Belediyelere Soruşturma, Anketlerde Çarpıcı Değişim ve Gündemdeki Diğer Başlıklar

Belediyelere Soruşturma, Anketlerde Çarpıcı Değişim ve Gündemdeki Diğer Başlıklar

Deniz Zeyrek'in kendi YouTube kanalında Ufuk ile birlikte 3 Haziran 2025 Salı gününe ait gelişmeleri değerlendirdiği yayında, Türkiye gündemine dair dikkat çekici tespitler ve yorumlar yer aldı. Yayında, son günlerde yaşanan önemli olaylar ve siyasi...

Deniz Zeyrek'in kendi YouTube kanalında Ufuk ile birlikte 3 Haziran 2025 Salı gününe ait gelişmeleri değerlendirdiği yayında, Türkiye gündemine dair dikkat çekici tespitler ve yorumlar yer aldı. Yayında, son günlerde yaşanan önemli olaylar ve siyasi atmosfer, derinlemesine analiz edildi.

Gündemin ilk ve en çok paylaşılan görüntülerinden biri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve bazı ilçe belediyelerine yönelik yürütülen dört ayrı yolsuzluk soruşturması kapsamında gözaltına alınan 38 şüphelinin sağlık kontrollerinin ardından Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'na sevk edilmesiydi. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Bu tek sıra halindeki, elleri plastik kelepçeli şüphelilerin görüntüsü, Deniz Zeyrek'in aklına 16 yıl önceki bir KCK soruşturması ve Diyarbakır'da yaşanan benzer gözaltı fotoğrafını getirdi. O zamanki Den Parti'nin (şimdiki HDP öncesi) siyasetçilerine uygulanan bu yöntemin, şimdi CHP'li belediye başkanları ve bürokratlara uygulanıyor olması, Türkiye demokrasisi açısından "bitmeyen bir tekrar", "korkunç bir fotoğraf" olarak nitelendirildi. Yolsuzluk iddialarına rağmen, kaynakta Aziz İhsan Aktaş'ın ifadesinin okunduğu ve Isparta Belediyesi'nde açık açık yapıldığı belirtilen eylemlerin, devletten alınan milyarlarca liralık ihalelerle ilgili olduğu, hatta Isparta Belediyesi'ne 120 milyon lira net kazancın yaklaşık 30 milyon lirasının araba olarak bağışlandığı gibi akıl almaz detaylar paylaşıldı. Bu durum, kazanılan paranın büyüklüğünü ve belediye başkanına "galaksinin en pahalı aracının" hediye edildiğini gösteriyor.

Kamuoyu araştırmaları, siyasi tablonun beklenenden farklı şekillendiğini gösteriyor. KONDA tarafından yapıldığı belirtilen bir araştırmanın sonuçlarına göre, AK Parti'nin yüzde 30 bandına indiği, CHP'nin ise yüzde 25'ten yüzde 30'un üstüne çıktığı ifade edildi. Bu durum, AK Parti'nin artık "zenginlerin partisi" haline geldiği yorumunu da beraberinde getirdi; eskiden CHP için kullanılan "boğazın boğaz kıyısında işte içkisini içenler" tanımının, şimdi AK Partililer için "boğaz kıyısında sefa sürenler" şeklinde değiştiği vurgulandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeniden seçilmesinin Türkiye için kötü olacağını düşünenlerin oranının yüzde 70 olduğu, her dört Türk seçmenden ikisinin Erdoğan'a "kötü not verdiği" ve "zayıf ve çok zayıf" diyenlerin oranının yüzde 53'e ulaştığı belirtildi. Belediyelere yönelik "propaganda amaçlı" ve "itibar suikastleri" olarak görülen bu tür fotoğraflara ve soruşturmalara rağmen, her beş Türk'ten üçünün yapılanları hukuka aykırı bulduğu tespiti yapıldı. Özellikle kararsız seçmenler sorulduğunda, muhalefetin daha güçlü göründüğü ve "Bugün seçim olsa oyunu İmamoğlu'na mı verirsin Erdoğan'a mı verirsin" sorusunda, Ekrem İmamoğlu'nun Erdoğan'a karşı 10 puanlık bir farkla önde olduğu (İmamoğlu yüzde 40, Erdoğan yüzde 30'larda) bilgisi paylaşıldı. Mayıs ayındaki verilere göre, MHP'lilerin Erdoğan'ı destekleme oranında astronomik bir düşüş yaşandığı, 2021'den bu yana Erdoğan'ın 14 puan gerilediği (%44'ten %30'lara) ve İmamoğlu'nun 3 puan arttığı (%43'ten %46'ya) belirtildi. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. MHP tabanının Erdoğan'a oy verme niyetinin yüzde 69'dan yüzde 50'ye düştüğü, yani iki MHP'liden birinin artık Erdoğan'a oy vermeyeceğini söylediği gibi çok enteresan veriler ortaya konuldu. Erdoğan seçilirse Türkiye için kötü olur diyen MHP'lilerin oranının da 10 puan artarak yüzde 39'a çıktığı eklenerek, bu mayıs ayında AK Parti ve MHP seçmeni arasında ilk defa ayrışma sinyali görüldüğü ve Erdoğan'la MHP tabanı ilişkisinde radikal bir değişim yaşandığı vurgulandı. İmamoğlu soruşturmasının, normalde AK Partililer dışında genel olarak hukuki değil, siyasi bir soruşturma olarak görüldüğü anlaşıldığı belirtildi. Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı sistemine olan inancın iyice düşerek yüzde 30'lara indiği, parlamenter sisteme dönmek isteyenlerin oranının ise yüzde 70'lere çıktığı aktarıldı; 2017'den bu yana yaşanan sistemin halk nezdinde başarısız olduğu yorumu yapıldı. Kanal İstanbul projesine yönelik kamuoyu tepkisinin de devam ettiği, yüzde 30'unun istemediği, yüzde 55'inin ise gereksiz bulduğu belirtildi. Proje, iktidarın bir "emlak projesi" ve "rant alanı" olarak değerlendirildi.

