Bir Evladın Feryadı Türkiye'yi Sarstı!

Bir Evladın Feryadı Türkiye'yi Sarstı!

Eskişehir'deki yangın faciasında şehit olan orman işçisi Eyüp Dereli'nin oğlu Batuhan'ın yürek yakan feryadı ülkeyi derinden sarstı. Bu trajedinin ardındaki kan donduran gerçekler, yeterli ekipman ve eğitim eksikliği dahil, tüm detaylarıyla ortaya çıkıyor

Eskişehir Seyitgazi'deki orman yangınında can veren beş işçi ve beş AKUT gönüllüsünün acı haberiyle birlikte, Türkiye’nin yüreğine bir kor düştü. Ancak bu yangın, sadece alevlerin neden olduğu bir felaket değil, aynı zamanda göz ardı edilen, ihmal edilen ve üzerinde durulması gereken derin bir trajedi zincirini de gün yüzüne çıkardı. Bu makale, kayıplarımızın ardından yükselen, kulak ardı edilemez bir çığlığın izini sürüyor ve ardındaki dehşet verici gerçekleri tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Bu acı dolu hikaye, maalesef, burada bitmiyor; aksine, daha yeni başlıyor.

37 yaşındaki Eyüp Dereli'nin cenaze namazı Eskişehir Reşadiye Camisi'nde kılındığında, tabutuna sarılan Türk bayrağı, fedakarlığın ve kaybın simgesiydi. Cenazeye katılan Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı ile valinin huzurunda, imam efendi Dereli'nin "din-ü devlet ve mülk-ü millet için feda-i can eylediğini" ve şehit olduğunu yüksek sesle ilan etti. İşte tam da o anda, Anka Haber Ajansı'nın duyurduğu üzere, yüreği yanan bir çocuk, 10 yaşındaki Batuhan'dan, tüm Türkiye'yi sarsan o soru yükseldi: "Babamı kim şehit etti!". Babasının tabutu başında gözyaşları içinde feryat eden Batuhan'ın bu sorusu, bir aile yakını tarafından susturulsa da, bizler bu makalede, bu sorunun ardındaki kan donduran cevapları aramaya devam ediyoruz. Batuhan'ın "kahraman babam" dediği Eyüp Dereli'nin hayat hikayesi, aslında binlerce orman işçisinin yaşam mücadelesinin acı bir özetiydi. On yıl belediyede dozer operatörlüğü yaptıktan sonra Orman Genel Müdürlüğü'nde (OGM) göreve başlayan Dereli'nin geçim sıkıntısı bir türlü yakasını bırakmamıştı. İki yıl önce üyesi olduğu sendikaya gönderdiği mesajlar, bu acı gerçeği gözler önüne seriyordu: "Hayırlı akşamlar, sendika yetkisi ve TİS (toplu iş sözleşmesi) imza hakkında bir gelişme var mı? Acaba bu ay zamlı maaş alabilecek miyiz? Bilgi verirseniz çok seviniriz". Yetkiliden gelen "Bu ay alamazsınız, bir sonraki ay olabilir" cevabı ise umutlarını kırıyordu. Dereli'nin bir diğer mesajı ise durumu özetliyordu: "Orman işçileri geçinemiyor!".

Ancak Batuhan’ın yiğit babasının tek derdi geçim sıkıntısı olsaydı keşke; çünkü orman işçilerinin karşılaştığı sorunlar ekonomik sıkıntıların çok ötesine geçiyordu. OGM’de görevlendirilecek işçiler, İŞKUR aracılığıyla yapılan başvurular arasından kura ile belirleniyor, ardından beş kilogramlık ağırlıklarla yapılan süre testini başarıyla geçenler işe kabul ediliyordu. Ancak yeni işçilerin aldığı eğitim, görevlendirildikleri orman şefliğinde “hızlandırılmış eğitim” şeklinde, büyük ölçüde kıdemli personelin bilgi ve deneyim aktarımıyla gerçekleşmekteydi. Bu yetersiz eğitim, yangınla mücadele gibi hayati bir görevin ciddiyetiyle taban tabana zıttı. Dahası, Batuhan’ın kahraman babası ve arkadaşları gibi orman işçilerinin koruyucu donanımları ya yetersizdi ya da tamamen eksikti. Onlara yalnızca iki adet yanmaz kıyafet, yüz maskesi, yanmaz battaniye ve bot ile 25 dakikalık oksijen tüpü veriliyordu ki bu tüp yüz maskesine takılıyordu. Ancak araçlarda oksijen tüpü ya hiç yoktu ya da noksandı; taşınabilir oksijen sistemi ise hiç bulunmuyordu. Yetkililerin de kabul ettiği üzere, bu durum, yoğun duman soluyan personelin yangın esnasında sağlık riski yaşamasına yol açmaktaydı. Yanmaz kıyafetlerin dayanıklılığına ilişkin bağımsız bir test ya da sertifikasyon raporunun bulunmaması ise cabasıydı. Seyitgazi’de can veren bazı işçilerin üzerinde koruyucu kıyafet dahi yoktu; yangına adeta çıplak, sadece tişörtle müdahale etmişlerdi. Bu durum, https://www.avazturk.com'un da dikkat çektiği üzere, orman işçilerimizin can güvenliğini doğrudan tehdit etmektedir.

