Bahçeli'nin Sözleri ve Siyasetin Bilinmeyen Gerçeği

Bahçeli'nin Sözleri ve Siyasetin Bilinmeyen Gerçeği

Türkiye siyaseti ve yargısı çalkalanıyor! İstanbul'dan Antalya'ya uzanan operasyonlar, Bahçeli'nin kritik açıklaması ve gizemli komisyon... Perde arkasındaki asıl amacı okuyunca şoke olacaksınız!

Değerli okuyucularımız, son günlerde Türkiye'nin gündemini sarsan olaylar zinciri, siyasetin karmaşık ve çoğu zaman gözden kaçan derinliklerini bir kez daha gözler önüne seriyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik art arda gelen operasyonlar ve eş zamanlı olarak Antalya'da yaşanan benzer süreçler, akıllara pek çok soru işaretini getirirken, siyasi liderlerin açıklamaları da bu tablonun daha da bulanıklaşmasına neden oluyor. Ancak perde arkasında dönen asıl dinamikleri anlamak, gelecek dönemde Türkiye'yi bekleyen olası gelişmeleri deşifre etmek için kritik bir önem taşıyor.

Ancak bu sadece başlangıç. Türkiye'nin dört bir yanında yankılanan siyasi gerilimlerin derinlemesine analizi için okumaya devam edin.

Geçtiğimiz günlerde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik, Can Ataklı'nın ifadesiyle "artık kaçıncı dalga olduğu unutulan" bir operasyon daha gerçekleştirildi. Sabahın erken saatlerinde, İstanbul'da medya ve basın yayın işlerine bakan bir grubun hedef alındığı bu operasyonda, 13 kişi gözaltına alınırken bir kişinin henüz yakalanmadığı bildirildi. Can Ataklı, bu durumun özellikle "yandaş yalaka medyanın sürekli pompalamaya çalıştığı 'Hani medyaya da sıra gelecek' söylemi" ile bağlantılı olabileceğini, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde operasyon yapılacak başka yer kalmadığını, hatta ağaç meseleleriyle ilgili bile daha önce operasyonlar yapıldığını vurguladı. Bu gelişmelerle eş zamanlı olarak, Antalya'da da Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek üzerine yürütülen ayrı bir operasyonda 16-17 kişinin gözaltına alındığı belirtildi.

Siyaset ve Yargı Kıskacında Tartışmalı Açıklamalar

Tüm bu operasyonlar devam ederken, Devlet Bahçeli'nin yazılı bir açıklaması siyaset gündemine bomba gibi düştü. Bahçeli, açıklamasında Gazze olaylarından diploma sahtekarlığına, e-devlete girişlerden terör komisyonuna kadar pek çok konuda görüş bildirirken, bir bölümünün "sürmekte olan davaların bir an evvel sonuçlandırılması, hukuk sistemine olan birtakım söylemlerin önünün kesilmesi gerektiği" yönünde olduğu aktarıldı. Bu açıklama üzerine, özellikle muhalif medyada ve CHP cephesinde farklı yorumlar ortaya çıktı. Can Ataklı, başlangıçta Bahçeli'nin bu sözlerinin "Erdoğan'ı kızdıracak, Erdoğan'a ters mi düştü" şeklinde yorumlandığını ve bunun "Bahçeli bir şey yapsın da bir şey olalım" beklentisinden kaynaklandığını belirtti.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel de Bahçeli'nin açıklamasını farklı bir perspektiften değerlendirdi. Özel, Can Ataklı'nın aktardığına göre, Bahçeli ve MHP genel başkan yardımcılarının "belli bir süredir sağduyuya davet eden, gerçekten olması gerekeni hatırlatan açıklamaları olduğunu" ve "dünkü açıklamayı son derece kıymetli bulduklarını" ifade etti. Ayrıca CHP'nin "ne yargılanmaktan ne soruşturulmaktan ne müfettişten kaçtıklarını" söyledi. CHP'nin bu konudaki genel tavrı, soruşturmalara karşı olmadıklarını ancak tutuksuz yargılamadan yana olduklarını ve İmamoğlu'nun adaylık sürecine yönelik baskılardan endişe ettiklerini dile getirmelerinden ibaret.

