Aydınlık - Odatv kavgası kızıştı

Aydınlık - Odatv kavgası kızıştı

Aydınlık ve Odatv arasında evvelden beri süregelen polemik, AK Parti hükümetinin Katar’a asker gönderme kararı alması ile birlikte yeni bir boyut kazandı.

Doğu Perinçek’in Katar’a asker gönderilmesini tasvip eden yazısına Odatv yazarı Nihat Genç çok sert bir yanıt vermişti. Genç’in “Katar’dan ilk şehit haberi geldi” başlıklı bu yazısı bardağı taşıran son damla oldu.

Aydınlık gazetesi, Nihat Genç’in sert üslûbuna, Odatv sitesi imtiyaz sahibi Soner Yalçın’ın yakın arkadaşı olan Tunca Arslan ile cevap verdi.

İşte o yazı:

Odatv’nin aşırmacılığı ve bir yazılık adam!

Odatv, Aydınlıkçılara hakareti “haber” diye yayınlarken, kullandığı bir yazılık adam Kaan Arslanoğlu kimdi sahi? Aydınlık yazarı Tunca Aslan'ın yazısı

Odatv önce Doğu Perinçek’in Aydınlık’taki “Katar’a asker göndermek niçin doğru” başlıklı yazısını yayımladı. Bunda bir sıkıntı yok. Başka bir niyetle yapılsa da yazının daha fazla okunmasını sağladı. O konuda teşekkür etmek lazım. Ama keşke hem okudukları yazıyı hem de Katar meselesini anlayabilselerdi.

Ardından Sayın Nihat Genç, bir eleştiri yazısı yayımladı. Neye neden karşı çıktığını, Katar sorununu ve Körfez krizini hangi jeopolitik/stratejik gerekçelere dayandırdığını anlayamadık. Bu konuyu Nihat ağabeyimizle dost meclisinde elbet tartışırız, derinleştiririz.

Zaten yazının konusu bu değil.

Özel yazışmaları aşırmayı alışkanlık haline getiren Odatv, Aydınlık yönetimine gönderilen özel bir elektronik mektubu yayınladı. Pireyi deve yapmaya çalışan bilindik tarzlarıyla… Daha önce de hem Aydınlık hem de İşçi Partisi’nin (Vatan Partisi) iç meselelerini ilgilendiren özel yazışmaları paylaşmışlardı. Bu konuda uzun uzadıya “Habercilik ahlakı” tartışması yapmayacağız. Çünkü bu bir tercih!

Aydınlık Kitap ekinin 30 Haziran Cuma günkü sayısının kapağına, eski Zaman Yazarı Selim İleri’yi taşıması Aydınlık yazarları Seyyit Nezir ile eski Aydınlık Kitap eki yazarı Zafer Yalçınpınar tarafından eleştirildi. Yalçınpınar, eleştirilerini Aydınlık yöneticilerine maille de ulaştırdı. Odatv bu özel yazışmayı aynen yayınladı. Haberde Yalçınpınar’ın benzer eleştirilerini yönelttiği Facebook mesajına da yer verildi. Yazar Kaan Arslanoğlu’nun Aydınlık hareketine iftira ve hakaretler yağdırdığı yorumu da özellikle unutulmadı. Odatv, Aydınlıkçılara hakareti “haber” diye yayınladı.

Peki kim bu Odatv’nin muteber adamı Arslanoğlu?

Aydınlık yazarı Tunca Arslan, “Bir yazılık adam” diye tarif ettiği Arslanoğlu’nu 3 yıl önce Odatv’de şu satırlarla anlatmıştı:

