Bahçeli ve Erdoğan'ın Bilinmeyen Kaderi Ortaya Çıkarken, Sinan Ateş Cinayetinin Sır Perdesi Aralanıyor!

Bahçeli ve Erdoğan'ın Bilinmeyen Kaderi Ortaya Çıkarken, Sinan Ateş Cinayetinin Sır Perdesi Aralanıyor!

Memduh Bayraktaroğlu, Mevlana'dan Kassandra'ya uzanan çarpıcı iddialarla Türkiye siyasetinin derinliklerine iniyor. MHP'nin kuruluşundan Sinan Ateş cinayetine, Bahçeli ve Erdoğan'ın gizli ittifaklarından ABD planlarına kadar akıl almaz gerçekler bu özel..

Türkiye'nin siyaset sahnesindeki perde arkası gerçekler, derin bağlantılar ve kimsenin dile getirmeye cesaret edemediği iddialar, usta kalem Memduh Bayraktaroğlu'nun çarpıcı yorumlarıyla gün yüzüne çıkıyor. Bu özel haberimiz, sıradan bir analizden çok daha fazlasını sunuyor; Mevlana'nın yüzyıllar öncesinden gelen bilge sözlerinden günümüzün en tartışmalı siyasi olaylarına uzanan sarsıcı bir yolculukta, okuyucuyu nefes nefese bırakacak detaylar ve beklentilerin ötesinde bir sona doğru ilerleyecek olan bu makalemizin devamı için takipte kalın.

Memduh Bayraktaroğlu, sabah programlarında dinleyicilerine seslenirken, yalnızca güncel olayları değil, insanlık tarihinin en büyük filozoflarından Mevlana Celaleddin Rumi'nin kıssalarını da mercek altına alıyor. Bayraktaroğlu'na göre Mevlana, kıssalarını "ayıp olsun ayıp olmasın diye değil, insanlara ders olsun diye anlatır" ve "dünya tarihinin yetiştirdiği en büyük filozoflardan biridir," "insan-ı kamildir, mükemmel bir insandır, hayatını sevgiye, dostluğa, arkadaşlığa adamıştır". Bayraktaroğlu, kendisini insanların dini, imanı, itikadı, mezhebi, dili, rengi ile ilgilenmediğini belirterek, Mevlana'nın bir "dünyalı insan" olduğunu vurgular. Ancak bu noktada, bazı "şerefsiz siyasal İslamcıların" Mevlana ve Şems arasındaki yakınlığı "eşcinsel ilişki vardır diyecek kadar" adileştiğini, "şerefsizce iftira" attığını ve bu tür Müslümanların dünyada çok olduğunu, özellikle Türk Müslümanları arasında yaygın olup "güçlü insanlardan" destek gördüğünü dile getiriyor. Bayraktaroğlu, bu durumu Mevlana'nın bir adamın zalim padişahın adamlarından kaçarken, kendisini bile eşek zannedip yakalayacaklarından korktuğu kıssa ile de bir nebze ilişkilendiriyor, zira kıssada "iş bilmeyen kişiler gelirse eşeğin sahibini de götürürler, eşeği de götürürler" denilmektedir. Bu hikaye, siyasi arenadaki bazı durumlara ışık tutan sarsıcı bir başlangıç noktası olabilir.

Bayraktaroğlu, bu Mevlana kıssasının ardından, Amerika Birleşik Devletleri'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın "güçlü ulus devletler İsrail için bir tehdittir" şeklindeki "saçmalıklarını" dile getirerek, siyasetin derinliklerine dalmaya başlıyor. Bayraktaroğlu'nun iddiasına göre, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve lideri Devlet Bahçeli'nin konumu, ABD ve İsrail'in çıkarlarını Ortadoğu'da korumak üzere kurgulanmıştır. Partinin kuruluşu, hatta öncesindeki Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi dönemi, halkı kandırarak komünizmle mücadele adı altında Amerika ve İsrail'e hizmet etmek amacıyla eski Genelkurmay Başkanı Cemal Tural tarafından atılmıştır. Ardından Alparslan Türkeş'in partiyi devralarak adını Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirmesi ve "Hitler'in kurduğu kahverengi gömleklerin benzer kurumunu, kuruluşunu, sivil bir milis örgütünü, ülkücüleri" kurması, Bayraktaroğlu'nun gözünde bu projenin devamı niteliğindedir. https://www.avazturk.com adresinde yer alan bilgilere göre, Bayraktaroğlu, hem Alparslan Türkeş'in hem de Devlet Bahçeli'nin "Amerika'nın koruyuculuğunu yapmaktan, İsrail'e destek olmaktan" vazgeçmediğini iddia ediyor.