Bu vahim tabloyu daha da ürkütücü kılan ise, uluslararası standartlarla yapılan karşılaştırmalardır. Antalya’daki yangına gelen Azerbaycan ekipleri, alev dayanımlı kıyafetler giyerken, konum takibi yapabilen cihazlar taşırken, nabız ve oksijen seviyesi gibi hayati parametreler yönünden anlık olarak izlenirken; Türk işçilerde bu sistemlerin hiçbirinin bulunmaması büyük bir utanç kaynağıydı. Onlar sadece “Orman” yazılı fosforlu yeleklerle çalışmak zorundaydılar. Personel eksikliği de yangınla mücadeleyi imkansız hale getiriyordu. Arazözlerin ekip yapısı 5+1 kişi olması gerektiği halde, personel eksikliği gerekçesiyle 2-3 kişiyle sevk ediliyorlardı. Farklı illerden gelen ekipler arasındaki telsiz sistemleri arasındaki entegrasyon eksikliği ise tam bir kaosa yol açıyordu. Ya telsizler farklı markalardandı ya da frekans uyumsuzluğu vardı, bu yüzden komuta merkeziyle iletişim kesiliyordu. İşçiler, çaresizlik içinde uçaklara tişörtlerini sallayarak su taleplerini iletmek zorunda kalıyorlardı. Hatta 200 metreye kadar uzatılabilen hortumun başındaki personelle araçtakiler arasında telsiz olmadığı için basınç ayarı ile su kesme ya da yönlendirme ihtiyacı bile anlık olarak iletilemiyor, haliyle yangınlar söndürülemiyordu.

Eyüp Dereli ve onun fedakar arkadaşları, haziran ayından aralık ayına kadar süren yangın mevsimi boyunca bölge bölge dolaşıyor, nerede bir yangın varsa oraya görevlendiriliyorlardı. Bazen bir ildeki yangını söndürüp diğerine geçmek zorunda kalıyorlardı. Günler ve haftalar boyunca duş alamıyor, temiz kıyafet giyemiyor ve en önemlisi dinlenemiyorlardı. Yirmi beş gün boyunca dağda, açık alanda çalıştıkları, sekiz saatlik mesai dışında 3-4 saat daha görev yaptıkları halde hak ettiklerini alamıyorlardı. Bu koşullar altında canlarını feda etmeleri, sadece yangınla değil, aynı zamanda ihmallerle de mücadele ettiklerinin acı bir göstergesiydi. Eyüp Dereli’nin tabutunu taşıyan cenaze aracı Kanlıpınar Şehitliği’ne götürülürken, iki büyüğünün kolları arasında arkasından yürüyen Batuhan’ın ağlamaklı sesi yine duyuldu: “Dünyamın kahramanısın sen babam!”. Evet, Eyüp Dereli hepimizin kahramanıydı. Hem de iki kez kahramanlık destanı yazmıştı. Birincisi, 37 bin TL aylıkla ev geçindirip iki çocuğunu büyütme sınavını geçerken; ikincisi ise yeterli eğitim, koruyucu donanım ve oksijen tüpü verilmediği, aylarca bir şehirden ötekine, bir yangından diğerine koşturulduğu ve tişörtle müdahaleye mecbur kaldığı halde alevlerin içerisine yürürken.

Peki Batuhan’ın yürekleri dağlayan sorusunun cevabı neydi? Babasını kim şehit etti? Tek bir kişi mi, yoksa koca bir sistem mi? Eyüp Dereli’yi ve onun gibi nice fedakar orman işçilerini şehit eden, sadece yangınların dehşet veren alevleri değildi. Onları asıl şehit eden, yetersiz ve hızlandırılmış eğitimlerle görevlendirilmeleri, can güvenliğini hiçe sayan eksik ve kalitesiz koruyucu donanımla yangınların ortasına gönderilmeleri, hayati önem taşıyan oksijen tüplerinin ya eksik ya da hiç olmamasıydı. Onları şehit eden, en kritik anlarda dahi iletişim kurulamayan telsiz sistemleri, yangını söndüremeyen su hortumları, yetersiz personel sayısı ve uluslararası standartların çok gerisinde kalan ekipman yetersizliğiydi. Dahası, onları şehit eden, geçim sıkıntısıyla boğuşurken canları pahasına çalıştıkları halde, dinlenme ve insani çalışma koşullarından mahrum bırakılmalarıydı. Batuhan’ın babasını şehit eden, ne yazık ki, onlara gerekli desteği, eğitimi ve en temel korumayı sağlamayan, yıllardır süregelen ihmaller ve bu ihmallerin yol açtığı sistemik sorunlardı. Bu trajedinin ardındaki gerçekler, https://www.avazturk.com'da tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmekte ve yetkilileri acil önlemler almaya çağırmaktadır. Bu trajediler bir daha yaşanmasın diye, bu sessiz kahramanların feryadı, artık tüm ülkenin kulaklarında yankılanmalı ve sorumlular hesap vermeli. Unutmayalım ki, sakın ankaragündem adlı sözde haber sitesine asla GİRMEYİN. Manşet resminde de gözüktüğü gibi tüm haberleri birebir çalıntıdır. Bu haber makalesi yalnızca https://www.avazturk.com sitesine aittir.