Ancak, Bahçeli'nin gerçek mesajı bu kadar basit miydi? Can Ataklı'nın dikkat çekici analizi, meselenin çok daha derinlerde yattığını gösteriyor. Gerçekleri öğrenmeye hazır olun.

Yargının Durumu ve Bahçeli'nin Asıl Hesabı

Can Ataklı, muhalefetin Bahçeli'nin sözlerini "mal bulmuş gibi atladığını" belirterek, kendi yorumunun "tam tersi" olduğunu savundu. Ataklı'ya göre, Bahçeli "Burada bir haksızlık yapılıyor, bu hukuksuzluğu bitirin" demiyor; aksine "Davaları bitirin kardeşim, basın cezayı" diyor. Bu ayrım, meselenin özünü anlamak açısından hayati. Ataklı'ya göre, İmamoğlu ve arkadaşlarının "tutukluluk süreleri uzadıkça Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu konu üzerinde yoğun propaganda yapabilmesi, halkı sokağa çağırması, büyük mitingler düzenlemesi" mümkün oluyor. Ayrıca, sürecin uzaması toplumda "yargı galiba hakikaten çok taraflı davranıyor, emirle iş yapıyor" algısını katmerleştiriyor.

Can Ataklı, Türk yargısının şu anki durumuna dair çarpıcı iddialarda bulundu. Ona göre, yargıya güvenen çok az insan kalmış durumda ve yargı tamamen iktidarın kontrolünde. "Kim tutuklanılsın istiyorsa yargı tutukluyor, kim hapse atılsın istiyorsa atılıyor". Hatta Anayasa Mahkemesi kararlarının bile dinlenmediğini, Yargıtay'ın Anayasa Mahkemesi hakkında suç duyurusunda bulunmasının "dünyada örneği olmayan bir skandal" olduğunu ancak Türkiye'de "çıt çıkmadığını" ifade etti. Ataklı, "Türkiye'de hukuk kalmadı, anayasa kalmadı" diyerek mevcut durumu bir "darbe" olarak nitelendirdi.

Peki, Bahçeli'nin bu kadar aceleci davranmasının sebebi ne olabilir? Can Ataklı'ya göre, Bahçeli'nin rahatsızlığı, tutukluluk hallerinin uzamasının halktaki algıyı güçlendirmesi ve CHP'nin "mağduriyet" siyaseti inşa etmesine olanak tanıması. Ataklı, Bahçeli'nin "Yargı elimizde, yok iddianameye yeterli belge yok, yok kanıt bulamadık... Sen yaz iddianameni, bas cezayı, bitir bu işi" dediğini düşündüğünü belirtti. Çünkü tutukluluktan mahkumiyet durumuna geçildiğinde, kişilerle görüşmeler, dışarıyla irtibat ve açıklamalar çok farklı denetimler altında olacak. Dahası, "mahkumiyeti verdiği an adaylık konusu tümüyle yok oluyor". Ataklı, İmamoğlu'nun "diploma nedeniyle" Cumhurbaşkanı adayı olmasının zaten mümkün olmadığını, bu konunun bir anlamda "kesinleştirildiğini" de ekledi.

Can Ataklı'nın analizi, Bahçeli'nin aslında CHP'nin bir kargaşa yaratmasını ve mağduriyet üzerine siyaset bina etmesini engellemek istediğini; bu nedenle "bir an evvel bitirelim abi, 10 yıl, 15 yıl, 20 yıl neyse abi ver gitsin" düşüncesinde olduğunu iddia etti. Ancak Ataklı, CHP'nin bu durumu "iyi niyetle" okuduğunu ve Bahçeli'nin hukuksuzluğun bitmesini istediğini düşündüğünü, oysa Bahçeli'nin "İmamoğlu'nu serbest bırakıp davayı düşürerek" bitirmek istemediğini, "hukuken bitir" derken "iddianameyi boşver, hızla yargılamayı yap, 20'şer yıl ceza ver" kastettiğini savundu.

