Ankara'dan Sinyaller Geldi, Türkiye Nefesini Tuttu!
Yıllardır çözüm bekleyen Kürt meselesinde son günlerde yaşanan yoğun diplomasi trafiği ve kulis bilgileri, ikinci aşamaya geçişin kapıda olduğunu gösteriyor. Meclis Başkanı'ndan siyasi parti liderlerine, İmralı heyetinden KCK yöneticilerine kadar birçok..
Türkiye, yıllardır çözüm bekleyen ve toplumsal yaşamın her alanını etkileyen "Kürt meselesi"nde yeni bir dönemeçle karşı karşıya. Özellikle son dönemde İsrail-İran gerilimi gibi küresel olayların gölgesinde kalmış olsa da, barış sürecinde gözle görülür bir hareketlilik yaşandığı dikkat çekiyor. Bu makale, sadece yüzeydeki gelişmelerin ötesine geçerek, kulislerde fısıldanan, siyasi koridorlarda dillendirilen ve kamuoyunda büyük bir merak uyandıran bu kritik sürecin derinlemesine analizini sunuyor. Önümüzdeki günlerde yaşanması muhtemel çarpıcı gelişmeler, ülkenin yakın siyasi tarihine damga vurabilir. Okumaya devam edin, çünkü bu haber, alışılagelmişin dışında, beklenmedik bir sona doğru ilerleyen olaylar silsilesinin sadece başlangıcı.
YouTube kanalında yayınlanan bir analizde, sunucu, İsrail-İran Savaşı'nın çözüm sürecini geri planda bıraktığını ancak bu savaşın başlamasıyla birlikte çözüm sürecinde bir hareketliliğin gözlemlendiğini belirtiyor. Sunucu, Ankara'da peş peşe açıklamalar ve yoğun bir trafik yaşandığını vurguluyor. Son günlerdeki bu trafiğe baktığımızda, Den Parti Grup Başkan Vekillerinin Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş ile görüştüklerini, hemen ardından da parlamentoda grubu bulunan siyasi partilerin grup başkan vekillerinin Kurtulmuş tarafından bir toplantıya çağrıldığını ve bu formatta bir toplantı yapıldığını öğreniyoruz. En güncel gelişme ise, İmralı Heyeti üyeleri Pervin Buldan ve Mithat Sancar'ın Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş ile bir araya gelmesi ve bu görüşmenin ardından Mithat Sancar'dan gelen önemli açıklamalar. Sancar, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, görüşmenin verimli geçtiğini ve meclisin inisiyatif alacağını, gündemde bir komisyonun olduğunu ifade ediyor. Sunucu, bu komisyonun meclisin sorumluluk üstlenmesi ve devreye girmesi anlamına geldiğini vurguluyor. Ancak komisyonun tam olarak nasıl işleyeceği, içeriği, yetki alanları ve sınırları hakkında henüz kamuoyuyla paylaşılmış net bir bilgi bulunmuyor. Bununla birlikte, Kürt tarafının beklentisi oldukça net: Komisyonun hükümete veya cumhurbaşkanına rapor veren bir yapıdan ziyade, kendi başına karar alabilen, özel yetkilere sahip ve aldığı kararların parlamentodan onaylanıp yasallaşabildiği nitelikli bir komisyon olması gerektiği. Bu niteliklere sahip bir komisyonun sorunları çözebileceği ve barış önündeki engelleri kaldırabileceği belirtiliyor. Bu bağlamda, teknolojinin siyasetteki rolü ve kamuoyu nezdindeki etkileşimi üzerine analizler sunan https://www.avazturk.com gibi platformlar, bu tür komisyonların kurulma süreçlerini ve etkilerini yakından takip ediyor.