Peki, Recep Tayyip Erdoğan bu denklemin neresinde? Memduh Bayraktaroğlu, dilinde tüy bittiğini ifade ederek, "Recep Tayyip Erdoğan'ın Amerika ve İsrail'in çıkarları için erken seçimle Türkiye'de iktidara taşıyan Devlet Bahçeli" olduğunu öne sürüyor. Ancak Erdoğan "biraz fazla gemi azı alınca," yani "siyasal İslam'ı bütün bölge için tehlike haline getirmeye başlayınca," Batılı güçlerin (Avrupalılar ve Amerikalılar) devreye girdiğini iddia ediyor. Erdoğan'ın ilk başbakan olduğunda "ben BOP eş başkanıyım" dediğini hatırlatan Bayraktaroğlu, Batı demokrasilerinde hukuk, adalet, bağımsız yargı, kuvvetler ayrılığı ve şeffaflık gibi ilkelerin olduğunu, Erdoğan'ın ise bu denetim ve şeffaflıktan "kaçmaya çalıştığını" belirtiyor. Bu durumda Batılılar, Bayraktaroğlu'nun analizine göre, Devlet Bahçeli'ye "gel Tayyip Bey'in yanına gir ve yakından... Türkiye için vazgeçilmezsin ama ne falan de yakınında bulun" talimatını verdiler. Amaç, Bahçeli'nin devlet içinde FETÖ'den boşalan yerlere kendi adamlarını yerleştirerek kadrolaşması ve "Recep Tayyip Erdoğan'ı o hale getir ki bir daha siyaseten ayağa kalkamasın" stratejisini uygulamasıydı. Erdoğan'ın Avrupa Birliği tam üyeliği konusunda "çok samimi ve çok istekli" olduğunu söylemesinin, Batılıların Türkiye'yi "Ortadoğu'da birleşmiş Türkiye Cumhuriyeti şeklinde bir devlete dönüştürme" hedefiyle çeliştiğini ve siyasal İslam iktidarında bunun olamayacağını bildiklerini dile getiriyor. Bayraktaroğlu'na göre Erdoğan, Batılılara "ağızlarına meyveyi verecek, tadı alıştıracak" ama sonra tekrar güçlenince "dirsek çevirecek"; ancak Amerikalılar ve Avrupalılar artık "şimdi yemezler" diyorlar.

Siyasi arenayı sarsan bir diğer iddia ise, geçtiğimiz dönemde hayatını kaybeden Sinan Ateş cinayetiyle ilgili. Kimi çevrelerin bu cinayeti Erdoğan'ın Devlet Bahçeli'nin başına sardığı ve çözümsüz bıraktığı yönündeki iddialarına karşı çıkan Memduh Bayraktaroğlu, kendisinin merhum Sinan Ateş'in eşi Ayşe Ateş'e "kızım seni aldatıyorlar," "MHP'liler seni de Erdoğan'ı da aldatıyorlar," "Sinan Ateş'in hocanın katillerini yargılayanlar Tayyip Erdoğancı değil, onlar hepsi emirleri, talimatları MHP'den alıyorlar" dediğini hatırlatıyor. Bayraktaroğlu, Ayşe Ateş'in kendi dediklerine "büyük ihtimalle" geldiğini ve bu bilgilerin arşivde olduğunu vurguluyor. Bu açıklamalar, cinayetin ardındaki güç mücadelelerine ilişkin çarpıcı ve alışılmadık bir bakış açısı sunuyor.