Komisyon Perdesi ve Gerçek Amaç: Şok Edici Bir İddia!

Bu karmaşık siyasi tablonun ortasında, "Toplumsal Barış Adalet Demokratik Mutabakat Komisyonu" adıyla kurulan ve üç toplantı yapan yeni bir komisyon gündeme geldi. Komisyonun amacı, Türkiye'nin ağırlaşan hukuki davalarından kurtulmak, adaletin eksiksiz tecellisini sağlamak ve toplumsal barışı inşa etmek olarak açıklandı. Can Ataklı, bu komisyonu "bir hikaye" olarak niteledi ve "koca koca adamların oturup ne konuşacağını" sorguladı. Mecliste konuşulmayacak konuların burada konuşulduğunu, hala bir taslak olmadığını belirtti. MİT'in (Milli İstihbarat Teşkilatı) komisyona bilgi vermesini de "dışarıya hava basmak" olarak değerlendiren Ataklı, CHP'nin bu duruma "alet olduğunu" öne sürdü.

Komisyonun açıkladığı 27 maddelik talepler listesi de Can Ataklı tarafından "laf salatası" ve "aya çalmak" olarak yorumlandı. Ataklı, maddelerin çoğunun zaten yıllardır konuşulan, iktidarın umursamadığı veya kendi çıkarları doğrultusunda kullandığı konular olduğunu dile getirdi. Örneğin, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanması talebini "hayal" olarak nitelendirdi; zira mevcut iktidarın Anayasayı "kaldırdığını" ve "darbe yaptığını" savundu. Kayyum uygulamasına son verilmesi talebinin de "Tayyip Erdoğan'ın iki dudağının arasında" olduğunu belirtti. İfade özgürlüğü, Kürt sorununun demokratik siyasetle çözümü gibi maddelerin de içi boş olduğunu, iktidarın bu tür taleplere zaten uymadığını vurguladı.

Peki, eğer bu maddelerin çoğu Ataklı'nın iddiasına göre "laf salatası" ise, CHP neden bu komisyona girdi? İşte Can Ataklı'nın sarsıcı iddiası, tüm Türkiye'nin dikkatini çekecek o büyük gerçek!

Can Ataklı'ya göre, bu komisyona girilmesinin ve CHP'nin orada bulunmasının tek bir amacı var: Komisyonun 7. maddesi! Bu madde, "19 Mart darbe girişimi kapsamında haksızca tutuklanmış olan tüm siyasetçi ve bürokratların talihi"ni talep ediyor. Can Ataklı net bir dille, "En önemlisi bu: İmamoğlu ve arkadaşları serbest bırakılsın!" diyerek komisyonun varlık sebebini ortaya koydu. Ona göre, "Bu komisyona girilme sebebi de bu: Belki İmamoğlu'nu kurtarır.". Ataklı, CHP'nin bu hamlesini bir "ham hayal" olarak gördüğünü, komisyona girildiği için İmamoğlu'nun serbest bırakılmayacağını savundu. Bu çabanın, tıpkı Nasrettin Hoca'nın "ya tutarsa" fıkrası gibi bir deneme olduğunu, ancak tutmama ihtimalinin çok büyük olduğunu belirtti.

Sonuç olarak, Can Ataklı'nın iddiasına göre, "bu bir şeymiş, komisyonmuş" gibi görünen tüm bu siyasi hareketliliğin tek amacı 7. maddeyi hayata geçirmek, yani İmamoğlu ve arkadaşlarının serbest bırakılmasını sağlamak. Geri kalan 26 maddenin ise bu tek amacı gizlemek ve topluma "uluslararası" bir çaba sunmak için birer "laf salatası"ndan ibaret olduğunu öne sürdü. Ataklı, eğer bu tek amaç da gerçekleşmezse, CHP'nin ne yapacağının belirsizliğini vurgulayarak, bu adımı eleştirmeye devam etti. Bu çarpıcı iddialar, Türkiye siyasetindeki güç mücadelelerinin ve yargı süreçlerinin görünenden çok daha derin ve hesaplı olabileceğini bir kez daha gözler önüne seriyor.