‘Bir yazılık adam’dan ‘Solculuk’ dersleri

Birkaç gün önce twitter’da Irmak Zileli’nin “Eşik” adlı romanından, Doğu Perinçek ve Gün Zileli’den, solculuktan söz eden bir yazının linkini görünce, doğal olarak merak edip yazıyı açtım. “Irmak Zileli’nin ‘Eşik’ romanı, Doğu Perinçek - Gün Zileli, solcular iyi midir kötü mü? Solun onmaz hastalığı: Sansür” başlıklı yazı, insanbu.com sitesindeydi ve romancı-hekim Kaan Arslanoğlu tarafından yazılmıştı. Başlığıyla bile, Kahraman Küçük Terzi misali, “Bir vuruşta yedisini birden!” dedirtecek bir davetkârlık, biraz da meydan okuma içeren yazı, Doğu Perinçek, Gün Zileli ve Irmak Zileli’yi iyi tanıdığım, “Eşik”i okuduğum için açıkçası merakımı uyandırdı. Yalnızca bir romanını okuduğum Kaan Arslanoğlu’nu ise şahsen tanımamakla birlikte, “biliyordum”… Kendisini “nasıl bildiğimi”, daha doğrusu nasıl anımsadığımı birazdan belirteceğim ama önce söz konusu yazısından ve onun altında yer verilen linkler aracılığıyla ulaştığım “Marksizm Uzun Süredir Devrimci Değil”, “Sosyalistlik Bir Tür Deliliktir. Ulusalcılıkta Sağlam Duruş Neyi Getirir?”, “Solcuların Siyasi Zekası Neden Çok Düşük?” başlıklı diğer makalelerine çok kısaca değineyim.

Her eski solcu gibi Kaan Arslanoğlu da makalelerinde solla, sosyalizmle, Marksizm’le vb. asla bitmeyecek bir derdi olduğunu gösteriyor ve kusura bakmasın ama deli saçması şeyler yazıyor. Bir tutam Erich From, bir demet Ayn Rand üstüne biraz Halil Berktay, Ahmet Altan ve Hadi Uluengin serpiştirilmesi, sonra da hepsinin kokteyl kabında çalkalanmasıyla ortaya çıkan, uzmanlık alanı psikiyatri-psikoloji olan bir yazar-hekimin ortalama entelektüel-felsefi düzeyinden epeyce geride duran yazılar bunlar. “Solun yanlışları”, kuşkusuz ki ezelden beri tartışılmayı, eleştirilmeyi, aşılmayı gerektiriyor ama Arslanoğlu’nun amacının bu olmadığı, Türkiye ve hatta dünya genelinde sola ilişkin net bir vurguda bulunup, bir tür “Ecinniler” sorgulamasına girişmeye çalıştığı açıkça görülüyor. Yazara göre sol ve solcu aydınlar; yerinde saymaktadır, açmazlar içindedir, tutarsızdır, siyasi zekâları düşüktür, hele sağ ile kıyaslandığında iyice düşüktür, solcular sağcılardan daha iyi insanlar değillerdir, “işçi sınıfı… işçi sınıfı…” derler ama çoğu burjuvadır, tarih sınıfların olduğu kadar insan karakterlerinin de mücadelelerinden oluşur, solcular “haydi sosyalizme!” diyerek kitleleri kandırmaya uğraşırlar ama gerçek sosyalizm ancak “iyilikle” kurulabilecektir, solcular çok sayıda insan öldürmüşlerdir, hatta “ölümü hiç hak etmeyen” sıradan insanları da öldürmüşlerdir, çıkarcıdırlar, parayı severler, harcamayı, kendi rahat ve mülklerini çok severler, kendi ailelerine, çocuklarına fazla düşkündürler ve onların ikbali için sık sık ilkelerini çiğnerler, solculuk içi boş bir kavramdır, birçoğunda kayda değer bir ilke de yoktur zaten… Haa, unutmadan bir not daha düşeyim; Arslanoğlu’a göre solcular kötüdür ama Aydınlıkçılar özel olarak, bilhassa ve bilakis daha da kötüdür!

Yorucu ve sıkıcı olmamak adına alıntıları daha fazla uzatmıyorum ama Kaan Arslanoğlu’nun içinde bulunduğu durumun en azından üzücü olduğunu belirtmek zorundayım. Arslanoğlu eğer yazılarının birinde “Sosyalist siyasi liderler kişisel ahlakın sol çevrelerde fazla tartışılmasını istemezler” gibi bir cümle kurmamış olsaydı, belki bu kadarına da gerek duymayacaktım ama kendisinin ahlak, özellikle de “entelektüel ahlak”, “sosyalist ahlak” gibi kavramlardan pek söz etmemesi gerektiğini düşündüğüm için yazmak zorunda kaldım.

