Ankara, Şam, Bağdat güvende değilse Washington, Tel-Aviv, Brüksel, Berlin, Paris, Londra da güvende olmamalı!

Türkiye, yeni bir terörle mücadele konseptiyle, terörü kaynağında imha etme stratejisine yöneldi. Aslına bakılırsa, bu konseptin ilanından bu yana terörün Türkiye’ye yönelik saldırı konsepti de değişti.

Yeni terör konsepti, Türkiye’de, devlete ve devlet otoritesine olan güveni her kesim nezdinde sarsmayı hedefliyor. Bunun yanında, ülkedeki farklı yaşam biçiminden tutun da inanç, mezhep ve etnisite ile kültür çeşitliliğine varıncaya kadar tüm fay hatlarını hareketlendirecek, kısa vadede ayrıştırıp orta vadede çatıştıracak bir terör konseptiyle muhatabız. Ve de Türkiye’yi Avrupa ile Asya arasında köprü konumundan Ortadoğu’nun her bakımdan parçası haline getirmeyi amaçlayan bir konsept.

Elbette terörün yeni saldırı konsepti, örgütleri yönetenlerin Türkiye ilgili plan ve projeleriyle doğrudan bağlantılı.

Mesela Ortadoğu’dakı satrancın piyonu olmayı reddedip, oyun kuruculuğa soyunan ve bu noktada da ciddi merhale kaydeden Türkiye’yi “hasta adam” durumuna getirme amacı var terörün bu yeni saldırı konseptinde.

Türkiye’nin parçalanması dahil küresel sistemin kendini yenileme adımlarının içerdiği “yeni Ortadoğu ve küçük komşular” stratejisinin önündeki en büyük bariyer olan Yeni Türkiye’yi, önce durdurma sonra da “küçülterek” eskiye döndürme gayesi var.

Buna, AK Parti ve MHP’de vücut bulan “sistemsel değişim iradesinin” parçalanmasını da eklemek mümkün. Çünkü hedeflenen yeni sistemle birlikte, batının Türkiye’nin yönetimine müdahalesini sağlayan delikler kapatılmış, siyaset mühendisliklerinin önüne set çekilmiş, bürokratik tahakkümün oluşturduğu millet iradesi yok sayan vesayet tarumar edilmiş olacak.

Sadece bunlar da değil… Mesela terör örgütlerinin ve arkalarındaki güçlerin sadece silahlı saldırılarına değil, ekonomik, siyasi, sosyal saldırılarına karşı kimi marjinal gruplar ile bunlarla işbirliğinden iktidar çıkarabileceğini zanneden anamuhalefetin tavan tayfası haricinde topyekün bir birliktelik sağlanmış durumda.

Aynı şekilde milli iradenin kahir ekseriyetinin desteğiyle dik duran, sadece Türkiye ve Misak-ı Milli’ye değil, medeniyet coğrafyamızın tamamına sahip çıkan bir liderin mevcudiyetiyle değiştirilmek isteniyor sistem.

Bu liderin ve ona destek veren millet iradesinin kararlı duruşu, haksızlıklara ve adaletsizliklere itiraz eden, sorgulayan, “Dünya 5'ten büyüktür" diyen, batının ve İsrail’in gözlerinin içine baka baka sen "çocukları öldürmeyi iyi bilirsiniz" diyen, Mısır'a, Suriye’ye, Yemen’e, Afganistan’a, Lübnan’a, Libya'ya sahip çıkan, mağdurun ve mazlumun yanındayım diyen Yeni Türkiye ve lider anlayışı, batının ve üst aklın bütün planlarını bozuyor.

O yüzden, kendi başkentlerinde kurdukları karanlık planları tıkır tıkır işlesin diye Ankara’daki, İstanbul’daki, Diyarbakır’daki, Gaziantep’deki, İzmir’deki hülasa bütün bir Türkiye’deki güven duygusunu yok etmeyi hedefliyorlar. Kendilerinin kontrol ve kumandasındaki PKK/PYD/YPG, FETÖ, DHKP-C, DAEŞ, MLKP ve bilumum terör örgütlerinin yeni saldırı konseptinin en temel farklarından biri bu.

Öyleyse ne olmalı?

Batıya, Ankara ne kadar güvenliyse Washington’un, Tel-Aviv’in, Londra'nın, Paris’in, Madrid’in, Roma’nın, Brüksel’in, Berlin’in, Viyana’nın, Budapeşte’nin, Atina’nın da o kadar güvenli olduğu hatırlatılmalı batıya.

Batı toplumu, Avrupalı ve Amerikalı’lar, bu coğrafyanın yanık tenli insanları kadar dirençli ve inançlı değil. Türkiye’yi bir terör laboratuvarına çevirenlerin topraklarında Türkiye’nin sadece son 1 ayda yaşadığı terör saldırıları gerçekleşse bütün halkları sokaklara dökülür ve o Avrupa baharı 1700 lerdekinden çok daha şiddetli geçer.

Bakın sadece son iki ayda, Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ABD’den 40,8 milyar dolarlık silah alımı yapmış.

Türkiye’nin hem dışardan aldığı hem kendi üretimi savunma sanayi harcaması da cabası.

Ne için? ABD’nin içinde bulunduğu koalisyonun veya üst aklın -adına ne derseniz deyin- ürettiği/yönettiği terörle mücadelede kullanılsın diye. Üzerine oynanan karanlık oyunlar bozulsun diye.

Bu pazardan beslenen Washington’un, New York’un, aynı şekilde Tel-Aviv’in, Londra'nın, Paris’in, Madrid’in, Roma’nın, Brüksel’in, Berlin’in, Viyana’nın güvenli olmadığını göstermek, huzurunu kaçırmak için bu kadar paraya bile gerek yok.

Bu paraların yüzde 10’u ile "Ankara güvendeyse siz de güvendesiniz, Şam, Bağdat, Riyad, Kuveyt güvendeyse Tel Aviv, Washington, Berlin, Paris, Brüksel de güvende" diyebilmek mümkün.

Hem bu, "terörü kaynağında kurutmak" şeklinde tanımlanan "terörle mücadeledeki yeni konseptimize" de uygun...

Kimse kusura bakmasın ama bu jargonun, büyük devlet, süper güç olmanın en temel şartı olduğunu bizlere uygulamalarıyla ispatlayan  o başkentlerin ta kendisi değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar