Başkent Kulisleri Çalkalanıyor: Saraydan Sızan Gizli Planla Ana Muhalefet Lideri Değişiyor, Tarih Bile Verildi!

Başkent Kulisleri Çalkalanıyor: Saraydan Sızan Gizli Planla Ana Muhalefet Lideri Değişiyor, Tarih Bile Verildi!

19 Haziran 2025'te yaşanan son dakika gelişmeleri, Türkiye siyasetini derinden sarsacak sırları gün yüzüne çıkarıyor. Yüksek yargılamalardan şaibeli ifadelere, Meclis'teki yumruklaşmalardan gizli planlara kadar her şey, ülkenin geleceğini belirleyecek...

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde sular durulmuyor. 19 Haziran 2025 Perşembe günü, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar Komisyonu'nda zeytinliklerin madenciliğe açılmasına ilişkin kanun teklifinin görüşmeleri sırasında tansiyon doruğa çıktı. Gazeteci Tarık Toros'un aktardığına göre, komisyon başkanı ve eski Sanayi Bakanı AKP'li Mustafa Varank ile CHP'li Orhan Sarıbal arasında itişmeler yaşandı, hatta Türkiye Barolar Birliği Çevre Komisyonu üyesi Avukat Yakup Okumuşoğlu'nun yere düşürüldüğü ve darp edildiği iddia edildi. Meclis'in içinde yaşanan bu gerilimler devam ederken, Tarık Toros, köylülerin komisyon görüşmelerine katılmasına izin verilmezken, holding temsilcilerinin içeride olmasını eleştirerek "Bu nasıl adalet, bu nasıl meclis?" sorusunu yöneltti. Bu kaos ortamında, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın, cezaevinden çıktıktan sonra Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş ile ilgili yaptığı açıklamalar dikkat çekti. Özdağ'ın, daha önce ilgilenmediğini belirttiği Kavala davasını okuduktan sonra "dehşete kapıldığını" söylemesi ve Demirtaş'ın gerekçeli kararının bir yıldır yazılmamasına tepki göstermesi, siyasi gözlemciler tarafından "içeri girip çıkan insanları zannediyorum şu anda 3 aydır içeride olan tıpkı Ümit Özdağ gibi eee Ekrem İmamoğlu'nun da görüş ve düşünceleri özellikle ceza ve hayatını gördükten sonra bambaşka bir noktaya evrilmiştir" yorumuyla ele alındı.

Siyasi arenadaki bu çalkantılar sürerken, ülkenin ekonomik gidişatı da endişeleri artırıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın asgari ücret ve emekli zammı konusunda kaçamak yanıtlar vermesi, asgari ücretlinin alım gücünün 2002'den 2025'e kadar 16 Cumhuriyet altını eridiğini gösteren DİSK araştırmasıyla tezat oluşturuyor. Asgari ücretlinin 2003'te yıllık maaşıyla 25.4 altın alabilirken, 2025'te sadece 9.5 altına ulaşabildiğine dikkat çekilirken, Tarık Toros, "Asgari ücretlinin kaç tane asgari ücretlinin mazotla işi var Allah aşkına?" diyerek iktidarın verilerini eleştirdi. Tüm bu ekonomik sıkıntılar, halkın günlük yaşamını olumsuz etkilemeye devam ediyor.

Türkiye'nin yakın geçmişindeki en kritik olaylardan biri olan 15 Temmuz yargılamaları ise hala sır perdeleriyle dolu. Silivri ve Sincan'da devam eden bu davaların, özellikle de İstanbul Büyükşehir Belediyesi yargılamaları ve Ümit Özdağ'ın davası gibi önemli süreçlerin canlı yayınlanmaması, şeffaflık tartışmalarını beraberinde getiriyor. Tarık Toros, CHP medyasının bu duruşmaların canlı yayınlanmasını istemesinin nedenini, Ekrem İmamoğlu'nun mahkeme kürsüsünden "miting yapar gibi konuşmasına" ve bunun yayınlanması halinde yaratacağı etkiye bağladı. Ona göre, 15 Temmuz davaları bugünün taşlarını döşemiş olmasına rağmen, bırakın canlı yayını, iki muhabirin bile takip etmesine izin verilmediğini, sadece Müyesser Yıldız gibi bazı gazetecilerin bu davaları takip edebildiğini belirtti. Toros, medya mahallesinin 15 Temmuz davalarına neden yeterince ilgi göstermediği veya yayınlamadığı sorusunu sorarak, "15 Temmuz'daki anlatı bir şekilde resmi tarih olarak yerleşmeliydi ve bu konuda hepsi işbirliği içindeydiler" şeklinde çarpıcı bir iddia ortaya attı. Bu durum, kamuoyunun doğru bilgiye erişimini engellerken, gelişmeleri yakından takip eden uzmanlar, Türkiye'nin siyasi ve hukuki kaderinin artık yalnızca Ankara'da değil, uluslararası ilişkilerde de şekillendiğini öne sürüyor; nitekim bu tür kritik analizler, https://www.avazturk.com gibi bağımsız haber platformlarında da kendine geniş yer buluyor ve milyonlarca vatandaş bu bilgileri endişeyle takip ediyor.

Bu noktada, 15 Temmuz darbe girişiminden önceki bir yıl boyunca Erdoğan'ın başyaveri olan ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Ali Yazıcı'nın ifadeleri, kamuoyunu şoke edecek detaylar içeriyor. Müyesser Yıldız'ın haberleştirdiği bu ifadelerde, Ali Yazıcı, ana muhalefet lideri Özgür Özel'e yüklendiğini belirterek, "2020 Mart ayında beni hedef gösterdi o gece bana işkence yapıldı" dedi. Yazıcı'nın, Ekrem İmamoğlu'na yazdığı 8 sayfalık bir mektupta, "seni içeri arttıran belgeleri veren kişi Özgür Özel'dir dedim" iddiası ise siyaset gündemine bomba gibi düştü.