Parlamentoda grubu bulunan neredeyse tüm siyasi partilerin Kürt meselesinin parlamentoda çözülmesi gerektiği yönünde bir irade beyanı olduğu görülüyor. Sunucu, liderler düzeyinde bu iradenin mevcut olduğunu ve her partinin kendine göre plan ve programları olduğunu ifade ediyor. Geçmişteki çözüm süreciyle kıyaslandığında ise önemli bir fark göze çarpıyor: O dönemde MHP ve hatta CHP sürece destek vermezken, bu kez CHP yönetiminin çok daha aktif ve net görüşlere sahip olduğu belirtiliyor. Trafiği izlemeye devam ettiğimizde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın NATO toplantısından sonra gazetecilere yaptığı açıklamada her şeyin yolunda gittiğini ve önümüzdeki günlerde Dem Parti heyetiyle görüşeceğini açıkladığı bilgisi yer alıyor. Erdoğan daha önce de İmralı Heyeti üyeleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreya Önder ile bir araya gelmişti. Ancak bu yeni görüşmede kimlerle bir araya geleceği (eş başkanlar mı, İmralı heyeti mi, başka bir heyet mi) ve görüşme tarihi hakkında net bir açıklama yapılmamış durumda. Kulislerde, bu görüşmeden önce veya sonra İmralı heyetinin Sayın Öcalan'la görüşmek üzere İmralı Adası'na gidebileceği de konuşuluyor ancak buna dair de net bir bilgi bulunmuyor. Sunucu, tüm bu gelişmelerin büyük olasılıkla birkaç hafta içinde yaşanacağını öngörüyor.
Peki, "barış sürecinde ikinci aşamaya mı geçiliyor" sorusunun yanıtı ne? Hatırlanacağı üzere, birinci aşama Devlet Bahçeli'nin çağrısıyla başlamış, ardından Sayın Öcalan'ın 27 Şubat'ta "Evet, bunu kabul ediyoruz, görüşebiliriz, konuşabiliriz. Hukuki, yasal ve anayasal zemin oluşturulursa Kürt meselesini şiddet zemininden hukuki zemine çekebilirim" açıklamasıyla devam etmişti. Bu çağrı, İmralı heyeti aracılığıyla kamuoyuna yapılmış ve her ne kadar Ankara "bu çağrı bize değil, Kürdistan İşçi Partisi'ne" dese de, nihayetinde bir mutabakat sonucu ortaya çıkan, Ankara'ya, topluma, siyasetçilere ve sivil toplum örgütlerine de yöneltilmiş bir çağrıydı. Bu çağrıya cevaben, Kürdistan İşçi Partisi 1 Mart'ta ateşkes ilan etmiş, ve 5 Mayıs'ta kongrelerini toplayıp 12 Mayıs'ta silahsızlanma ve fesih kararı aldıklarını duyurmuşlardı. Bu kararlar sadece sözde kalmayıp, Türkiye'ye karşı yürütülen silahlı mücadeleye son verileceği ve Kürdistan İşçi Partisi'nin feshedileceği anlamına geliyordu. Ancak bu kararların hayata geçebilmesi için Türkiye'nin yasal düzenleme yapması gerekiyor. İşte "ikinci aşama" olarak tanımlanan da tam olarak budur: Parlamentonun sorumluluk üstlenmesi, devreye girmesi, komisyonun kurulması ve yasal, hukuki, anayasal düzenlemeler yapılması. Sunucu, geçmişte bu işlerin Haziran sonuna kadar biteceği yönünde takvimler verildiğini ancak konuyu bilenlerin bunun iki günde çözülecek bir mesele olmadığını, adım adım ve sağlam gidilmesi gerektiğini vurguladığını hatırlatıyor.
KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Besê Hozat'ın Medya Haber'e yaptığı açıklamalar da sürecin kritik noktalarına ışık tutuyor. Hozat, "Biz yapacağımızı yaptık, biz hazırız" diyerek topu devlete ve hükümete attığını belirtiyor. "Yasal düzenlemeler yapın, kanuni düzenlemeler yapın, çıkarın; biz de dağdan inip ovada siyaset yapalım" çağrısıyla, barışın önündeki somut engeli dile getiriyor. Hozat, mevcut yasalara göre gerillaların silah bıraksa bile hapse gireceklerini, bu nedenle hukuki düzenlemelerin bir an önce yapılması gerektiğini ve bu sürecin zamana yayılmaması gerektiğini vurguluyor. Ortadoğu'daki İran-İsrail meselesi üzerinden de uyarılar yapıyor. Sunucu, hükümet yanlısı bazı medyanın Kürdistan İşçi Partisi'ni silah bırakmak istememekle veya İsrail/İran ile işbirliği yapmakla suçlayan gerçek dışı yorumlarını da eleştiriyor. Komisyonun ise Temmuz ayında, meclis tatile girmeden kurulması bekleniyor, belki de 15 Temmuz'a kadar. Parlamentoda grubu bulunan birçok siyasi parti, hükümeti meseleyi araçlaştırmama ve oy malzemesi haline getirmeme konusunda uyarıyor; bunun Türkiye'nin temel sorunu olduğunu, herkesin sorunu olduğunu ve meclisin görevinin savaşı bitirip barışı getirmek olduğunu belirtiyorlar. Dünya deneyimlerinden de istifade edilirse bu işin hızlı bir şekilde yapılabileceği dile getiriliyor.
