Bakanlık Koridorlarındaki Yangının Sır Perdesi Aralanıyor

Bakanlık Koridorlarındaki Yangının Sır Perdesi Aralanıyor

Grand Kartal yangınında üst düzey isimler korunurken, üç bürokratın "kurban" edildiği iddiaları ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kararıyla açılan soruşturmanın perde arkasındaki siyasi hesaplaşmalar bu haberde tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nı sarsan ve kamuoyunda büyük yankı uyandıran Grand Kartal Oteli yangını soruşturmasında, adeta bir satranç tahtası misali ilerleyen hamleler ve perde arkasındaki çarpıcı detaylar, bu haber makalesinin ilerleyen satırlarında tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilecek. Sıradan bir soruşturmanın çok ötesine geçen bu olaylar zinciri, sadece bir yangın felaketinin değil, aynı zamanda iktidar koridorlarındaki derin siyasi hesaplaşmaların ve korunmaya alınan isimlerin sırrını aralıyor. Okumaya devam ettikçe, her bir paragrafta yeni bir sırrın kapısı aralanacak ve asıl şok edici gerçeklerin son paragrafa saklandığı bu karmaşık denklemin tüm parçaları birleşecek.

Hatırlanacağı üzere, Grand Kartal Oteli'nde çıkan yangında tam 78 vatandaşımız hayatını kaybetmişti. Bu büyük facianın ardından başlatılan soruşturmada, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy'un ilk etapta tam 12 bürokratı koruma altına aldığı biliniyordu. Ancak alınan son kararla birlikte, bu koruma kalkanı çatladı ve kontrolörler Kurulu Başkan Vekili Levent Kırcan ile otelin son denetimini yapan kontrolörler Barış Başayvaz ve Abdulkadir Eren hakkında soruşturma izni verildi. Peki, iki ayrı ön inceleme raporunda bakanlık personelinin kusursuz bulunmasına ve Teftiş Kurulu Başkanlığı başmüfettişlerinin soruşturma izni verilmemesi yönündeki teklifine rağmen bu keskin dönüş neden yaşandı? Kararda yer alan o kritik ifade, "Bu iş bize dönecek" cümlesi, adeta bir itiraf niteliğindeydi ve asıl amacın yargı organları tarafından konunun incelenmesini temin etmek olduğu belirtiliyordu.

AK Parti'ye yakın kaynaklardan sızan bilgiler, bu çarpıcı kararın ardında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatının yattığını gösteriyor. İddialara göre, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz ve Kartalkaya Yangın Araştırma Komisyonu Başkanı Selami Altınok ile komisyon üyeleri, yargılamayı izledikten sonra Erdoğan'a bir rapor sunmuşlar. Bu raporda, bakanlığın soruşturma izni vermemesinin, "hiç alakamız olmayan bir kazada işin bize dönmesine yol açacağı" izlenimi vurgulanmış. Büyük ihtimalle bu rapor doğrultusunda Cumhurbaşkanı'nın emir verdiği ve Bakan'ın da bu emirle "üç kelle" verdiği belirtiliyor. Türkiye'deki siyasi gelişmelerin tüm ayrıntılarını ve bu tür önemli haber analizlerini kaçırmamak için mutlaka https://www.avazturk.com adresini takip etmelisiniz.

Ancak bu hamle, bazı kesimler tarafından "asıl failleri yargıdan kaçırma" çabası olarak nitelendiriliyor. İYİ Parti Çanakkale Milletvekili ve Kartalkaya Yangın Araştırma Komisyonu üyesi Rıdvan Uze'nin açıklamaları, bu iddiaları destekler nitelikte. Uze'ye göre, bakanlık üç bürokrata soruşturma izni verirken, yönetici düzeyindeki 9 ismi koruma altına aldı. Özellikle dikkat çeken isimler ise, Kontrolörler Kurulu Başkanlığı'nın bağlı olduğu Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürü Neşe Çıldığ ile Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü'nden sorumlu Bakan Yardımcısı Nadir Alpaslan. Neşe Çıldığ'ın, Bakan Ersoy'un sahibi olduğu ETS Tur'dan beri yanında çalıştığı için dokunulmadığı belirtilirken, Nadir Alpaslan'ın ise Grand Kartal'a "güvenli turizm" ve "sürdürülebilir turizm" belgelerini veren Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı'nın (TİGA) Yönetim Kurulu Başkanı olması, bu korumanın nedenlerini gözler önüne seriyor. Hatta TİGA'nın yönetim kurulu üyeleri arasında Grand Kartal'ın sahibi Halit Ergül'ün de bulunması, ilişkiler ağının ne kadar derin olduğunu kanıtlıyor.