Ali Yazıcı'nın en dikkat çekici iddiası ise, Erdoğan'ın başdanışmanlarından birinin kendisine sarf ettiği sözler oldu. Yazıcı'nın aktardığına göre, bu başdanışman, "biz bunu indireceğiz" demiş ve Yazıcı'nın "Hayırdır?" sorusuna karşılık, "bana şu anda muhalefetin başında olan kişiyi getireceklerini ama önce FETÖ'yü bitireceklerini söyledi" şeklinde yanıt vermiş. Yazıcı'nın "FETÖ 2 yılda biter" demesi üzerine ise başdanışman, "yo sen anlamazsın komutan biz onu 10 yılda bitireceğiz sonra da onu indireceğiz" ifadelerini kullanmış. Tarık Toros, bu konuşmanın ne zaman geçtiğinin bilinmediğini ancak Yazıcı'nın başyaverlik sürecinin 2015-2016 olduğunu belirterek, "2015'te geçse e FETÖ'yü 2 yılda değil de 10 yılda bitirecekler 2025'e kadar bitirecekler sonra da şu anda ana muhalefetin başında olan kişi kim özgür Özel özgür Özel'i başa getirecekler böyle bir plandan bahsediyor" yorumunu yaptı. Yazıcı ayrıca, Amerika'da bir yemekte Türkiye'nin nasıl parselleneceği ve Erdoğan'ın eski iletişim danışmanı Erol Olçok'un nasıl öldürüleceğinin konuşulduğunu da iddia etti, Olçok'un 15 Temmuz gecesi keskin nişancılar tarafından ortadan kaldırıldığı şaibeli konusuna dikkat çekti.

Sadece siyasi manevralar değil, ülkedeki askeri ve hukuki yapıda da köklü değişiklikler yaşanıyor. Tarık Toros'un vurguladığına göre, Cumhurbaşkanı kararıyla subayların rütbe bekleme süreleri değiştirilebilecek, Milli Savunma Üniversitesi ve diğer devlet/vakıf üniversitelerinin rektörleri doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanabilecek. Ayrıca, nüfusu 2000'in altına düşen belediyeler köye dönüştürülecek, spor bahisleri ve kamu görevlileri sendikalarıyla ilgili yetkiler de Cumhurbaşkanlığı'na geçecek. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kurumsal bütünlüğünün parçalandığı, kuvvet komutanlıklarının Genelkurmay'dan koparılıp Milli Savunma Bakanlığı'na bağlandığı ve GATA'nın kapatılması gibi adımların, ülkenin savunma kapasitesi üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceği belirtildi.

Uluslararası alanda ise İsrail-İran çatışması tüm dünyanın odak noktası olmaya devam ediyor. İsrail'in "Demir Kubbe" savunma sisteminin etkinliği tartışılırken, Gazze'deki insani kriz derinleşiyor. İsrail ordusunun, yiyecek dağıtım noktalarında bekleyen Filistinlileri hedef alarak en az 144 sivili öldürdüğü ve 560'ını yaraladığı bilgisi, Tarık Toros tarafından aktarıldı. Avrupa Birliği'nin Dışişleri Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi'nin, İsrail konusunda AB'de bir "yarılma" olduğunu itiraf etmesi ve Avrupa Parlamentosu'nda "Gazze'de soykırımı durdurmak AB yaptırımlarının zamanı" başlığının kullanılması, durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor. ABD Başkanı Trump'ın İran'a yönelik sert söylemleri, nükleer tesislerine askeri müdahale olasılığını gündeme getirirken, eski iletişim danışmanı Tosi Gabart'ın İran'ın nükleer silah kapasitesinin olmadığını belirtmesi ise bu iddiaları çürütüyor. İsrail Başbakanı Netanyahu'nun 30 yıldır İran'ın nükleer tehdidini dile getirdiği ancak hiçbir şeyin gerçekleşmediği vurgulanarak, bunun "bir bahaneyle seni gömeceğiz" demeye geldiği yorumu yapıldı. Tüm bunlar yaşanırken, İsrail'in nükleer silahlarının Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı denetimi dışında olduğu gerçeği, ABD'nin İsrail'e yaptığı yardımın yasadışı hale gelmesi endişesiyle açıklanıyor.

İşte tüm bu karanlık tablo ve karmaşık gelişmelerin ortasında, Türkiye'nin siyasi geleceğine dair buz gibi bir gerçek, Ali Yazıcı'nın ifadesiyle gün yüzüne çıkıyor! Erdoğan'ın başdanışmanlarından birinin, "FETÖ'yü 10 yılda bitireceğiz" dedikten sonra "sonra da onu indireceğiz" diyerek, şu anki ana muhalefet lideri Özgür Özel'in görevden alınacağını ve yerine başka bir ismin getirileceğini fısıldaması, sadece bir iddia olmanın ötesinde, ülkenin derin siyasi dengelerinin ve planlarının ne kadar kırılgan ve manipülasyona açık olduğunu gösteriyor. Bu şok edici açıklama, Türkiye'nin geleceğinde sadece halkın değil, siyasetin de kaderinin önceden çizilmiş gizli planlarla belirlenmeye çalışıldığının en ürkütücü kanıtı olarak tarihe geçmeye aday!