https://www.avazturk.com olarak bu gelişmelerin yakından takipçisiyiz. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın, avukat kimliğine rağmen zorla izin alarak Ekrem İmamoğlu'nu Silivri'de ziyaret etmesi, siyasi dayanışmanın güzel bir örneği olarak takdir edildi. Mansur Yavaş'ın, İmamoğlu'nun tutuklanmasından bu yana meydanı boş bırakmamaya çalışması ve İmamoğlu'na her türlü desteği vermesi, "son derece olgun ve dayanışma ruhuyla ilerleyen" bir tavır olarak görüldü. İmamoğlu'nun moralinin yüksek olduğu ve "suçsuzluğunun verdiği bir özgüveni" olduğu ifadesi paylaşıldı. Bu özgüvenin bir göstergesi olarak, duruşmaların TRT'den canlı yayınlanması talebinin önemli olduğu, zira kendine güvenmeyen birinin tüm Türkiye'nin izleyeceği bir ortamda "rezil olma riskini" göze alamayacağı yorumu yapıldı. Geçmişte gazetecilerin duruşmalara kamerayla girebildiği, ancak Ergenekon Balyoz gibi "kumpas davaları" döneminden sonra AK Parti tarafından görüntü almanın yasaklandığı ve Amerikan sistemine geçildiği hatırlatıldı. Güven olsaydı, bu davaların canlı yayınlanabileceği görüşü dile getirildi.

CHP içinde yaşanan bir diğer önemli gelişme, CHP kurultayında usulsüzlük yapıldığına dair hazırlanan iddianamenin kabul edilmesi oldu. Bu davada Kemal Kılıçdaroğlu "mağdur", Ekrem İmamoğlu "şüpheli", Lütfi Savaş ise "şikayetçi" olarak yer alıyor. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Davadaki mağdur, müşteki veya tanıkların çoğunun "köken CHP'li değil, sonradan partiye gelmiş insanlar" olması "çok ilginç" olarak nitelendirildi. Davanın amacının "mutlak butlan" ile kurultayın hiçe sayılması ve kurultay öncesi düzene geçilmesi beklentisi olduğu belirtildi. Ancak bu durumun tuhaf olduğu, zira davanın sadece kurultayı hedef alıp mahalle, ilçe ve il delege seçimlerini kapsamadığı, aynı delegelerin 6 Nisan'da yapılan olağanüstü kurultayda tekrar mevcut yönetimi seçtiği, dolayısıyla delegenin varlığını kabul etmenin 6 Nisan kurultayını da geçerli kılacağı gibi argümanlar dile getirildi. Ayrıca, mevcut yönetimin belirlediği ve Yüksek Seçim Kurulu tarafından kabul edilen belediye başkan adaylarının ve meclis üyelerinin seçilmiş olması gibi fiili durumların "mutlak butlan" ile nasıl geçersiz kılınacağının saçmalığı üzerinde duruldu. Rezan Epözdemir'in de belirttiği gibi, olağanüstü kurultayın bu davayı düşürmesi gerektiği savunuldu. Dava, "dünyanın en saçma davalarından biri" olarak tanımlandı ve sonuç bekleyenlerin iyi niyetli olmadığı, en çok Kemal Kılıçdaroğlu ve Tayyip Erdoğan'ın bu durumdan fayda görebileceği yorumu yapıldı. Ancak, mahkeme kararıyla CHP yönetimi değiştirilir ve Kılıçdaroğlu geri dönerse, partililerden büyük tepki görebileceği ve protesto edilebileceği öngörüsü paylaşıldı. Kılıçdaroğlu'nun bu süreçte "iktidarın safında yer almasının", "iktidarın kurgusuna dayanak olmasının" anlaşılır gibi olmadığı eleştirisi yapıldı. İddianamede Ekrem İmamoğlu, Özgür Çelik, Cemil Tugay gibi isimler için siyasi yasak talebinin yer aldığı, bunun istenen cezalarla paralel olduğu ve ceza almaları durumunda otomatik olarak siyasi yasağın gündeme gelebileceği belirtildi. Eski Hatay Belediye Başkanı Lütfi Savaş'ın şikayetçi olmasının absürt olduğu, Savaş'ın eski MHP'li, sonra AK Partili olduğu ve "yağmur nerede yağsa tarlayı oraya taşıyan" bir siyasetçi tipi olduğu, CHP ile bir bağı olmadan CHP yönetimi hakkında nasıl hak iddia edip suç duyurusunda bulunabildiğinin sorgulandığı aktarıldı.