Yangında oğlunu kaybeden Danıştay 9. Daire Başkanı Abdurrahman Gençbay'ın, soruşturma izni verilmemesi yönündeki karara itiraz etmesi, adaletin peşinin bırakılmadığını gösteriyor. Rıdvan Uze'nin vurguladığı gibi, Danıştay "yargılansınlar" kararı verdiğinde, bakan izin vermese bile yargılama başlayacak. Uze, bu durum karşısında "Buradan kaçmak için üç kişiyi yem ediyorlar" diyerek, kararın bir "günah keçisi" arayışı olduğunu savunuyor. Bu yangın soruşturması sadece bir başlangıç; bakanlık içindeki diğer skandallar da gün yüzüne çıkmaya devam ediyor.

Öte yandan, Bakan Yardımcısı Serdar Çam'a bağlı üç kurumda ciddi krizler yaşandığı belirtiliyor. Örneğin, Yunus Emre Vakfı'nda patlak veren yolsuzluk skandalı, eski başkan Şeref Ateş ve üst düzey yöneticilerin tutuklanmasıyla sonuçlandı. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı'nın (TİKA) eski başkanı olan Çam'ın, kurumun başına özel kalemi Serdar Kayaları'yı getirmesi ve Kayalar'ın daha sonra görevden alınması da dikkat çekici. Ayrıca, Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanı Ali Rıza Özdemir'in yerine Esma Ersin'in getirilmesi de bakanlıktaki kadro değişikliklerinin ve tartışmaların boyutunu gözler önüne seriyor. Tüm bu gelişmeler, sadece bir yangın soruşturmasından öte, genel bir yönetim ve şeffaflık krizinin ipuçlarını sunuyor.

Siyasi arenadaki diğer dikkat çekici gelişmeler de bu süreçte arka planda yer alsa da, iktidar ve muhalefet arasındaki dinamikleri gözler önüne seriyor. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olsun, biri Kürt diğeri Alevi olsun önerisi, milli bütünlük ve kardeşlik hukukunun pekiştirilmesi adına yapılmış önemli bir çıkış olarak değerlendiriliyor. Bahçeli'nin Alevilere dair hassasiyeti ve Cemevlerini ibadethane olarak görmesi, siyasi yaklaşımların çeşitliliğini ortaya koyuyor.

CHP'nin olağan kurultay sürecini başlatması ise parti içi dinamiklerin ve erken seçim beklentilerinin bir göstergesi. Kurultay davasıyla başı belada olan CHP'nin bu hamlesi, 15 Eylül'de görülecek duruşmayı boşa çıkarma çabası olarak yorumlansa da, parti yetkilileri bunun rutin bir işlem olduğunu ve asıl hedeflerinin erken seçim olduğunu belirtiyor. Eski CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun Silivri Cezaevi'nde İmamoğlu'nu ziyaret etmemesi ise ayrı bir polemik konusu oldu. Kılıçdaroğlu'nun "aklanmadan onu ziyaret etmeyeceğim" dediği iddiası, yakınındaki bir siyasetçi tarafından "tam bir salaklık örneği" denilerek kesin bir dille reddedildi. Kılıçdaroğlu'nun Zeydan Karalar ve Osman Kavala'yı ziyaret ettiği, Ekrem İmamoğlu'nu ise daha önce üç kez ziyaret ettiği vurgulandı. İmamoğlu'nun "beni betona gömmek istiyor" sözlerinin Kılıçdaroğlu'nda kırgınlık yaratmadığı, siyasetçilerin bu tür durumlarda kırgınlık hissetmediği ve hapisteki birinin psikolojisini anlamak gerektiği ifade edildi.

Tüm bu olaylar zinciri, Grand Kartal yangını soruşturmasının neden sadece basit bir idari işlemden ibaret olmadığını, aksine siyasi gücün ve imajın korunması adına nasıl karmaşık hamlelerin yapıldığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Bakan Ersoy'un soruşturma izni verme kararının, parti kaynaklarının ifadesiyle "bu iş bize dönecek" kaygısından kaynaklandığı ve üst düzey yöneticilerin dokunulmazlığını sürdürürken alt kademeden üç ismin feda edildiği gerçeği, meselenin sadece adli değil, aynı zamanda siyasi bir hesaplaşma olduğunu kanıtlıyor. Asıl faillerin yargıdan kaçırıldığı iddiaları, Danıştay'ın potansiyel kararları ve bakanlıktaki diğer yolsuzluk iddiaları ise, bu yangınla başlayan düğümün çok daha derinlere uzandığını ve adalet arayışının zorlu bir süreç olacağını gösteriyor. Türkiye'nin gündemini meşgul eden bu ve benzeri birçok önemli gelişmeyi ve derinlemesine haber analizlerini takip etmek için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.