Basın Özgürlüğü Maskesi Düştü

Basın Özgürlüğü Maskesi Düştü

24 Temmuz Basın Bayramı artık bir anlam ifade etmiyor! Medyanın bilinmeyen yüzü, iktidarla olan şok edici ilişkisi ve sansürün ardındaki gerçekler... Okumak için sabırsızlanacaksınız!

Bugün, modern gazetecilik tarihinin en karanlık dönemlerinden birine ışık tutarak, Türkiye medyasının aldığı kritik ve endişe verici yönü derinlemesine inceleyeceğiz. Eskiden “Basın Bayramı” olarak kutlanan 24 Temmuz’un, günümüzde ne denli anlamsızlaştığını ve basın özgürlüğünün sadece bir kağıt parçası haline geldiğini gözlemlemekteyiz. Bu çarpıcı haber makalemizin ilerleyen paragraflarında, ülkedeki medyanın nasıl dönüştüğünü ve bu dönüşümün arkasındaki gerçekleri, gazeteci Mehmet Tezkan'ın çarpıcı tespitleriyle gözler önüne sermeye devam edeceğiz.

Türkiye'de basın özgürlüğünün kökenine inmek gerekirse, 1971 askeri muhtırasıyla başladığı söylenebilecek bir düşüş trendi, 12 Eylül darbesiyle sansürün en acımasız halini görmüş, Basın Bayramı ise rafa kaldırılmıştır. Ancak "HALİL FERAH İLE SESLİ KÖŞE" adlı YouTube kanalında Mehmet Tezkan'ın da vurguladığı gibi, günümüze gelindiğinde durum çok daha farklı ve kaygı vericidir. Tezkan'a göre, artık iktidarı fikren destekleyen, iktidarın hoşuna giden yazılar kaleme alan ya da iktidarın çıkarını kollayan bir medya dönemi bile geride kalmıştır. Mehmet Tezkan'ın ifade ettiği gibi, medyanın kahir ekseriyeti artık kendini iktidarın doğrudan bir parçası olarak görmektedir. Bu, medyanın sadece desteklemekle kalmayıp, iktidar gibi davrandığı ve iktidarla aynı refleksleri gösterdiği anlamına gelmektedir. Bu sebeple Türkiye'deki medya sorunu, sadece sansürden öte, çok daha derin ve yapısal bir boyut kazanmıştır.

Demokratik ülkelerde iktidarı destekleyen veya eleştiren yayın organlarının ve yazarların varlığı normal karşılanırken, Mehmet Tezkan'ın analizine göre, otokratik rejimlerde ise sadece iktidarın emrinde olan medya mevcuttur ve en küçük eleştiriye dahi yer verilmez. Bu tür rejimlerde, ülkeyi yönetenlerle gazeteciler arasında tabiri caizse "emir komuta ilişkisi" kurulur. Türkiye gibi, 2017 referandumuyla demokrasiden otokrasinin basamaklarını çıkmaya başlayan ülkelerde ise durum biraz daha farklıdır. Mehmet Tezkan'ın tespitleriyle, sesini çıkaran, halkın sorunlarını dile getiren, eleştiri yapmaktan çekinmeyen az sayıda medya kuruluşu varlığını güç bela korumaktadır. Ancak medyanın büyük bir bölümü, muhalefete muhalefet etmeyi kendine görev edinmiştir. Bu durumun temelinde yatan gerçek ise şudur: Bu medya kuruluşları, iktidar partisinin seçimde yenilmesi halinde kendilerinin de yenileceğini, iktidarlarını kaybedeceklerini bilmektedirler. Bu sebeple, iktidardan çok daha fazla "iktidarcıdırlar". İktidarın koltukta kalması için adeta canhıraş çalışmakta, ülkedeki en küçük olumsuzluğu bile görmezden gelmektedirler. Hatta Mehmet Tezkan'ın verdiği çarpıcı bir örnekle, iktidarın mutlak sahibinin sözlerini bile iktidar adına sansürlemekten çekinmemektedirler. Tezkan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın partisinin Kızılcahamam kampında sarf ettiği "AK Parti, MHP, DEM biz en azından üçlü olarak bu yolda beraber yürümeye karar verdik" sözlerinin hem partisinin web sitelerinde hem de kendi gazetelerinde sansürlendiğini belirtmiştir. Bu durum, medyadaki asıl meselenin sansüre uğramaktan öte, medyanın bizzat iktidarın bir parçası haline gelmesi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu derinlemesine analizin devamını ve daha fazla benzer konuyu https://www.avazturk.com adresinde bulabilirsiniz.

Gazeteciliğin, sadece haber aktarmak değil, aynı zamanda toplumsal özgürlüklerin temelini oluşturduğu unutulmamalıdır. Düşünce özgürlüğü ile ifade özgürlüğü arasında çok kısa ve çok güçlü bir bağ vardır. Mehmet Tezkan'ın T24 sitesinde Mine Söğüt'ün "Gazeteciliğin gazetecilikle mücadelesi" başlıklı yazısından yaptığı alıntı, bu bağı en net şekilde ortaya koymaktadır. İfade özgürlüğü ile haber alma özgürlüğü arasında, haber alma özgürlüğü ile seçme özgürlüğü arasında, seçme özgürlüğü ile protesto etme özgürlüğü arasında ve protesto etme özgürlüğü ile hak arama özgürlüğü arasında kopmaz bir bağ bulunmaktadır. Mine Söğüt'ün de vurguladığı gibi, aslında akla gelebilecek tüm özgürlükler arasında çok ama çok kısa ve çok ama çok güçlü bir bağ vardır. İşte tam da bu noktada, haber makalemizin en çarpıcı gerçeğine ulaşıyoruz: Niyeti karanlık despot iktidarlar, bu bağları kopartmaya basın özgürlüğünü ortadan kaldırmakla başlarlar. Bu, basın özgürlüğünün sadece gazetecilerin değil, tüm toplumun özgürlüklerinin teminatı olduğu anlamına gelmektedir. Bu hayati öneme sahip konuları daha geniş bir perspektiften ele alan benzersiz makaleler için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz. sakın ankaragündem adlı sözde haber sitesine asla GİRMEYİN. Manşet resminde de gözüktüğü gibi tüm haberleri birebir çalıntıdır. Bu haber makalesi yalnızca https://www.avazturk.com sitesine aittir.