https://www.avazturk.com olarak, bu karmaşık siyasi ve hukuki süreçleri okuyucularımıza aktarmaya devam edeceğiz. İzmir'de devam eden grev de gündemdeki sıcak başlıklardandı. Grevin altıncı gününde, Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay ile sendikacılar arasındaki "bordro savaşları"na dikkat çekildi. Sendikacıların paylaştığı bordrolara karşılık Cemil Tugay'ın yaptığı açıklamalar ve yorumlar ele alındı. Bordroda net ücretin 42 bin TL civarında görünmesine rağmen, Tugay'ın bir işçinin 26 gün yerine 20 gün çalışması, ücretsiz izin, avans kullanımı ve erzak yardımı gibi kesintileri ekleyerek net ücretin aslında 62 bin TL civarında olduğunu iddia ettiği belirtildi. Sendikacıların ise bu iddialara karşı çıktığı aktarıldı. Bu tartışmanın "saçma sapan" olduğu ve olanın İzmirlilere olduğu ifade edildi. Cemil Tugay'ın grevdeki tavrı, "popülist" ve "etik dışı" olarak eleştirildi. Sendikayı ve sendikacıları İzmir halkına hedef gösterdiği, sendikacılar hakkında "Kürt", "örgüt üyesi", "Tuncelili" gibi etnik/politik kimliklerine atıfta bulunarak iddialar ortaya attığı ve bunun "ahlaksızca" bir şey olduğu yönünde sert yorumlar yapıldı. Tugay'ın profesyonel X hesapları kullanarak algı oluşturmaya çalıştığına dair gözlemler paylaşıldı. İzmir grevinin, sadece Cemil Tugay'a bırakılacak kadar önemsiz olmadığı, Özgür Özel'in bizzat el atması, partinin arabulucu olması gerektiği çağrısı yapıldı. Aksi takdirde inatlaşmanın süreceği ve İzmirlilerin mağdur olacağı uyarısı yapıldı. DİSK Genel İş 2 nolu şube başkanı Ercan Gül'ün "çöp görürsem başkanı arayıp gel temizle diyeceğim" şeklindeki videosunun da çok paylaşıldığı belirtildi. Sendikacıların da söylediklerine dikkat etmesi gerektiği, emeğin değerinin önemli olduğu ancak sözleşmenin belediyenin finansal kapasitesini de göz önünde bulundurması gerektiği vurgulandı.

Ekonomi cephesinde ise açıklanan enflasyon rakamları, günlük yaşamla arasındaki büyük uçurum nedeniyle tartışıldı. TÜİK'e göre gıda enflasyonunun binde 71 azaldığının açıklanması, don afeti nedeniyle meyve fiyatlarının astronomik seviyelere çıktığı bir dönemde inanılır bulunmadı. Aylık enflasyonun yüzde 1,5'a, yıllık enflasyonun ise yüzde 35'e düştüğünün açıklanmasına karşılık, ENAG'ın aylık yüzde 3,66, yıllık yüzde 71,23'lük rakamları arasındaki farka dikkat çekildi. Market ve manav fiyatlarının (et 850 TL/kg, kiraz 200-600 TL/kg) TÜİK verilerini yalanladığı, mahkeme kararlarına rağmen TÜİK'in fiyatları nereden aldığı ve nasıl hesapladığını açıklamaması "ağlanacak halimize gülüyoruz" şeklinde yorumlandı. Belediye çöpçülüğü gibi zor meslekleri doktorlukla karşılaştırıp aşağılayan sosyal medya yorumları "ayıp" olarak nitelendirildi, çöp toplama işinin zorlukları vurgulandı.