Memduh Bayraktaroğlu'nun bu denli keskin ve aykırı analizleri, kendisine oğlu Aşkın tarafından takılan "erkek Kassandra" lakabıyla birleşiyor. Trojan prensesi Kassandra, Tanrı Ares'i (kaynakta Ares denilse de mitolojide genellikle Apollon'dur; bu bilgi kaynak dışıdır ve doğruluğu teyit edilmelidir) reddettiği için, geleceği görecek ama kimseyi inandıramayacak bir lanete maruz kalmıştır. Bayraktaroğlu, tıpkı Kassandra'nın Truva'nın işgal edileceğini görüp babasını ve kardeşlerini inandıramaması gibi, kendisinin de geleceği görüp insanları inandıramadığını esprili bir dille ifade ediyor. Bu lakap, onun politik öngörülerinin ne denli radikal ve geniş kitleler tarafından kabullenmesi zor olduğunu da ortaya koyuyor. Özellikle Tansu Çiller'e danışmanlık yaptığı dönemi hatırlatanlar pişman olup olmadığını sorduğunda, Bayraktaroğlu asla pişman olmadığını, hayatını bir tek salise bile değiştirmek istemediğini, çünkü bunun bütün algoritmaları değiştireceğini ve hatta sevgilisini bile bulamayacağını belirtiyor. Bu, onun kendi doğrularına olan sarsılmaz inancının ve kişisel bütünlüğünün bir göstergesi.

İşte tam da bu noktada, Devlet Bahçeli'nin son açıklaması tüm bu resmin en kritik parçalarından birini sunuyor. Bayraktaroğlu'nun aktardığına göre Bahçeli, milletvekilleriyle yaptığı bir toplantıda, "Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olması, bu yardımcılardan birinin Kürt, diğerinin Alevi olması gerektiğini ben söyledim" dediğini itiraf etti. Bayraktaroğlu, bu durumun Bahçeli'nin gizli planını gözler önüne serdiğini iddia ediyor: Eğer bu talep anayasaya konulursa, "Erdoğan zaten cumhurbaşkanlığına aday olamayacak." Neden mi? Çünkü "cumhurbaşkanı adayının Türk olması lazım, Erdoğan Türk değil". Bayraktaroğlu, Erdoğan'ın babasının tarafının Gürcü, anne tarafının ise Potamya köyünden Rum/Pontiyalı olduğunu iddia ediyor. Bu, Bahçeli'nin görünürde Erdoğan'ı desteklerken, aslında onu cumhurbaşkanlığı yarışından çıkarmak için bir tuzak kurduğu şeklinde yorumlanıyor. Bayraktaroğlu, Bahçeli'nin "git kötü hırsız, ahlaksız, şerefsiz, senden bir şey olmaz, senden cumhurbaşkanı olmaz" dediği bir kişinin aslında cumhurbaşkanı olması için elinden geleni yapacağını ima ederek, Bahçeli'nin söylemleriyle eylemleri arasındaki derin çelişkiye dikkat çekiyor. "Şu anda öyle söylemiyor değil mi canlarım," diye soruyor Bayraktaroğlu, "hayır, senden cumhurbaşkanı olmaz demiyor, sen cumhurbaşkanı olmazsan olmaz diyor, anlayın da artık dediği yahu canlarım" diyerek, Bahçeli'nin gerçek niyetini okuyucunun anlamasını sağlıyor. Bu, siyasetin ikili dilini ve kamuoyuna yansıyanın ardındaki gerçekleri sorgulayan çarpıcı bir bakış açısı. Bayraktaroğlu, en nihayetinde, kimsenin kimseden korkmaması gerektiğini, cumhurbaşkanının da milletin seçtiği, kanunlara tabi birisi olduğunu vurguluyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 100 senede yıkılamadığını, yönetenlerin ise "son nefesleri" kaldığını, bu son nefeslerini "veda duası etmek için kullanacaklarını" belirtiyor. https://www.avazturk.com haber ekibi olarak, Bayraktaroğlu'nun bu sarsıcı iddialarının Türk siyasetinin geleceğine nasıl yansıyacağını ve bahsedilen "son nefeslerin" ne zaman tükeneceğini merakla takip edeceğiz.