BİR YAZILIK ADAM

Olay, daha doğrusu Arslanoğlu’nun yazılarının beni alıp götürdüğü, edebiyat tarihimiz açısından da küçük bir not değeri taşıdığına inandığım “psikopatalojik vakıa” şu:

Kaan Arslanoğlu bir zamanlar, (yayın yaşamını halen sürdüren) “İnsancıl” dergisinin ateşli yazarlarından biriydi ve Cengiz Gündoğdu’nun yönettiği bu dergi, başta edebiyat olmak üzere sanat kulvarındaki “piyasa ilişkilerine”, burjuva sanat anlayışına, jürilere, ödüllere, al gülüm ver gülüm türü eleştiri tarzına savaş açmış durumdaydı. Dergi, hedef tahtasına yerleştirdiği yazar ve eleştirmenlerin fotoğraflarının üstüne çarpı işareti koyar, “geçersiz” ilan ederdi. Fethi Naci en çok “çarpılanan” isimlerden biriydi. Arslanoğlu da “Acımak yok, teslim almak yok, hepsinin işini bitireceğiz” tadında yazılarıyla yalın kılıç savaşıyordu “İnsancıl” sayfalarında. 1992’de bir yandan 2000’e Doğru dergisini yayımlarken bir yandan da günlük Aydınlık gazetesini çıkarma hazırlıkları içindeydik. Fethi Naci’nin Cağaloğlu’ndaki Gerçek Yayınevi’ne sıkça uğruyordum. Eleştiri anlayışına ve çalışkanlığına hayranlık duyduğum, “büyüğüm ve ustam” kabul ettiğim Fethi Naci (sonradan Aydınlık’ın köşe yazarı oldu), bir sohbetimizde, son zamanlarda okuyup da beğendiğim bir roman olup olmadığını sordu. Yayımlanmasının üzerinden epeyce zaman geçmişti ama Kaan Arslanoğlu’nun “Devrimciler” romanını önerdim, ne yalan söyleyeyim, bir ara dilimin ucuna geldiyse de kendimi tuttum, Arslanoğlu’nun “İnsancıl”daki yazılarından, çarpılardan vb. söz etmeyi de gereksiz buldum. Anladığım kadarıyla Fethi Naci’nin o işlerden haberi bile yoktu zaten.

Fethi Naci “Devrimciler”i okudu ve ertesi ay “Adam Sanat” dergisinde çok övücü, Arslanoğlu’nu göklere çıkaran bir yazı kaleme aldı. O yazıdan satırlar, halen Kaan Arslanoğlu kitaplarının arka kapaklarını süsler. Benim de severek okuduğum, hatta övücü bir yazı yazmış olduğum, önerdiğim bir yazarın Fethi Naci’den de “geçerlilik” alması, genç bir eleştirmen olarak beni de mutlu etmişti. Yazarı da, (her ne kadar nefret ettiği bir eleştirmen tarafından yazılmış olsa da) mutlu etmesi doğaldı… Fakat Kaan Arslanoğlu’nun mutlulukla yetinmeyip adeta sevinçten deliye döndüğü, havalara uçtuğu, bir yazı sayesinde “hayatı değişen” yazarlar safına katıldığı çok geçmeden anlaşıldı. Fethi Naci’nin o yazısından sonra tası tarağı toplayıp “diğer tarafa”, o güne kadar üstlerine çarpı attıklarının, “iktidarınızı yıkacağız” dediklerinin yanına geçti ve tabii ki bir daha “İnsancıl”da yazmadı Arslanoğlu. Şimdi oralarda da durmuyor gördüğüm kadarıyla, sürekli geriliyor.

O nedenle, şimdi kimseye, hele solculara kalkıp ahlak dersi vermeye falan kalkışmasın. Kaan Arslanoğlu en fazla “bir yazılık” adamdır!

AVAZTÜRK/ÖZEL