerek onunla ilgili olarak yargılanmamak için kılıflarını hazırladıklarını, yani kanunlarla bunu yapmak istediklerini" öne sürdü. https://www.avazturk.com adresinde de bu yasal düzenlemelere ilişkin tartışmaları bulmak mümkündür.

Son olarak, muhalefeti "devşirmek" istediklerini (tırnak içinde) belirten Özdağ, bunu bazen "sopayla", bazen "havuçla", bazen de insanların zaafları üzerinden yürüyerek transferlerle yaptıklarını ve bunu "siyasi ahlaksızlık" olarak nitelendirdiğini söyledi (ki bunu daha önce Sayın Erdoğan da nitelendiriyordu).

Tüm bu operasyonların ve baskıların, Özdağ'ın büyük fotoğrafta gördüğü şekliyle, iktidarın "yenemeyeceğini gördüğü bir İmamoğlu" olduğu için ardı sıra Türkiye'de yapıldığını yorumladı.

Eğer Sayın İmamoğlu ile ilgili bilgi ve belgeler ellerine geçmezse İmamoğlu'nun çıkması gerektiğini, çünkü dünya basınının, dünya yargısının ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının (etkisizleştirilseler dahi) burayı takip ettiğini belirtti. Aksi halde, bu operasyonlar sonucunda başka bir sonuçla karşı karşıya kalacaklarını, ancak iktidarın bu süreci devam ettirmek istediğini sözlerine ekledi.

Selçuk Özdağ'ın Tele1'deki bu kapsamlı değerlendirmeleri, mevcut siyasi iklimin ve muhaliflere yönelik adımların siyasi motivasyonlarla şekillendiği iddialarını güçlendirirken, özellikle Ekrem İmamoğlu'nun neden hedef alındığına dair yeni bir boyut kazandırdı. Yargıdaki çifte standart ve iktidarın kendi geleceğini güvence altına alma çabaları gibi konular, Özdağ'ın analizlerinde öne çıkan başlıklardı. Bu açıklamalar, önümüzdeki dönemde siyasi tartışmaların odağında yer almaya devam edeceğe benziyor.