Otomotiv pazarındaki hareketlilik de gündeme geldi. Türkiye'de BYD satışlarının 17 kat arttığı ve Tesla'nın da tüm Avrupa ve Amerika'da düşerken Türkiye'de "uçuşa geçtiği" belirtildi. Tesla Model Y'nin 1.8 milyon TL gibi "inanılmaz" ve rakiplerine göre "rekabetçi" bir fiyata satılmasının bu artışta etkili olduğu yorumu yapıldı. TOGG ile yapılan test sürüşü deneyimi paylaşıldı; aracın yazılımının, performansının ve şarj ağının başarılı bulunduğu belirtildi. Diyanet İşleri Başkanı'nın TOGG'un şehirlerarası yolda kullanılamayacağına dair sözlerinin "yalan" ve "büyük haksızlık" olduğu, zira akaryakıt istasyonlarında yaygın şarj istasyonlarının bulunduğu ve 20 dakikada hızlı şarj imkanının olduğu vurgulandı. TOGG'un işinin, BYD ve Tesla gibi küresel sermayelerle rekabet ederken zor olduğu, TOGG satışlarının yüzde 11,2 düşmesinin satış ve pazarlama alanındaki eksikliklerden kaynaklanabileceği, ancak aracın kendisinde bir sıkıntı olmadığı değerlendirmesi yapıldı. Tesla'nın rekabetçi fiyatının diğer markaların işini zorlaştırabileceği, Türk halkının ise Elon Musk'ın siyasi tavırlarını Avrupa ve Amerika'dakiler kadar umursamadığı yorumu yapıldı. Elon Musk'ın milyarlarca dolar zarar ettiği için görevinden ayrıldığı ancak tekrar siyasete yakın bir pozisyona dönmeyeceği tahmini paylaşıldı.

Uluslararası ilişkilerde ise Türkiye'nin ev sahipliğinde Rusya ve Ukrayna heyetlerinin bir araya geldiği görüşme ele alındı. Rusya heyetinin iki teklif sunduğu belirtildi: Ukrayna'nın işgal altındaki veya almaya çalıştığı yerlerden çekilmesi (Kırım, Donbas bölgesi), buraların Rusya'nın olması ve ateşkes yapılması; ikincisi ise Ukrayna'nın NATO gibi ittifaklara katılmaktan vazgeçmesi ve seferberliği durdurması. Zelensky'nin bu teklifleri "ültimatom mu veriyorsunuz" diyerek beğenmediği ve barışın Türkiye'nin istekliliğine rağmen zor göründüğü ifade edildi. Rusya'nın hava saldırılarına karşılık bir intikam beklendiği, ancak Rus ordusunun "kağıttan kaplan" çıktığı, Ukrayna'nın arkasında Batı'nın istihbarat ve teknoloji desteğinin olduğu, bu desteğin Ukrayna'yı koruduğu değerlendirmesi yapıldı.

Gündemin sonunda, Gun N' Roses konserinde anılan ve 6 ay öncesinden bilet aldığı öğrenilen Ahmet Mete Mingüzi gibi "güzelim hayatların soldurulmasından" duyulan üzüntü dile getirildi. Özellikle akran zorbalığının ciddi bir sorun haline geldiği vurgulandı. Kadıköy'de birinin kolyesini çalan çete gibi grup örneği (gözaltına alınıp ev hapsiyle serbest bırakılmaları), 7 yaşındaki bir çocuğun kendisinden büyük çocuklar tarafından atılıp beyin kanaması geçirmesi, bir başka çocuğun akranı tarafından boğazı sıkılıp yoğun bakıma kaldırılması gibi vahim örnekler paylaşıldı. Milli Eğitim Bakanı'nın "tarikat ve cemaatlerle flört etmek" yerine, İçişleri ve Aile Bakanları ile oturup bu soruna çare bulması gerektiği eleştirisi yapıldı. Suç işleyen çocukların reşit olmaması nedeniyle yasadaki boşluklardan faydalanmasının da sorunu derinleştirdiği belirtildi.