Ancak bu noktada önemli bir gerçek var: Meclis tatile girmiş durumda. Bu da yasal, anayasal ve hukuki düzenlemelerin meclis tatili nedeniyle hemen çıkmasının beklenmediği anlamına geliyor. Gerekli görüldüğünde parlamentonun özel oturumla toplanacağı hükümet ve meclis başkanı tarafından açıklanmış olsa da, yasal düzenlemeler büyük olasılıkla Ekim ayına bırakılıyor. Komisyon hazırlıklarını yapacak ve Ekim ayında, yeni yasama döneminin başlamasıyla birlikte meclis, Kürt sorununun demokratik çözümüyle mesaiye başlayacak; plan bu şekilde. Tabii ki, burası Türkiye, burası Ortadoğu. Birçok insanın "Oyun mu kuruyorlar, gerçek mi söylüyorlar, inanalım mı, inanmayalım mı?" gibi kaygıları, endişeleri ve güvensizlikleri mevcut. Sunucu, bu sürecin ilerlemesi için her şeyden önce barış isteyenlerin kendilerine güvenmeleri gerektiğini ve işin garantisinin yasal düzenlemeler, somut ve pratik adımlar olduğunu, Kürtlerin de bunu beklediğini vurguluyor. Ankara'nın ise özellikle "bir iki grup gerillanın silah bırakması" gibi somut adımlar atmayı çok istediği biliniyor. Ancak silah bırakanların nereye gideceği, yasal bir çerçeve olmadan ne olacağı sorusu, geçmişteki kötü deneyimler (barış gruplarının hapse atılması) nedeniyle belirsizliğini koruyor.
Şimdi gelelim bu haberin en can alıcı noktasına, tüm bu gelişmeleri bir araya getiren ve geleceğe dair en büyük ipucunu veren o gizli bilgiye: Kulislerde dolaşan ve medyaya (özellikle BBC gibi güvenilir kaynaklara) yansıyan bilgilere göre, önümüzdeki günlerde veya haftalarda bir ya da birden fazla gerilla grubunun silah bırakabileceği konuşuluyor! Sunucu, bu bilginin kesin olmamakla birlikte, medyanın ve Ankara'daki siyasi çevrelerin gündeminde olduğunu belirtiyor. Her ne kadar Kürdistan İşçi Partisi kaynaklarından veya gerillalardan konuya ilişkin resmi bir açıklama henüz gelmemiş olsa da, geçmişte de benzer barış gruplarının Türkiye'ye gittiği örnekler düşünüldüğünde, bu sürecin önünü açmak ve hızlandırmak için Sayın Öcalan veya Kürdistan İşçi Partisi'nin böyle bir adıma başvurabileceği ihtimali üzerinde duruluyor. Ancak bu, yasal ve hukuki düzenlemeler yapılmadan tüm gerillaların silahlarını bırakacağı anlamına gelmiyor; bu sadece sürecin ivme kazanması için atılabilecek sembolik ve pratik bir adım olarak değerlendiriliyor. Bu tür bir gelişmenin olması durumunda taraflar arasında konuşmaların veya müzakerelerin yapıldığı da öngörülüyor. Genel olarak, çözüm sürecinde aksaklıklar olmasına rağmen bir şekilde ilerlediği anlaşılıyor. Besê Hozat da süreçte bir bozulma veya tıkanma olmadığını ancak her şeyin yolunda gitmediğini belirtiyor. En önemlisi ise, bu sorunun sadece parlamentodaki siyasi partilerle değil, halkla ve sivil toplum örgütleriyle birlikte çözülmesi gerektiği vurgulanıyor. Dem Parti'nin bu gündemle halka gittiği, hatta MHP'nin de 81 ilde çözüm sürecini anlatıp destek isteyeceği belirtiliyor. Tüm bu işaretler, Türkiye'nin Kürt meselesinde tarihi bir adımın eşiğinde olabileceğini ve önümüzdeki haftaların, ülkenin kaderini yeniden şekillendirecek gelişmelere gebe olduğunu gösteriyor.